Sözlü Tarih: Utah Jazz'ın İlk Sezonu


6 Nisan 1979'da New Orleans Jazz, sezonu evinde Milwaukee Bucks'a 140-131 yenilerek bitirirken, bir sezonu daha mağlubiyeti galibiyetinden fazla olarak kapatıyordu. Yenilgi sürpriz değildi. Jazz, kurulduğundan beri 5 sezondur hiçbir sezonu artıda bitirememişti. O sezonu da 26-56 ile bitirmişlerdi -- 22 takımlı ligin en kötüsü.

Asıl şok bir hafta sonra gelecekti.

Takım sahipleri Sam Battistone ve Larry Hatfield'ın, takımı Lousiana'ya taşımak istediği haberleri duyulduğunda.

O dönemde Atlanta Hawks'ın asistan koçu olan Frank Layden ve o sezon Yılın Koçu seçilen Houston Rockets koçu Tom Nissalke, kendilerini takımın nerede olacağını bilmeden kontrat görüşmelerinin içinde buldular. 1979'da Jazz'ın halkla ilişkilerinden sorumlu olan David Fredman, muhtemel bir taşınmayla ilgili söylentiler duyuyordu. Ama o bile gelecek aylarda görecekleri karşısında şaşıp kalacaktı.

Takımın New Orleans'ta kalması için çabalar vardı, lig yöneticileriyle görüşmeler sürüyordu. Sonra 8 Haziran 1979'da NBA yönetim kurulundan, takımın Salt Lake City, Utah'a taşınması için oybirliğiyle karar çıktı.

Bir şekilde Mardi Gras'ı dağlara taşıyacaklardı.

Soru şuydu: Hayatta kalabilecekler mi?

KÖKTEN DEĞİŞİKLİK

Frank Layden: Atlanta'da asistandım ve New Orleans'a oyuncu izlemek için gitmeyi severdim. İki gün sonra oynayacağımız takımı izlerdim. Oraya öğleden sonra 3 gibi uçakla giderdim ve maçtan sonra dönüp geceyarısı yatağıma girebilirdim. Bunu çok yapmıştım. O kadar çok ki, Super Dome'daki insanlarla tanışmaya başlamıştım.

David Fredman: O zaman Jazz'ın halkla ilişkilerine bakıyordum. İlk kez yılın sonuna doğru dedikoduları duymaya başlamıştım. O dönemde sözleşme yüzünden iç saha maçlarının tarihlerini ayarlamakta sorun yaşıyorduk. Son yıl, Şubat ve Mart ayında yedi iç saha maçı oynadık. Eğer böyle devam ederse, rekabet etmek zor olacaktı.

Layden: Avukatlardan biri, bana bir gün şöyle dedi: "Belki değişiklik ilgini çeker. Bakarsın buraya gelirsiniz? Aramızda kalsın ama, burada kökten bir değişiklik olacak."

Fredman: Bir sürü açılmış dava vardı. Antrenörümüz Don Sparks, dava tehdidi altında New Orleans'a dönüp depolar kiraladı. Gece vakti gidip ekipmanları alır ve o depolara götürürdü çünkü bunun görülmesinden ve soyunma odalarına kilit vurulmasından korkuyorduk.

Layden: İlk görüşmem California'da olmuştu. Santa Barbara'da. Battistone'ların işleri oradaydı, restoran zincirleri falan. Denny's gibi bir şey. Ama ikinci görüşme, Salt Lake'te Balsam Embers lokantasındaydı. Üçüncü görüşme de oradaydı. "Neden buradayız?" diyordum. Şehirde işleri olduğunu söylediler.

Fredman: Başta bu yerlerin hepsine anlam verememiştim, Salt Lake City falan. Ama Sam Battistone oralı bir kadınla evliydi ve orada bir şansımız olduğunu sezmişti.

Linda Hamilton (Deseret News spor yazarı): Editörümüz Wendell Ashton, Battistone ve Hatfield'ın buraya taşınmak için konuşmalarına yardımcı oldu. Biz süreçle ilgili haberler yapıyorduk. Birçok insan takımı alamayacağımızı düşünüyordu.

Layden: Wendell Ashton bizzat New York'a gidip NBA başkanına Mormonların Jazz'ın başarısız olmasına izin vermeyeklerini söyledi. Yeni bir salon yapacaktık. Salonu Abravanel Hall ile aynı bölgeye yapmak istiyordu. Vizyonu olan bir adamdı ve büyük işlerden korkmazdı.

Hamilton: Bu takım Wendell'in takımı gibiydi, en azından o öyle düşünüyordu. Wendell her zaman Salt Lake'in gelişmesi için yardım etmeye çalışırdı. Onları buraya getiriyorsun ve sonuç olarak yılın her bir gününde gazeteyi açtığında Utah'ın bir takımı yer alıyor. Hiçbir şey değilse bile ligdesin.

Fredman: Sezon bitene de halka duyurulmadı. Sonra Haziran ayında çabucak oylama yapıldı.



PARÇALARI BİR ARAYA GETİRMEK

Layden:
Bana işi teklif ettiklerinde, "Koç mu olmak istersin, genel menajer mi?" diye sordular. "İkisi de" dedim. Red Auerbach bana, eğer saygı istiyorsam çekleri imzalayan kişi olmam gerektiğini söylemişti. Kabul etmediler. Takıma baktım, berbat. "Gidip Johnny Wooden'ı getirirsiniz ama bir fark yaratmaz" dedim. "Bu adamlarla kazanamazsınız." Biraz zaman ve sabır isteyen bir iş olacaktı. Orada koçluk yapmak biraz sinir harbi olacaktı.

Tom Nissalke: Houston'ın koçuydum, takım sahipleri değişmişti. Genel menajer yapmak istediler. Del Harris'i koç yapıp, lise koçluğumu yapmasından beri mentörüm olan Ray Patterson'ı sepetleyeceklerdi. Bunu istemezdim.

Layden: Tom'la Atlanta'da tanışmıştım.

Nissalke: Frank, Atlanta'da asistan koçtu; onlarla Playoff'ta karşılaşmıştık. Seri boyunca arkadaş canlısı olmalıydık. Beni arayıp "Atlanta'ya gelmeye ne dersin? Seninle bir şey konuşmak istiyorum" dedi. Buluştuk ve takım hakkında biraz kaçamak konuştu.

Fredman: Sam Battistone bana "Salt Lake City'ye taşınmak ister miyim" diye sordu. "Evet" dedim ve "Niye?" diye sordu. Yanıtladım: "Çünkü sadece 18 takım var, bu pozisyondan 18 tane var ve ben bunlardan birini istiyorum."

Nissalke: Frank kendisiyle birlikte California'ya uçmamı istedi; gittim. Oradan Santa Barbara'ya geçtik, Sam Battistone ve Larry Hatfield'la tanıştım. Benim için sürpriz olmuştu.

Fredman: Antrenör olarak Sparky vardı, bir biletçi, muhasebeden bir kişi, ben ve Hot Rod. New Orleans'tan gelenler bunlardı.

Nissalke: ABA'de iflas eden Stars'ı yönetmiştim. Sonra Larry ve Sam'le tanıştım; bu takımın mâli durumunun kötü olacağını düşünmemiştim. Ama oraya gitmem çok zaman almadı. Spor dünyasında tanıştığım en iyi iki adam oradaydı, ama o zaman hiç paraları yoktu. Sıkça aklıma düşer, "Keşke bu adamlarla paraları varken tanışsaydım" derim.

Layden: Başarabileceğimizi sanmıyordum. Eşim Barbara "Nasıl olacak? Biz Brooklyn, New York'tanız. Mümkün olduğu kadar batılı olabileceğiz" dedi. "Kaygılanma" dedim. "Üç-dört yıl iyi geçtikten sonra, takımı Anaheim'a ya da başka bir yere taşırlar. Burası sadece sıçrama tahtası."



"ZOR ZAMANLARDI"

Fredman:
Salt Lake'e hiç gitmemiştim. Oradaki ilk günüm, aynı zamanda işte de ilk günümdü. Oraya gidince şimdi Sheraton olan, o zaman yeni açılmış durumdaki Salt Lake Hilton'a yerleşmiştik. Oraya geç gelmiştik ve draft için hazırlanıyorduk. Tam bir telaş içindeydik.

Layden: Ne yaptığımı bilmiyordum. Daha önce bu kadar çok şeyle uğraşmamıştım. Niagara'da koçluk yaparken aynı zamanda da sportif direktördüm. Ama bu çok fazlaydı. Alanda yapılması gerekenlerle ilgili iş yeteneğine sahip değildim. Reklam vermemiz gerekiyordu. Nereden başlayacağımı bilemiyordum. Oyuncu alıyor, izliyor, bir sürü şey yapıyordum. Tam bir yarış hâlindeydik.

Fredman: Ama artık buradaydık ve bir süre sonra Ticaret Odası'nın kombine satmak konusunda harika bir iş yaptığını fark ettik. Daha şimdiden New Orleans'takinden daha fazla sezonluk kombine satmıştık.

Layden: Zor olacağını düşünmüştüm. Dolarları kazanmak mesele değildi, mesele gazetede yer almaktı. Kim ilk olmuştu? Jazz değil. Hokey takımı bizden daha fazla halkla iç içe olmuştu.

Fredman: Kısa süre önce NCAA turnuvası burada oynanmıştı. Utah Üniversitesi'nden, Utah Stars için istatistik tutan kişileri ayarladık. Bu, ilk günlerde hallettiğimiz için rahatladığımız konulardan biriydi, çünkü bir NBA maçını ayarlamanın ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsiniz.

Layden: Buraya gelip bu insanları bizim onları mutlu edecek bir kulüp olduğumuza ikna etmek istedim. Utah Üniversitesi koçu Jack Gardner'ı tanıyordum. Üniversitedeki insanların, onlara yardım ettiğimizi, onlara zarar vermeyeceğimizi hissetmelerini istediğimizi söyledim. Onları maçlarımız için işe almak istiyordum. Aynı şeyi Brigham Young Üniversitesi'nde de yapmıştım. Yönetimle görüştüm ve eğitim kamplarında yer vereceğimizi söyledik. Cuma akşamları maç oynanmasa olur mu, diye sordular. O gün basketbol ve Amerikan futbolu maçları vardı. Programdan kaldırdık.

Nissalke: Sanırım 'Stars' ismini almaya çalışmışlardı. Meşhur bir formaları vardı.

Layden: Takıma isim seçmek için yarışma düzenlenmişti. Battistone bir yarışma düzenleyebileceğimizi, ama ismin aynı kalacağını söylemişti.

Fredman: Adrian Dantley takasının The Salt Lake Tribune'de sadece bir paragraf yer almasını unutmayacağım.

Nissalke: Ondaki yeteneği görünce şaşırmıştım çünkü ben Houston'dayken takıma sadece iki kişi girebilmişti. Ron Boone ve Adrian Dantley. O kadar.

Fredman: Ron, Stars'ta epey popülerdi. Şampiyonluk kazanmışlardı ve o da takımın önemli bir parçasıydı. Takıma sertlik getirmişti. Tom Nissalke'nin onu sevdiğini biliyordum. Liderlik yapabilecek biriydi. Bunun kendisinin geleceğini etkilediğini düşünüyorum. ABA'de yeterince şey yapmadığından değil, ama bu onu yayıncılığa yönlendirdi ve Jazz'ın mühim bir parçası oldu.

Layden: Dantley'yi daha ufakken bilirdim. Üniversitede koçluk yaparken, onun hocasını tanırdım. Spencer Haywood buraya gelmezdi. Onunla konuştum. "Orada oynamam" dedi.

Fredman: Dantley güvenilirlik sağladı. Ellerinde Jamaal Wilkes ve Dantley vardı, böylece bir 4 numaraya ihtiyaçları olduğunu düşündüler ve Spencer'ı takas ettiler. Güvenebileceğimiz birine sahip olduk. Bu bize iyi niyetli bir süperyıldız için "Bizim adamımız" deme fırsatı sağladı.

Layden: Daha önce Utah'ta koçluk yapan ve o dönemde Lakers'ın koçu olan Bill Sharman'la konuştum. "Dantley ile anlaşmakla uğraşıyorum. Menajeri bizi delirtiyor" dedi. Menajerini aradım e bize Utah'ta oynayacağını söyledi. Tabii emin olduğu şeylerden biri, burada topu elinde tutacağı ve istediği zaman şut kullanabileceğiydi. Ki bunu yaptı, ve bunda çok da iyiydi. Ama ne o, ne de Haywood bizi Playofflar'a taşıyamayacaktı.

Nissalke: Yazarlardan biri, Dave Blackwell, bana Utah Üniversitesi'ne karşı ne yapacağımızı sordu. Ben de "Herhalde 30 fark atarız" dedim. Arada fark var. Ama NBA'de muhtemelen 15 maç kazanırdık. Sanırım o sezon 23 maç kazanmıştık.

Hamilton: Kaybetme konusunda iyilerdi.

Nissalke: Westminister'da idman yapmıştık ve orası berbattı. Gerçekten. Şimdi farklı. Çok güzel bir tesisleri var. Birçok farklı bölümü var. Ama o zaman soyunma odasında rutubet vardı. Yerler falan korkunçtu.

Layden: Zor zamanlardı.

Fredman: Birçok konuda kestirmeden gitmeye çalıştık. İlk sezonda 11 oyuncumuz vardı, ki herkeste 12 oyuncu vardı. Frank bu konuda hep şaka yapar, 12. oyuncuyu satmamız gerektiğini söylerdi.

Nissalke: Paralarını aldıklarında, Dantley'den önce bankaya koşacaklarını söylerlerdi.

Hamilton: Salt Palace'ta eğer tribünün alt kısmındaysanız herkese yakındınız. Taraftarlar gerçekten çok yakındı, böylece onları daha fazla hissedebiliyordunuz.

Nissalke: İlk günleri hatırlıyorum. 5 yıl önce, ABA'de daha tutkuluydum. Ama buraya gelince, o ışıklar -- ufak bir barda oynamak gibiydi. Zeminde büyük çatlaklar vardı. Bu herhalde bir koçun bakış açısından, mümkün olan en kötü olaydı.

Nissalke: Ne zaman kazansak, bu büyük bir olaydı. Çok büyük bir olay.

Fredman: En büyük kalabalıklar, rakip takımı görmeye geldiklerinde oluyordu: Lakers, Celtics, Knicks. Seattle maçında Brigham Young Üniversitesi'nden epey kişi gelmişti.

Hamilton: Herhalde ilk sezonda ortalama 6.000-7.000 kişiye oynadılar.

Layden: Bunu hileyle yaptık. Girmek için 50 dolar. KFC vardı. Onları getirdik ve birçok insanı oraya çekti. Görevlilere devrede kapıları açmalarını söylerdim. Merak mı ediyorlar, gelsinler. Onları içeri sokun, burayı sevecekler ve yine gelmek isteyecekler.

Nissalke: Birisi Frank'i arayıp "Maç ne zaman başlıyor?" diye sordu. O da "Ne zaman geliyorsunuz?" diye cevapladı.

Fredman: Utah'tayken dans gruplarının aramaları kesilmezdi: "Grubum devre arasında dans edebilir." Tamam, peki 500 bilet satabilir misiniz? Sürüyle bilet aldığınız sürece ne kadar iyi olduğunuzun önemi yok.

Layden: Ama tabii onları her zaman kandıramazsınız. Pete Maravich'e sahipsiniz, harika bir oyuncu. Aman Tanrım. Ama Pete Maravich diğer salonları da doldurmuştu. O salonda kendisini birkaç kez izlediklerinde de öyleydi. Pete 35 atardı, ama Utah 80 sayıda kalırdı; rakip ise 110 sayı atmış olurdu. E tabii kazanmanız gerek.

Fredman: Diğer takımları izlemeye gelseler de, ortada bir basketbol sevgisinin olduğunu söyleyebilirsiniz. Utah Üniversitesi, BYU, Utah State, Weber State -- hepsi NCAA görmüştü. Sam bana çoğu kilisenin kendi spor salonu olduğunu söylemişti. Orası bir basketbol yuvasıydı. Derler ki, eğer onlara gerçekten bir şey verirsen, onu tutarlar.

Layden: Ateşli bir grup amigomuz vardı ve modası geçmiş şeyler yaparlardı. Oyuncuların doğum gününü kutlar, onlara pasta götürüp şarkı söylerlerdi. Harikaydı. Salt Palace'ta bir müzik grubumuz vardı, ki bence harikalardı. Onlara koltuk ayırırdık, para ödemezdik. Komiklerdi. Komik şarkılar çalarlardı. Bunları oyuncular faulden oyun dışı kaldığında yaparlardı.

Nissalke: Çektiğimiz taraftarlar coşkuluydu. Ama çok fazla değillerdi.

Fredman: Ama Frank her zaman inanmıştı. "Kazanacağız. Hâlâ buradayken başaracağımızı umalım" derdi. Bu ilk yıllara bakınca, Jazz'ın bu eyalet için bu kadar önem taşıyacağını düşünemezdim. Ama bu sezonkine benzer bir heyecan gördüğünüzde, insan canlanıyor. Kulüp için neler yaptığımızı hatırlatıyor.


(Orijinali için şuradan. İlaveten bu takımın kadrosunda ülkemiz basketbolu için efsanevi bir karakter olan Paul Dawkins de bulunuyordu. Yazıda geçmiyor, biz ekleyelim.)

Yorumlar