Bundan 30 yıl önce, 22 Mayıs 1988 tarihinde, iki Hall of Fame üyesi oyuncu, birçokları tarafından Playoff tarihinin en büyük birebir kapışması olarak görülen mücadeleye imza attı. Dünyanın her yanındaki NBA hayranlarının aklına kazınan bir maçta bunu yaptılar. Dominique Wilkins ve Larry Bird --oyuncular ve koçlar da dahil olmak üzere-- tüm basketbolseverleri büyüleyen, eşi benzeri olmayan bir gösteri ortaya koydular. İşte bu, o öğleden sonranın hikayesi.
"Bu bir düello. Bakalım önce kim gözünü kırpacak?" Tommy Heinsohn
1. YÜKSELİŞ
1988 itibariyle Hawks ve Celtics, NBA hiyerarşisinde farklı sıraları işgal etmekteydi, ama işler tersine dönmek üzereydi. Boston, kimilerinin gözünde 'gelmiş geçmiş en iyi takım' olan kadrosuyla 1986 şampiyonu olmuştu, ama sonraki sezon finalde Lakers'a kaybetmiş, önceki turlarda da çıkıştaki Detroit, Chicago ve Atlanta ile biraz uğraşmıştı. Hawks 1987-88 sezonunu 50-32 ile bitirmişti, ilk turda Milwaukee Bucks'ı geçmesinin ardından Konferans Yarı Finalleri'nde rakibi Boston Celtics'ti.
Dominique Wilkins (Hawks forveti): O yıl şampiyon
olabileceğimizi düşünüyorduk. Gerçekten. Oyunumuzdan memnunduk, özellikle de
sezonun ikinci yarısında. Kendimize güvenimiz çok artmıştı ve her birimiz
şampiyonluğa inanmıştık.
Larry Bird (Celtics forveti): Çıkışa geçmişlerdi. Genç bir
takımlardı. Bir arada oynuyorlardı, Dominique de liderleriydi. İyi bir takımın
yapması gerekenleri onlarda görebilirdiniz.
Kevin Willis (Hawks power forveti): Uyumlu bir kadroyduk;
bence bu, o noktaya dek gelmemizde büyük etkendi. Birbirimize inanıyorduk,
yaptığımız şeye inanıyorduk. O sezon son noktaya varacağımızdan emindik.
Cliff Levingston (Hawks yedek pivotu): O sezon rock grubu
gibi dolanıyorduk. Isınmalar smaç yarışması gibiydi. Maça 15 dakika kala falan
sahaya çıkardık, tribünler dolu olurdu. Ufak bir smaç yarışması sergilerdik,
herkes bizim şehre gelmemizi heyecanla karşılardı; genç ve iyi bir takım. Kendi
taraftarlarımız ise daha da heyecanlı olurdu. Saha içi veya saha dışı, her ne
yaparsak bizi takiptelerdi. Kuyruk gibi peşimizdelerdi.
John Battle (Hawks yedek guardı): O seri daima hatırlanacak.
Boston’la oynarken sizi farklı bir his kaplar. Çıkmanız gereken farklı bir
enerji seviyesi hasıl olur. Sadece siz değil, iş saatleri boyunca moralini yüksek tutan ve Boston'la oynayacak olan bir takıma desteklerini arttıranların da sorumluluğuydu bu.
Scott Hastings (Hawks yedek forvet/pivotu): Normal sezonda
Boston’ı yenmeden önce Tree Rollins, Doc Rivers ve ben Marietta’da bir bara
gitmiştik, orada Celtics formalı biri vardı. Bize dedi ki, “Eğer bizi
yenerseniz, bu formayı yakarım”. Biz de maçtan sonra yine oraya gittik, formayı
çıkarttırdık, barın ortasında çakmağı tutup ateşe verdik.
Mark Bradley (Atlanta Journal-Constitution köşe yazarı): Celtics,
Hawks’a büyük üstünlük kurmuştu. Onları 86 Playoffları’nda fena yenmişlerdi.
İki yıl sonra Hawks’ın çok zorluk çıkarması beklenmiyordu ve ilk iki maç da
öyle geçti. Sonra seri Atlanta’ya taşındı ve her şey değişti. Hawks, Celtics’in
berbat şut attığı bir akşamda 3. Maçı kazandı ama bu maç Boston kötü olduğu
için mi, Hawks iyi olduğu için mi böyle bitti, söylemek zor.
Bob Ryan (Boston Globe köşe yazarı): Hawks’ın 5. Maçı
kazanması normal değildi. Çünkü geleneksel olarak, seri 2-2 ise, 5. Maçı Boston
kazanır.
Steve Holman (Hawks radyo anlatıcısı, aslen bir Boston’lı):
4. Maçı aldık ve Boston’a döndük. İnsanlar Atlanta’da kazanılan iki maçı pek
ciddiye almıyor gibiydi, çünkü 5. Maçta bizi darmadağın etmeleri bekleniyordu. Ve
birdenbire, ‘Nique harika bir 5. Maç çıkardı. Randy Wittman çok iyiydi. Doc
Rivers da iyiydi ve onları yendik. Dünyayı tam anlamıyla şoke etmiştik – kimse
inanamamıştı. Aslında, üzerime bira da dökmüştüm.
Danny Ainge (Celtics şutör guardı): 5. Maçı kaybedince
onları ciddiye almaya başladık. Maçın ardından soyunma odasındaki sessizliği
hatırlıyorum. Bizi Garden’da yenmişlerdi ve 6. Maç için Atlanta’ya gidilecekti
– çıt çıkmıyordu. Ne yapılması gerektiğini biliyorduk. 6. Maç olabilecek en
zor şekilde geçecekti, çünkü deplasmanda, hınca hınç dolu bir salonda
oynayacaktık ve rüzgarı arkalarına almış durumdalardı.
Mike Fratello (Hawks koçu): İyi bir takımdık. İyi olduğumuzu
biliyorlardı. Celtics karşısında 0-2 geriye düştükten sonra durumu 3-2 yapmak
için kendinize inanmanız gerek. Bu da seride geri dönmek için gereken oyuncu
karakteri, zihinsel sertlik, tutku ve efor hakkında bir şeyler söylüyor. Herkes
serinin bittiğini ve süpürüleceğimizi düşünüyordu.
Battle: 5. Maçı kazanmıştık ve eve dönerken –bu kötü bir şey
tabii ama şampiyonlar böyle düşünür-- “Hadi onları yenelim. Bir daha Boston’a
dönmeyelim. Onları şimdi yolcu edelim” diye düşünüyorduk.
Doc Rivers (Hawks oyun kurucusu): Şehir yanıyordu, harika
bir şeydi. Atmosferi hissedebiliyordunuz. Hepsi arkamızdaydı. Atlanta şehrini
spor için hiç böyle görmemiştik. Buna şahit olmak güzeldi. Maç günü salona
girişimi hatırlıyorum, ortalık yıkılıyordu.
Holman: The Omni her zamanki gibi gürültülüydü. Tribünler hıncahınç doluydu. Maçtan bir saat öncesinde tüm koltuklar dolmuştu. “KC Jones Emeklilik
Partisi” yazılı bir tabut gördüğümü hatırlıyorum. Muazzamdı.
Başka çaresi olmayan Celtics, 6. maçta erkenden öne geçti ve maçın büyük bölümünde de üstünlüğü korudu. Son dakikalara doğru buldukları bir seri Atlanta'ya maçı uzatmaya götürme şansı sundu ama son pozisyonda işler yolunda gitmedi ve Boston 102-100 galip geldi.
Başka çaresi olmayan Celtics, 6. maçta erkenden öne geçti ve maçın büyük bölümünde de üstünlüğü korudu. Son dakikalara doğru buldukları bir seri Atlanta'ya maçı uzatmaya götürme şansı sundu ama son pozisyonda işler yolunda gitmedi ve Boston 102-100 galip geldi.
Wilkins: Yeterince sağlam değildilk. Maçın sonlarında bulduğumuz fırsatlardan
yararlanamadığımızı düşünüyorum. Karşısında çok hata yapabileceğiniz bir takım
değil Celtics. Hata yaparsınız ve sizi gebertirler. O takımda beş tane Hall of
Fame üyesi vardı.
Levingston: İş son şuta kaldı, topun Dominique’e gitmesi
gerekiyordu ama ben kullandım ve isabetli olmadı.
Wilkins: Potaya doğru gitti, sol elle şutu yolladı ama kısa
düştü. Çok sinirlenmiştim (gülüyor). Ama herhangi bir pozisyondu yani, sorun
yok.
Rivers: 6. Maçta işi bitirmek için şansımız vardı – böylece
Boston’a geri dönmeyecektik. Kaybetmemizin ardından Boston’a indiğimizde 80 yaş
civarındaki bir hanımefendi, havaalanında bana bakıyordu – o günlerde özel uçak olayı yoktu. Bavullarımızı bekliyorduk, bana doğru yürüdü ve “Hey Rivers, burada olmaman
gerektiğini düşünüyorsun, değil mi?” dedi.
2. BOSTON GİZEMİ
Dananın kuyruğunun kopacağı 7. maç için her şey hazırdı. İki takım için de baskı en üst düzeydeydi, ama Larry Bird, maçtan önce galibiyeti garanti ederek ortalığı karıştırmıştı: "Şimdiden galibiyeti unutsunlar, hiç şansları yok... Bizi yenmek için bir şansları var ve eğer kaybedersek yarının tatil olacağını hepimiz biliyoruz."
Wilkins: Larry Bird, 7. Maçı alacaklarına dair garanti
vermişti. Soyunma odasından çıktığımı ve Tree Rollins’in buna dikkatimi çektiğini
hatırlıyorum. Ona şöyle dedim: “Eğer savaşmaya hazır değilsen, savaşa gitmeye
hazır değilsen, hiç dışarı bile çıkma. Çünkü bugün benim karşıma her kim
çıkacaksa, uzun bir gece geçirecek.”
Jeff Twiss (Celtics Medya İlişkileri/Halkla İlişkiler başkan
yardımcısı): Bird’ün böyle bir şey dediğini hiç duymadım ama her zaman
kendisine güveni tamdı. “Bu … yeneceğiz” demişti. O kelimeyi kullanamam. “Bu
adamlar” diyelim. O özgüvene sahipti.
Jim Paxson (Celtics yedek guardı): Kimsenin büyük bir sorun
olarak baktığını sanmıyorum. Herkes baskının farkındaydı. Kazanacak ya da
evimize dönecektik. Larry her zaman kendisine ve takımına güvenen tipte
biriydi. Bir kere ben Portland’dayken hava atışında gelip Calvin Natt’e “Senin
üstünden 40 sayı atacağım” dedi. Sanırım o akşam 40 küsur sayı attı. O böyle
biriydi, bu da takım arkadaşlarına güvenini dolaylı olarak göstermenin bir
yoluydu.
Tommy Heinsohn (CBS yorumcusu ve Celtics efsanesi): Bird, 3
Sayı Yarışması’ndan önce soyunma odasına girip “Kim ikinci olacak?” diye soran
bir adam. Çok cesurdu, ama sanırım bunu kendisini gaza getirmek için yapıyordu.
Bird: Asla öyle bir şey söylemedim. “Boston’a döneceğiz ve
güzel şeyler olacak” dedim. Biraz üstüne koymuşlar. Garanti vermedim ben. Öyle ya da böyle Boston'a dönüyorduk ve maçı kazanmalıydık, çünkü genelde kazanırdık.
Ainge: Haklı çıktı. Sözlerinin arkasında durdu (gülüyor).
Hawks, Boston'daki 5. maçı kazanmıştı, ama bunu tekrarlamak ufak bir iş değildi. Celtics normal sezonda kendi sahasında sadece 5 kez kaybetmişti ve bu salon, eşsiz bir evsahibi avantajı yaratmasıyla ünlüydü -- bu, şehre de yayılmış gibi görünüyordu.
Hawks, Boston'daki 5. maçı kazanmıştı, ama bunu tekrarlamak ufak bir iş değildi. Celtics normal sezonda kendi sahasında sadece 5 kez kaybetmişti ve bu salon, eşsiz bir evsahibi avantajı yaratmasıyla ünlüydü -- bu, şehre de yayılmış gibi görünüyordu.
Rivers: 7. Maçın sabahında kimseye oda servisi uğramamıştı.
Neler olduğunu anlamamıştık. Klasik Red Auerbach işleri diye düşündük. Otobüste
maça giderken cips yemiştim. Birkaç kişi içerde yemek aranıyordu salona geldikten sonra. Doğru-düzgün yiyecek bir şey bulmak için
ortalığı karıştırıyorduk.
Holman: Red Auerbach üst düzey bir rekabetçi. Bazen soyunma
odasında tahta yerinde olurdu ama tebeşir olmazdı; bazen de tebeşir olurdu ama
tahta olmazdı. Böyle ufak şeyler. Bir keresinde otobüs bileti aldığımızı
hatırlıyorum. Bizi Storrow Drive’a doğru götürdüler. Bu her zaman yaptıkları söylenilen,
takımların salona daha geç gelmesini sağlayan numaralarından biriydi. Bazen
soför kaybolmuş numarası yapar, Garden’a North End'in oradan giden yanlış yoldan dönerdi.
Rivers: 7. Maçtan önce yine duvarda tahta yoktu ve Koç
Fratello delirmişti. Koridorda “Bu amına kodumun tahtası nerede?” diye
bağırıyordu. Güldüğümü hatırlıyorum. Onlarla altı kere oynamıştık, bu kez
farklı nereye koyabilirlerdi ki? Biz çok umursamadık ama Mike çılgına dönmüştü.
Red’e sinirlenmişti. Bostonlıların bunu yaptığından emindi.
Fratello: Yılın belli zamanlarında duşta hiç sıcak su
olmazdı ve havanın daha iyi olduğu bazı zamanlarda ve Playoff zamanı da çok
sıcak su akardı. Garden böyleydi. Zeminin durumu, ölü noktaların neresi olduğu muhabbeti, bu tip şeyler hep etrafta dolanırdı. Bay Auerbach siz soyunma odasındayken Four
Seasons veya Ritz Carlton’da gibi hissetmenizi istemezdi.
Bird: O su bizim için de sıcaktı. Buna alışıktık ama klima
olayı Garden’da hiç olmadı.
Heinsohn: Hepsi saçmalık. Hokey takımı salonun sahibiydi,
böylece biz her konuda ikinci sıradaydık. Soyunma odaları ve zemin 2. Dünya
Savaşı’nın ardından odun fazlalarıyla inşa edilmişti çünkü o zamanlar odun
sıkıntısı vardı. Parke böyle yapılmıştı. İnsanların söyledikleri, kötü niyetli
cümleler, sıcak su olayı vs… Celtics de aynı durumdaydı. Onların soyunma
odasında da soğuk su akıyordu. Ben oynarken küçük bir yerdi orası. İki tane
askı vardı, o kadar. Bir tane de duş. Kazanamayınca herkes bahane bulur.
Ryan: Bunların hepsi mit, ama Red severdi. Eğer insanlar
böyle düşünmek istiyorsa, onun için sorun yoktu. Ama tamamen sallamasyondu.
Tree Rollins (Hawks pivotu): Maç başladı, Bostonlı
taraftarlar deli gibi bağırıyor olsa da, ortam çok sessizmiş gibi hatırlıyorum.
Ayakkabılardan çıkan sesleri, koçların talimatlarını, takım arkadaşlarımın
söylediklerini hatırlıyorum. Muhtemelen bir basketbol oyuncusu olarak ulaştığım
en yüksek konsantrasyon seviyesiydi.
Rivers: 7. Maç için giderken gerçekten kazanacağımızı
düşünüyordum. Arkadaşlara inanmalarını söyledim. Tüm soyunma odası hazırdı. Herkesi şaşırtacaktık, çünkü
insanlar bizim orada çuvallayacağımızı tahmin ediyordu.
Bradley: Yalnızca Hawks’ın elindeki fırsatı teptiği değil,
ayrıca böylece Boston Garden’da yeni bir Playoff hüsranına da kendilerini
mahkum ettiklerine dair bir his vardı. 1986’da burada, serinin son maçında
üçüncü çeyrekte 36-8’lik bir seri yemişlerdi. Birçok insan bunun
tekrarlanacağını düşünüyordu açıkçası. Ama öyle olmadı. Kulüp tarihinin en iyi
maçlarından birini oynadılar.
3. DÜELLO
Maç üç çeyrek boyunca gidip geldi, iki takım da nadiren bir pozisyondan fazla sürede önde kalabiliyordu. Dördüncü çeyreğe girerken Celtics iki sayı öndeydi. Wilkins 31 sayıyla en skorer oyuncuyken, Bird nispeten daha sessiz bir biçimde 14 sayıdaydı. Az sonra her şey değişecekti.
Bird: Maçın başlarında skor yakındı. Playofflar’daki bakış
açım, oyunun nasıl ilerlediğini görüp, takımın en çok neye ihtiyacı varsa onu
yerine getirmek üzerineydi. İlk dakikalarda iyi gidiyorduk, ben maçı hissetmeye, oyun kurmaya çalışıyordum, verimli olmam için ne gerekiyorsa onu yapıyordum. Dominique birçok isabet buldu,
ben de oyunu hissediyordum. Dördüncü çeyrekte ısındım, birkaç oyun kurdum,
bazı isabetler buldum. Bir o atıyordu, bir ben. Onların oyununa bakarak maç sonunun kafa kafaya
olacağını söyleyebilirdiniz.
Wilkins: Sahada koşuyorduk -- ben, Bird ve Kevin Willis. Kevin bana gelip “
Şu adamın daha fazla sayı bulmasına izin verme” dedi. Ben de içimden “Ne diyor
bu ya?” diyordum. Bird’ün gözleri kocaman oldu. İşte o zaman anladım. Dev
uyanmıştı. Kapışma orada başladı işte.
Willis: Bird neredeyse imkansız şutları sokmaya başladı.
Dominique’i biliyorsunuz, kendini göstermez, özellikle de büyük maçların son anlarında. Maçın içinde olsak da şaşkınlığımızı alamıyorduk.
Bakalım kim kaçıracaktı?
Levingston: HORSE oynar gibiydiler. Bird geliyor, panyalı
isabet. Sonra Dominique, o da panyalı. Larry geliyor, deliksiz şut. Dominique,
o da. Larry’den bir turnike. Sonra Dominique’den de bir tane. Sadece birkaç
oyuncunun sadece pas vermek için orada bulunduğu, tam anlamıyla saha boyu
oynanan 1’e1 maç gibiydi.
Wilkins: Bird tüm seride beni savunmuştu, ama bu maçta
savunmadı. Sanırım onu Kevin Willis ya da başka birine vermişlerdi. Ama işin
diğer tarafında onu ben savunuyordum.
Rivers: Herhangi birinin kolay şut kullandığını sanmıyorum.
Kullandıkları şutlardan yarısını ‘kötü tercih’ olarak nitelendirebiliriz. Bu
konunun etkileyici olan kısmı bu. ‘Nique sadece bir imkansız isabet bulmuştu. O
da kullanmayacağınız ve kullanmamanız gereken panyalı bir şuttu ama soktu. Olay şu noktaya gelmişti: Bu şutları arıyorlar, bu şutları deniyorlar, ve hepsini de sokuyorlar.
Fratello: Topu Dominique'in elleriyle buluşturacağımızı biliyorduk çünkü formdaydı; aynen Boston'ın Larry için düşündüğü gibi yani. O akşam topu Dominique’e verirseniz, bir asist
yapmışsınız demekti. Bençte oturduğum yerden bile asist yapabilirdim, öyle
sıcaktı.
Heinsohn: İkisinin de birbirine üstünlük sağlama
mücadelesini izlemek eşsiz bir deneyimdi. 60 sayı atanlar gördüm, ama buna
karşılık veren kimse yoktu. Bu ise, iki adam arasındaki irade gücü oyunuydu. Koçların bu işte parmağı yoktu, tamamen
“Seni seçtim ve ağzına sıçacağım" modu.
Spud Webb (Hawks yedek oyun kurucusu): Dominique, McHale’e
karşı iyi oynayamazdı, çünkü kolları çok uzundu; fakat o maçta McHale’in
yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bizim de Larry Bird’e karşı yapabileceğimiz bir
şey yoktu.
Bill Walton (Celtics yedek pivotu): Dominique Wilkins,
basketbol tarihindeki gerçek durdurulamaz güçlerden bir tanesiydi. Ona, Dom
Perignon isimli şampanyaya atfen ‘Dom’ derdik. Onu durduramadık. Larry de
“Tamam, o zaman ondan daha fazla sayı atmamız gerek” dedi, ve yaptı da.
Ryan: Bird sağdan sola doğru giderek harika bir şut atmıştı; tökezledi, şutu yolladı, faulü aldı. Top içeri girdi: Ortadan atılmış sol elle bir üçlük isabeti. Tamamen şanstı.
Levingston: Boston Garden’ın olayı buydu. O şutun girmesinin
imkanı yoktu. Çemberden içeri nasıl girdi o? O binada meydana gelen gerçekdışı
olaylardan biriydi işte.
Maçın sonlarına doğru, Larry Bird köşeden kritik bir üçlük sokup durumu 112-105'e getirdi ve maçtaki onlar adına en büyük farkı yarattı.
Maçın sonlarına doğru, Larry Bird köşeden kritik bir üçlük sokup durumu 112-105'e getirdi ve maçtaki onlar adına en büyük farkı yarattı.
Webb: Bizim bencin önündeki o üçlük… sol eline aldığında
manzara iyiydi.
Rivers: Bizim bençe doğru düştü. “Vay anasını” dercesine
kafamızı sallamıştık.
Ryan: Bird bu takıma 1985’te New Orleans’ta 60 sayı atmıştı.
Yıllar içinde Larry’nin en iyi hâlini gördüler.
Wilkins: Bize 60 sayı attığı maçı hatırlıyorum. Sol elle bir
üçlük sokmuştu. Sol eliyle! O kadar sıcaktı işte. Bunu yapmak için fundemantal'ınız çok iyi olmalı.
Levingston: Larry Bird’ün 50 attığı birçok maçı izlemiştim.
Michael’dan sonra izlediğim en iyi ikinci oyuncu o. Size nerede şut atacağını
söyleyip sonra oradan şut kullanabilir. Sizi tüm sahada dolaştırır, perdeler getirtir, tekrar oraya gelir, sonra da o noktadan şut atarken bakıp "Olamaz" dersiniz.
Holman: İnsanlar bu konuda ne dese az. Tarih kitaplarına geçecek bir maç olduğunu
muhtemelen o anda fark etmemiştik.
Paxson: Oradayken tarihî bir kapışma gibi gelmemişti bize. İçinden “Umarım Larry sayı bulmaya devam eder ve maçı kazanırız" falan diyorsun en fazla.
Wilkins: Herkes Bird ve benim kapışmamızdan bahsediyor ama o
gün iyi maç geçiren birçok kişi vardı. Randy Wittman 22 sayı atmıştı. Doc
Rivers’ın 16 sayı-18 asisti vardı. Kevin McHale 33 sayı bulmuştu. Kimse bunları
söylemiyor.
Randy Wittman (Hawks şutör guardı): Benim en iyi
maçlarımdan biriydi. 13’te 11 falan atmıştım. Dominique’e söylediğim gibi, bu yüzdeyle sokarken bana yeterince top vermedi. Sonra
Fratello beni sezon bitiminin ardından beni takas etti. Yani son kez öyle bir
rakama ulaşmıştım.
Battle: Sahadaki herkes iyi bir maç geçirmişti. Bu kadar
büyük oyuncularla sahada yer alınca, size de bulaşıyor. Onların şut
kaçırmadığını görüp de şut kaçırmak mı? Mümkünü yok. Liderliğin en üst
seviyesine şahit olmuştuk: Bird takımını sürüklüyor, Wilkins takımını taşıyor. O akşam, tek kelime kullanmadan, herkesin
elinden gelen en iyisini yapmasını istediler.
Wilkins kendi kaçan şutunu smaçla tamamladı ve 20 saniye kala farkı üçe indirdi. Hızlı düşünen Bird topu hemen Ainge'e atarak oyunu başlattı, o da kolay bir turnike buldu. Rivers koşup zamanında şutu engellemişti, ama hakem Hugh Evans tersini düşünüyordu.
Wilkins kendi kaçan şutunu smaçla tamamladı ve 20 saniye kala farkı üçe indirdi. Hızlı düşünen Bird topu hemen Ainge'e atarak oyunu başlattı, o da kolay bir turnike buldu. Rivers koşup zamanında şutu engellemişti, ama hakem Hugh Evans tersini düşünüyordu.
Rivers: Orada ihlal olmadığından hâlâ eminim. Maçı ilk izleyişim,
geçen sene, lokavt döneminde oldu. Comcast Sports Net maçla ilgili bir şey
yapmak istiyordu, benden maçı izlememi istediler. Birkaç kez reddettim, çünkü o
maçı izlemeye hiç niyetim yoktu, ama sonradan kabul ettim. Maçı izledim ve o
pozisyonu iyice görmek için oraları yavaşlatmalarını istedim. Tommy Heinsohn
bile –ki bu onun için çok zor bir şey-- pozisyonun temiz olduğunu söyledi.
Ainge: Hatırladığım kadarıyla, kesinlikle inişteydi. Ama tekrar
izleyince, belki de değildir (gülüyor). Doc birden beliriverdi. Onun topu kolayca savuşturacak kadar sıçradığını düşünmüştüm. Gerçekten çok
yakındı.
Skor 118-115 Boston lehineyken Wilkins bitime 1 saniye kala faul çizgisine gitti. İlkini soktuktan sonra ikincisini bilerek kaçırdı --maçta kaçırdığı ilk fauldü-- ama Hawks bunu değerlendiremedi ve maç 118-116, Celtics'in lehine sonuçlandı. Wilkins maçın en skoreri olurken, son çeyrekte 16 sayı atmıştı; Bird ise toplamda 34 sayı atıp, 20'sini son çeyrekte bulmuştu.
Skor 118-115 Boston lehineyken Wilkins bitime 1 saniye kala faul çizgisine gitti. İlkini soktuktan sonra ikincisini bilerek kaçırdı --maçta kaçırdığı ilk fauldü-- ama Hawks bunu değerlendiremedi ve maç 118-116, Celtics'in lehine sonuçlandı. Wilkins maçın en skoreri olurken, son çeyrekte 16 sayı atmıştı; Bird ise toplamda 34 sayı atıp, 20'sini son çeyrekte bulmuştu.
Fratello: Dramatiklik seviyesi açısından Playoff maçları
arasında en üst sıralarda yer almalı. 7. Maç, Boston Garden, iki harika
oyuncunun kapışması, işin son saniyedeki faul atışına kalması ve onu bilerek
kaçırıp tiplemeye çalışmamız.
Walton: İnanılmaz bir insan ruhu ve liderlik gösterisiydi. Bir oyuncu, bir taraftar, bir yayıncı olarak bunun
için yaşarsınız. Kusursuzdan bile daha iyi. Kesinlikle bunun bir parçası olmak
isterdim.
Hastings: Sizinle son çeyrekte salondakilerin sadece yüzde
ikisinin koltuklarında oturduğuna dair bahse girerim. Onlar da altlarına
işedikleri için kalkamamışlardır.
Bird: Maç son birkaç şuta kaldığında bazen topu hareket
ettiren şanstır, böylece sayıyı bulursunuz. Serinin önceki aşamalarında da benzer durumlarda kalmıştık; gerektiği şekilde oynayabileceğimizi biliyorduk ama bu düşündüğümüzden daha da zor oldu.
Ryan: Bu maçı Doug Flutie-Miami maçına benzetiyorum. Eğer
Flutie, Miami’ye karşı touchdown pasını atamasaydı, o maç yine de kolej futbolu
tarihinin en büyük maçlarından biri olurdu. Maç 49-45 bitmişti. Harika
oyuncularla muazzam bir maçtı, ama herkesin hatırladığı şey, maçın sonu. Ama
inanın bana, geri kalan 59 dakika 50 saniye de harikuladeydi. Ve bu maçta da,
herkes son çeyrek hakkında konuşuyor. Muazzamdı.
Battle: O akşam ligdeki herkesi yenebilirdik… Boston hariç.
Eğer 6. Maçtaki gibi oynasaydık, Boston asla bizi yenemezdi. Oyanayabilecekleri
en iyi maçı oynamaları gerekiyordu. Boston oyuncularının takdir ve hayranlığını çok az kişi gördü. Biz içeri girerken gözlerinde gördüğüm ve
ellerini sıktığımızda hissettiklerim şunlardı: “Bugün harika bir takımla
oynadık ve sizi ancak yenebildik. Çok iyi bir takımsınız.”
Rivers: Hep kötü bir maç geçirdiğimi düşünmüşümdür. Birkaç
yıl önce, Playofflar’da Hawks’a karşı oynarken Danny o maçın istatistik
kağıdını getirdi ve “Tanrım, 7. maçtaki rakamları gördün mü?” dedi. Ben de
“Yok, ben çok kötüydüm” dedim. “Çok mu kötü?” diye karşılık verdi. Birçok sayı
bulduğumu ve tonla asist yaptığımı biliyordum ama kesin rakamlar hakkında
fikrim yoktu. Üçüncü çeyreğin sonunda bizi dağıttıklarını hatırlıyordum. Zihnin bu kadar olumsuz şekilde hatırlaması ne
acayip, değil mi?
Ainge: Bunun hakkında konuştuk. Beni tam saha savunmaya çalışmasıyla dalga geçmemi, bu çabanın işe yaramadığını falan hatırlıyorum. Geriye bakıp kazandığını
görmek her zaman güzeldir. Kazanmanın en iyi tarafı ise abartma hakkının
olması.
Holman: Bence herkesin hissettiği şey, ellerinden geleni
yapmaları ve çok iyi oynamış olmaları. Eğer tarihin en iyi oyuncularından birine toslamamış olsak, neler olurdu bilemeyiz.
Rollins: Takım uçağımız yoktu, o yüzden Boston Havaalanı’nda
oturup beklemek zorundaydık. O anda "Işınla bizi Scotty!" diyip oradan uzaklaşmak istiyorduk. Maç kafanıza tekrar giriyor ve neyi daha iyi
yapabileceğiniz hakkında kafa yoruyorsunuz. Bir ribaund ya da bir blok, maçı
kazanma adına yapılabilecek bir hareket. Bunun ardından takım biraz dağıldı, üzücü
zamanlardı. Tüm o ortaya koyduğumuz çaba, hazırlık, enerji… Eve sanki günler
sonra dönmüşüz gibi gelmişti.
Levingston: Havaalanında oturuyorduk ve öylece
kalakalmıştık. Sezon bitmişti. Nasıl kaybetmiştik bu maçı? Kazanmalıydık. Larry
Bird’ü kontrol altında tutuyorduk, nasıl böyle patlayıcı bir 4. Çeyrek
oynayabildi?
4. SONRASI
Ryan: Eğer Hawks
kazansaydı, inanıyorum ki bütün kulüp tarihi değişirdi. Bir şeyleri
başarabilecek, çok iyi bir takımdı o.
Bradley: Hawks bu kadarına yetmedi, basitçe. Sonrasında nasıl hissedeceğini kestirmek
zordu. Bir yandan seri kaybedilmişti, diğer yandan ise ortaya koyulması mümkün
görünmeyen bir rekabetçilik sergilenmişti seri boyunca. Heyecan, gurur ve hayal
kırıklığı bir aradaydı.
Rivers: Hiç toparlanamadık. Sonunda büyük bir takas yapıldı
ve takım değişti – ki biliyorsunuz, dönüp baktığınızda doğru bir karar değildi.
Wittman: Farklı olabilirdi. Kazanırdık ve bunun ardından
sonraki üç, dört ya da beş yıl üstüne koyarak gidebilirdik. O seriden sonra
takımı dağıttılar ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Holman: Eğer kadro aynı kalsa, sonraki yıl ne olurdu diye
sıkça merak ederim – Moses Malone ve Reggie Theus’u getirmek yerine Tree
Rollins ve Randy Wittman’ı tut. Moses’ı severdim. Bu hamlelerin hücumu
geliştirmek için yapıldığını biliyorum. Biraz daha hücum katkısı gerektiğini
düşündüler.
Ryan: Celtics için son atımlık baruttu. Detroit’e elendiler ve bir daha
geri dönemediler. Bird sakatlık belasıyla uğraşmaya başlamıştı. 1989-90
sezonuna girerken sakattı -- son 4 sezonunda, onunla ilgili yapılan geyikler ve düzelme ihtimaline karşılık kafalardaki soru işaretleri hariç başka bir şey yoktu. Pek idman yapamadı, hep sakattı. McHale de önceki yıl zaten ayağının içine etmiş ve düşüşe geçmişti.
Ainge: Larry o seride sakattı. Tüm Playoff dönemi boyunca
sakattı ve sonraki yıl ameliyat oldu. Yüzde 100’üne yakın bile değildi ve bir
daha çift Aşil sakatlığından önceki hâline erişemedi. Sırt ağrıları da vardı. Takımın
düşüşe geçtiğini hissedebilirdiniz. 1988 yılında Kevin ve Larry, tüm 80’ler
boyunca oldukları oyuncu değillerdi. Maçlarda düşüş emareleri görebilirdiniz.
Üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen, bu maç hâlâ orada olanlar ve olmayanlar sayesinde yankı buluyor.
Üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen, bu maç hâlâ orada olanlar ve olmayanlar sayesinde yankı buluyor.
Rivers: Şimdilerde Boston’da yaptığım şaka, bana o maçta
olduğunu söyleyen insanların fazlalığı üstüne. 60.000 kişi vardır herhalde! Garden’a
o kadar insan sığmayacağını biliyorum. “Ben de o maçtaydım ya.” O kadar insan
sığmaz oraya…
Webb: İnsanlar sürekli bana soruyor, inanılmaz bir şey.
Arkadaşlarla golf oynarken, kulüpte otururken, sürekli o maçta oynamanın nasıl
bir şey olduğunu sorup duruyorlar. Bunu anlatamazsınız – görmeniz gerek.
Willis: Boston’la oynanan maçlara gidiyorum ve insanlar
“80’lerdeki 7. Maç gibi değil. Karıştırmayın” diyor. Biliyorum. Asla öylesi gelmeyecek.
Bird: Birçok büyük maç oynadım, sıralaması zor. Hepsi
farklı, malum. O maçtan sonra şunları hissettiğimi söyleyebilirim: Oynadığım en
iyi maçtı. “Vay be, ne oynuyorum” demiştim.
Wilkins: İçeri girerken Bird iki tarafın da hak ettiğini ama
maalesef bir takımın kazandığını söylemişti. Kafanızı kaldırıp “Sağlam oynadık,
her şeyimizi verdik” diyebildiğiniz bir seriydi. İki takım için de.
(Orijinali için şuradan.)
Yorumlar
Yorum Gönder