NBA yıldızları bir otomobilin üzerinden sıçrayıp smaç
vurmadan önce, Dr. J isimli bir adam, serbest atış çizgisinden uçuyordu.
Julius Erving, 1976 ABA Slam Dunk Yarışması boyunca,
basketbol tarihindeki en çok hatırlanan anlardan birini yaratmıştı. 1984
yılında NBA yarışmayı tekrar dirilttiğinde, Denver’daki meraklı kalabalığın
önünde kendisini bir kez daha herkese hatırlattı.
Daha inanması güç olan şey, Erving’in 1984’teki bu ilk
yarışmayı kazanamayıp, birinciliği Larry Nance’e kaptırmasıydı. Diğer
katılımcılar şunlardı: Michael Cooper, Clyde Drexler, Darrell Griffith, Edgar
Jones, Ralph Sampson, Dominique Wilkins ve Orlando Woolridge.
Carl Scheer (Denver Nuggets eski başkan ve genel menajeri,
1974-1984): ABA’in 1976’da düzenlediği yarışmaya uzanan köklerinden
bahsetmeden, All-Star maçı ya da Slam Dunk hakkında konuşamazsınız. Bir gün
oturuyoruz, Virginia’daydık sanırım, NBA’den daha iyi oyunculara sahip
olduğumuzu en iyi şekilde nasıl gösterebiliriz diye kendi kendimize sorduk. Fakat bizim büyük
pazarlarımız, televizyon anlaşmalarımız ya da sahiplik konusunda istikrarımız
yoktu… O yıl All-Star maçı Denver’da oynanacaktı. Sonunda, eşsiz bir şey yapmamız gerektiğine karar verdik.
Rick Welts (dönemin NBA ulusal promosyon direktörü): 1984’te
All-Star maçı için Denver’a gidiyorduk. Yönetim Kurulu, o haftasonu David
Stern’ü başkanlığa seçmişti. İkincil önemdeki konu, Stern’ün başkanlığı
organizasyondan sonra devralacağıydı. Bahsettiği şeylerin bir kısmı, da oyunumuzun zengin tarihi ile tekrar temasa geçmekle ilgiliydi. Bu sporla ilgili sınırlı bir video
arşivi ve çok az sayıda arşivlik materyal vardı.
NBA’de sadece 1.5 yıldır çalışıyordum. Benim işim, gidip NBA'e pazarlama yatırımı yapacak şirketleri bulmaya çalışmaktı. O zamanki NBA ile ilişki kurmaya niyeti olan şirketler için bir hatırlatmaydı.
1984’ten önce All-Star maçları cumartesi günleri oynanırdı. Oyundan önceki akşam genellikle otelde bir ziyafet verilirdi. Sonra da herkes evlere dağılırdı.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Carl Scheer ve NBA'in emlak işlerine bakan
Adrian DeGroot arasında bir görüşme olacaktı. Waldorf Astoria’nın barında
buluştuk. Orada Carl şunları dedi: “1976’da ABA Slam Dunk Yarışması’nı
düzenleyerek basketbol tarihinde en çok akılda kalan olaylardan birine sahiplik
ettik. Bunu tekrar diriltmek, bizim yaptığımız şekilde devre arasında
düzenlemek harika olmaz mı?” Böylece yol açıldı.
Scheer: Rick çok yaratıcıydı ve biz Slam Dunk’ı
desteklemekten çok memnunduk – ilk kez o söylemiş olabilir. İkimiz de Stern’ü
bunun mantıklı olduğuna ikna etmemiz gerektiği konusunda anlaştık.
Welts: O zaman CBS’teydik. Salonda ne olup bittiğiyle
alakası olmayan bir devre arası programları vardı. Bunun işe yaramayacağından emindik ama üstünde durmayı hak ediyordu.
Bir zamandır Stern’ün oyunun tarihine dokunma fikriyle ilgili düşünüyordum.
Bundan bir süre önce Washington’da eski oyuncuların beysbol maçlarını izliyordum. Yaşlı birinin reklamlara doğru gelip sonra çitlerin üstünde topa vurduğunu hatırlıyorum. O anda kafamda ampuller yanmaya başladı.
Stern’e gidip şöyle dedim: “İkinci bir gün daha yaratıp, o
günde de emekli büyük NBA oyuncuları arasında bir maç düzenlesek ve bir smaç
yarışması yapsak nasıl olur?” Bu fikri kayda değer buldu.
Sonunda o ve ben, Başkan Larry O’Brien’in ofisine uğradık ve fikre verilen tepkilerin hafif kaldığını söylemek abartılı olurdu. O
toplantıdan yeni bir fikir bulmam gerektiği hissiyle çıktım çünkü bunun
varacağı bir yer yoktu. Emin değilim fakat, Stern bir hafta ya da 10 gün sonra arayıp
şöyle dedi: “İşte anlaşma. O’Brien, son haftasonunda onu küçük düşürecek bir
şey yapmaz ve bunun bedavaya gelmesini sağlarsak, istediğimizi yapmakta serbest
olduğumuzu söyledi.”
Scheer: Efsaneler maçı için biletleri iki dolardan
satacaktık, David Stern bana şöyle dedi, hiç unutmam: “Milletin bu adamları
izlemek için iki dolar vereceğini mi sanıyorsun?” Sonuç, kapalı gişe.
Mesele, yaptığımız şey konusunda rahat hissetmekti; bu iş
lig çevrelerinde bir kaos yaratmadı, şaka konusu olmadı -- gayet iyi karşılandı. Stern bunu dile
getirmedi ama bazı çekinceleri vardı.
Welts: İlk konuştuğumuz şirketin adı Stokely-Van Camp’dı. O
zamanlar Gatorade’in sahipleriydiler. Onu hallettik. American Airlines, uçak
biletleri için ödeme yaptı. İlk anlaşmayı Schick’le yapmıştık – jilet şirketi,
emekliler maçı için sponsor olmuştu.
Ayrıca henüz yeni bir kuruluş olan ESPN’le temastaydım.
Canlı yayın yapmıyorlardı. Cumartesi günü yapılacak organizasyon için, bir
program da hazırlamak adına anlaştılar, ki bu bizim için mühimdi.
NBA’in ilk All-Star Cumartesi etkinliği için sahne hazırdı.
Ama 1976’daki ABA Slam Dunk, görülmüş en büyük atletizm gösterilerinden birine
evsahipliği etmişti: Julius Erving’in serbest atış çizgisinden yaptığı smaç. Bu
noktada Dr. J, bu yarışmaya katılacak olanların gözünde hâl-i hazırda, ilham
aldıkları bir efsane konumundaydı.
Julius Erving (1984 Slam Dunk katılımcısı): Converse için
yaptığım basketbol eğitimlerinin sonunda hep faul çizgisinden smaç vururdum. Yani insanların oralardan bu harekete aşina olduğunu düşündüm, ama bugün hâlâ bilinen bir smaç olacağını, en çılgın rüyalarımda bile göremezdim. Aslına bakılırsa, bu smacı yapma tercihi konusunda tek olduğumu hissetmedim hiç. Malum,
Harlem Profesyonel Ligi’nde beş yıl oynadım ve tatillerde de turneye
çıkıyorduk. Birçok maç oynadık ve oralarda bir sürü kişinin ciddi mesafelerden
bu smacı yaptığını gördüm. Bunu yapabilen tek kişiymişim gibi hissetmiyordum, ve
hep Connie Hawkins’i takip ediyorum gibi gelmiştir bana; bazı hareketler
açısından da Elgin Baylor’ı, mesela.
Welts: Eğer bugün Denver’a giderseniz, 200.000 kişi, o gün
McNichols Arena’da olduğunu söyler – ki orası 17.000 kişi alır. İşte o kadar
kişi, o gün salonda olduğunu size anlatır. Bu yarışmayı önemli kılan şey, Julius Erving'in sahanın diğer tarafından koşarak gelip serbest atış çizgisinden zıplayarak yaptığı smaçtı, ki daha önce kimse böyle bir şey görmemişti. O anda efsane hâline geldi.
Darrell Griffith (1984 Slam Dunk katılımcısı): Harika bir
fikir olduğunu düşünmüştüm. 1976’daki, Doc’ın faul çizgisinden zıpladığı,
unutulmaz bir smaç. Aradan zaman geçmişti ve vadesi dolmuştu. Tekrar yapmak için zamanlama harikaydı.
Larry Nance (1984 Slam Dunk şampiyonu): 1976’dakini
izlememiştim; yani ne zaman o yarışmayı duysam, ilk olduğu için o smacın güzel
olduğunu düşünürdüm. Bunu yapmaktaki diğer sebep, Dr. J’in de orada olmasıydı.
Onun gelmiş-geçmiş en iyi smaççı olduğunu düşünüyordum. Oraya çıkıp onunla
rekabet etmek harika bir şey olacaktı. Pazar günleri hep onu izlerdim. Çok
fazla basketbol izlememiştim ama Dr. J oynuyorsa iş değişirdi. Oyununu
seviyordum, onun gibi biri olmak istiyordum.
Erving: Slam Dunk’ı yeniden başlatma fikriyle geldiklerinde,
bu açıkça 1976’ya ve ABA’in başardığı şeye bir atıftı. Bu konuda heyecanlıydım.
O zamanlar gençtim tabii; bu kez sekiz yıl geçmişti ve köprünün altından çok
sular akmıştı. Ama maçlarda sadece smaç vurmaya başladığımı hissetmeye başladım ve tatilde basketboldan bir nebze uzaklaştım; böylece eğitimler ve kamplar da geçmişimin bir parçası oldu. 1984 yazında tenis oynayıp yüzüyordum, emeklilikten üç yıl
uzaktım.
Yarışma için uzunluk, yaş ve deneyim konusunda farklı
özelliklere sahip oyuncular seçilmişti: Ralph Sampson 2.23 boyundaydı, Clyde
Drexler henüz 22 yaşındaydı ve Nance 3. Sezonunun ortasındaydı -- o sezon neredeyse 18 sayı ortalaması tutturmuştu.
Nance: O zamanlar çok almak istediğim bir ’67 model Camaro
vardı. Yarışmayı duyduğumda, “Ulan eğer kazanırsam 10 bin dolar verecekler, ben bu arabayı alırım” dedim. Bütün olayım oydu. Yarışmaya
hazırdım.
Edgar Jones (1984 Slam Dunk katılımcısı): Bayağı
heyecanlıydım. Ben New Jersey’de büyüdüm; Dr. J, Connie Hawkins, tüm o
yüksekten uçan, yırtıcı, kalabalığı coşturan oyuncular beni çok etkilemişti.
Clyde Drexler (1984 Slam Dunk katılımcısı): Bir çaylaktım,
Phi Slama Jama’dan geliyordum; elbette herkes bir çaylakta ne numaralar
olduğunu görmek ister. Çünkü biz üniversitede iyi iş çıkarmıştık, insanlar daha
fazlasını görme niyetindeydi. Bu güzel bir şey. Yarışmaya katıldığım için
All-Star’a katıldığımdan daha mutluydum çünkü All-Star maçını severdim.
Oyununuz için yapılabilecek en büyük övgüdür bu. All-Star seçilmesem bile bu
oyundaki en iyi oyuncuların etrafında olmak hoşuma giderdi.
Griffith: Çalışmanız lazım. Doğaçlama yapıp smaç vursak da,
bir yarışmadayız. Hele ki o yarışma kadar üst düzeyse. Cephanenizdekileri doğru
yönetmelisiniz – hangi turda hangi smacı yapacaksın, sonraki turlara hangi
smacı bırakacaksın, ya da bazen elenmemek için aslında sonraya bıraktığın bir
smacı daha erken yapmak zorunda kalırsın. Diğerlerinin ne yaptıklarına bakarak,
nasıl reaksiyon göstereceğini çözmen gerek.
Ben çok fazla çalışmamıştım. Onların çoğunu da All-Star’ın
olduğu haftasonundan önce, ısınmalar sırasında yapmıştım.
Nance: O zamanlar smaç vurmayı çok seviyordum. Antrenmandan
sonra smaç yapıp dururdum. Yani smaçlar üstünde biraz çalışmıştık. Dennis
Johnson idmandan sonra kalırdı. Açıkçası oraya gittiğimde bir planım yoktu.
Oraya gidince “Şu smacı ilk önce yapacağım” şeklinde karar verdim diyebilirim.
Sıram gelmeden beş dakika önce falan kararımı vermiştim. Bir sıram da yoktu;
dört ya da beş smaç yapabileceğimi biliyordum ve bunları istediğim sırayla
yapacaktım.
Jones: O gün elimde belirli smaçlar vardı. Smaç yarışmasında
tek başınasınızdır. Bir maç esnasında uzunlar nerde diye kendinizi kollarsınız.
Bu hususta çözüm olacak bir repertuarınız vardır. Benim sorunum, jürinin tutarlılığına, kim
olduklarına, ne görmek istediklerine ve ne görmediklerine bakmak zorunda
olmamdı.
Drexler: Şunu anlamalısınız ki, benim smaç fikrim, stilden çok korkutuculuk üstüne kuruluydu. Smaç yarışması mantığı
benim için zordu, çünkü içimden şöyle diyordum: Üstünden smaç vurulacak uzunlar
nerede? Maçlarda hep onların üzerinden smaç yapardım. Böyle bir şeyi beklemeyen
uzunların üstünden smaç vurma heyecanı çok hoşuma gidiyordu.
Nance: Isınıyorduk. Benim açımdan bu, smaç yarışmasından
önceki bir smaç yarışmasıydı. Herkes ısınıyor ve smaçlarını deniyordu. O anda
kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes biraz temkinli ve ürkekti. Pek rahat bir
durumda değildik tabii, çünkü kimse ne bekleyeceğini bilmiyordu.
Drexler: Her maçtan önce rahatlamanız gerekir. Maçlardan
önce sürekli farklı smaç denemeleri yapardık. Ben Portland’dayken insanlar sırf
bunları izlemek için maçlara erken gelirdi. Bugün bir NBA maçına giderseniz,
hâlâ böyle şeylerin devam ettiğine şahit olursunuz. Bir Clippers maçına
giderseniz, maçtan önce ısınırken Blake Griffin’in smaçlarına denk gelirsiniz.
Jüride ‘Pistol’ Pete Maravich’le birlikte, Jones ve
Erving’in favori oyuncularından Connie Hawkins de vardı. İlaveten New York Mets
yakalayıcısı John Stearns, Adriana Early ve Colorado kongre üyesi Pat Schroeder
de vardı.
Scheer: Jürilerle ilgili bir tartışma yaşanmıştı. Sanırım
Pat haricindekileri NBA seçmişti. Biz de Pat’i seçmiştik. Bence iyi bir
seçimdi. O dönemin meşhur bir politikacısıydı ve bize birçok hizmetlerde bulunmuştu. Basketbol uzmanlarını dengelemek için iyi bir jüri olacağını düşündüğümüz, her yönüyle harika bir kadındı. Heyecanlı olduğunu hatırlıyorum.
Pat Schroeder (eski Colorado kongre üyesi): Bir politikacı
olarak, sportif organizasyonlardan sakınmaya çalışırım. Bir politikacı olarak orada görmek isteyecekleri son kişi bendim. Birden birilerinin
benim adımı organizasyon için yazdığını fark ettim. Neden olduğunu bilmiyorum.
Yeterince dikkat etmemişlerdi sanırım. Hem Denver’da, hem de Washington’da bir
programım vardı. Birileri “Bunu yapması gerek, buna şüphe yok. Ve topla
oynaması gerekmeyecek” demiş olmalı. Hatırlamıyorum bile. Rahat hissetmediğiniz bir ortam işte. Herkesin iyi
davrandığını hatırlıyorum. Onları takip ettim diyebilirim: Ne yaptılarsa,
“Harika, çok iyi” falan deyip durdum.
Drexler, Griffith, Jones, Nance, Sampson, Erving, Michael
Cooper, Dominique Wilkins ve Orlando Woolridge’den oluşan kadro hazırdı.
Kurallar basitti: Yarışma üç turdan oluşuyordu. En çok puan alan dört katılımcı
birbiriyle yarışacak ve bunlardan ikisi, finale kalacaktı. Smaç kaçıran oyuncu
cezalandırılacaktı.
Griffith: Herkesin kazanma konusunda kendisine yeterince
güvendiğini düşünüyorum. Benim felsefem “Bu yarışmayı kazanabilirim”di. Ki
bence herkes aynı durumdaydı. Lisedeyken 1976 Slam Dunk’ı izleyip de yıllar
sonra Dr. J ile aynı yarışmada olmak benim için bir onurdu.
Nance: Hiç boş konuşan biri olmadım, her zaman kendime
güvendim; eğer her şey doğru giderse kazanabilirdim. Kazanacağımı sanmıyordum,
çünkü bence Dr. J kazanacaktı.
Jones: Özgüvenim epey yüksekti.
Erving: Favori olarak görülmem gerektiğini düşünüyordum.
Böyle bakıyordum.
Yarışma, ilk sırada olmaması gerektiğini dile getiren Jones ile başladı.
Yarışma, ilk sırada olmaması gerektiğini dile getiren Jones ile başladı.
Jones: O seneki yarışmanın en kötü ânına ben imza attım. Kimin
hangi sırada olacağıyla ilgili bir kura çekilmişti. Ben sonuncu oldum. Neyse,
ertesi gün yarışmacılardan biri ortaya çıkmış, onlar da kurayı yeniden
yapmışlar. Dominique Wilkins olabilir. Onu suçlayamam. Aklımda kalan, Hawks’tan
biri olduğu. Orlando Woolridge de olabilirdi. Eminim ki onlardan biriydi. Şimdi
ilk sıradayım! Bu benim mentalitemin içine etti.
Michael Cooper (1984 Slam Dunk katılımcısı): Önceki akşam
seçmiştik. Ve sanırım geç gelen Orlando’ydu. Ama son anda tamamen
değiştirdiler. İlk hâlinde ben üçüncüydüm.
Jones: İlk smacımda
bir şey yapmayı deniyordum, top elimden kaydı; topu kavrayacaktım -- Nance’in yaptığı türden bir şey. Dışarı doğru kaydı, geri uzandım, yakaladım ve aşağıya doğru inip iki elimle geri smaçladım. Bu, beni endişeye sevk edecek kadar zayıf bir smaçtı. 42 mi ne verdiler
[Editörün notu: Aslında 32.]. Bu smaç cesaretimi kırmıştı. Kariyerim açısından motive edici bir deneyimdi,
muhtemelen o günden sonra daha fazla smaç vurur oldum çünkü çok kafam
bozulmuştu.
İkinci smaç, yaptıklarım arasında en iyisiydi. Seven oldu mu
bilmiyorum. Topu tek elle alıyorsun, sonra aşağı doğru bırakıyorsun, el değiştirip, havada dönüp smacı vuruyorsun. Bu yalnızca yaratıcılık kazandırma meselesi. Tek pişmanlığım ilk smacı iyi yapamamamdı.
Erving: Edgar şu vahşi helikopter smacını yapmıştı. Çok
farklı smaçlar yapmasıyla bilinmiyordu, ama yaptığı smaç şiddetliydi ve onunla özdeşleşmiş bir hareketti. Birkaç turun ve eliminasyonun
olduğu bir yarışmada, her zaman yedekte bazı hareketleriniz olmalı; ben başta faulden,
çift elle ya da sonraya saklamayı isteyeceğiniz bir smaç yapmayacaktım. Edgar konusunda, hafızam onu ilk sıraya itme ve ilk olmanın getirdiği baskı konusunda çok net değil. Ama ona inanıyorum. Eminim onun hafızası daha iyidir.
Griffith: Herkes saygılıydı. Smaç yapabilen birisi için tavrımız belliydi. Hiç trash-talk falan da
yoktu.
Ralph Sampson (1984 Slam Dunk katılımcısı): Arkadaşlık
vardı. Herkes eğleniyor ve yakınlarıyla keyifli vakit geçiriyordu. Oradan
aklımda kalan şey, arkadaşlık.
Nance: Favori anım rahatlamaya çalışmam ve Dr. J ile bire
bir kapışır durumda kalmamak istememdi ama esasen oturmuş yarışmanın keyfini
çıkarıyor ve kalabalığın reaksiyonlarını izliyorduk.
Cooper: Herkes oturmuş, smaçları tartışıyordu. "Bunu yapabilmen için iki kez dönmen gerekebilir." Ya da "Bu hareketi yaparken alet çantanı da yanına almalısın" falan. Bu tip muhabbetler. Eski zamanlarda, parkta oynarken, en sona kalan basketbol sevdalısı 5-6 kişi sohbet ediyor gibiydi. Bir tanesi gider smaç vurur, sonra da bilirsin, arkasından yorumlar gelir. "Niye o dönüşü denemedin?" Ya da "Dur bir 360 deneyeyim". Kalabalığın onayını almak için birbirimize ufak işaretler yapıyorduk.
Erving: Kimsenin etrafa laf attığını hatırlamıyorum. Takım arkadaşları, katılımcıları havaya sokmaya çalışıyordu; diğer katılımcıların takım arkadaşlarına bir şeyler söylemiş olabilirler -- "Bizim eleman kazanacak, görürsün" falan gibi. Katılımcılar arasında böyle bir şey yoktu. Öbür yandan, kimsenin birbirine öneride bulunduğunu falan da söyleyemem.
Cooper: Her smacı kaçırdım. Çok gaza gelmiştim ve bu normaldi. Fazla heyecanlı ve biraz da gergindim. "Nasıl Dr. J'i ekarte edebilirim?" diye düşünüyordum. Dr. J'nin parlamasına izin vermemelisiniz. Biz onu izleyerek büyüdük. Şimdi onun vizyonuna doğrudan erişim şansım vardı ve ona yetişme çabası içindeydim. Kafamda bunlar vardı.
Griffith: Erving hâlâ iyi sıçrıyordu. Büyük, pençe gibi elleri vardı. Topa portakal muamelesi yapıyordu.
Nance: Malum, biraz yaşlanmıştı; ama ona karşı oynuyorsanız, hâlâ maçlarda smaç yapabildiğini görebilirdiniz. Sanırım Phoenix'teyken benim üstümden de vurmuştu.
Erving: Smacın birinde hızlandım, arkamı dönüp smacı vurdum ve kafamı panyanın etrafındaki kauçuk parçaya vurdum. Kafamın arkası yarılmıştı. Sonrasını hatırlamıyorum... hayır, şaka yapıyorum. Evet yarılmıştı. O şekilde devam etmek zorunda kalmıştım. Herkesin yapabileceği bir şey değil bu. Kaçırdığım için de bahane değildi.
Jones: Larry Nance'in yaptıkları başlı başına harika smaçlardı. Olağanüstü hareketlerdi. Dr. J de işini yaptı ama Larry daha uzundu, ve ortaya çıkan görüntü: Kıvrılarak ve dönerek kayıyordu. İkisi de hoşuma gitmişti. Wilkins de uçabiliyordu. Darrell Griffith... insanlar Dunkenstein'ı unuttu.
Griffith: Bu lakap kardeşimden çıktı. Parliament-Funkadelic grubudaki Dr. Funkenstein'dan mülhem. George Clinton'ın sergilediği o karakterden yola çıkmıştı.
Herkes birbirine yakındı ve hareketini yapıyordu. Nance çembere tepeden bakıyordu. Sıçrayabildiğini biliyordum, ama doğaçlama hareketleri acayipti. "Vay be, potaya bakıyor -- aynı benim gibi sıçrıyor!"
Sampson: Larry Nance o ünlü iki toplu smacını yaptı. Benim için özel bir andı.
Nance: Dominique iki topu kullandığı bir smaç yaptı. Kendi iki toplu smacımı göstermek için iyi bir an olduğunu düşündüm. Benimki tamamen farklıydı çünkü dönüyordum. İyi bir smaç olacağından emindim.
Welts: Tribündeki izleyiciler jimnastik ve yüzmede gördüğümüz gibi, ellerindeki kartlara puan yazıp kaldırıyorlardı.
Griffith: Evet, onlar da işin içindeydi -- taraftarlar, oradaki oyuncular, herkes heyecanlanmıştı.
Jones: Mekan yıkılıyordu.
Nance: Kontrolden çıkmışlardı. Bağıran çağıranlar. Onları duyabilir ve nasıl gittiğinizi anlayabilirdiniz. Kendi smacımda hiçbir ses duymadım çünkü konsantre olmuştum. Dominique'te epey ses çıkmıştı çünkü onun smaçları çok güçlüydü.
Cooper: Woolridge'i hatırlıyorum. Güçlü smaçlar yapardı. Edgar Jones'u severdim. San Antonio'dayken Larry Nance tarzı bir smaççıydı -- potaya doğru kayan uzun adımlar. Sonra, Clide zaten malum; sanatsal bir biçimde potaya doğru akacaktı. Bu yeteneği sayesinde Dr. J'i geçme şansı bulunuyordu.
Wilkins ve Griffith'in elenmesinin ardından finale kalan oyuncular Nance ve Irving olmuştu.
Welts: Umarım hâlâ birilerinde vardır: Julius, sıradaki yapılacak smaç hakkında iki ufak oğluyla konuşuyordu ve kameralar bunu kaydetmişti.
Erving: Oğullarım Cheo, Julius ve Andrew Toney vardı. Andrew arkadaşımdı, takıma katıldığında onu kanatlarım altına almıştım. Hâlâ aramız iyidir. Andrew aksiyonun olduğu yerde bulunmak istedi ve çocukların yanına geldi. Niyetleri beni desteklemekti. Cheo ve Julius'un olası smaçlar hakkında konuştuğunu hatırlıyorum: "Faul çizgisinden, panyadan alıp, sona 360 derece dönerek..." Çılgınca fikirler yürütüyorlardı.
Dr. J sürpriz bir şekilde smaçlarından birini kaçırdı ve bu, Nance'in zaferini kolaylaştırdı.
Griffith: Mesele kaçırmamak. Eski smaç yarışması kurallarında, kaçırırsan bu aleyhine işlerdi. Yarışmayı ilk hâline getirmeliler; kaçırmayı göze alamazdın. Sağdan gelip denediğim bir tanesini kaçırmıştım. Sağ taraftan topu atacak, sonra diğer taraftan ters sıçrayacaktım. Yedekte beklettiğim buydu.
Erving: Yarışmanın heyecanı içerisinde kesinlikle daha önce yaptığınız şeyleri kullanıp konfor alanınız içinde kalmalısınız; bense risk aldım ve daha önce yapmadığım veya yapmayı hayal ettiğim hareketleri sergilemeyi seçtim. Eğer Nate Robinson'ın 2006'da yaptığı kadar çok deneme hakkım olsa, muhtemelen başarırdım. 1976'da David Thompson smacı kaçırınca, şans yüzüme gülmüştü. Yani bir gün benim işime yarayan, başka gün onun işine yarar.
Nance: Dr. J o smacı kaçırınca, gerçekten kazandığımı hissettim. Ardından yaptığım hareketin bugün takdir edileceğini sanmıyorum. Smacı basitçe vurdum; ama kafamı çemberin üstüne kadar çıkardım ki, ne kadar sıçrayabildiğim görülsün. Ama sanırım onlar bunu "Ben yalnızca kazanmama yetecek bir smaç vurayım" manasında aldılar. Bu doğru, ama çok yükseğe sıçramıştım.
Erving: Larry saldırıyordu. Aynı şeyi yapıp duruyordu, ama farklı açılardan. İzleyenlerin gözünde aynılardı... onlar şok etkisini seviyordu, topu çembere vurmasını. Harikaydı; yaptığı şeyi küçümseme niyetinde değilim. Daha önce hiç denemediğim bir smaca kalkıştım ve kaçırdım. Kaçırırsanız, işiniz biter. Bu işin garanti tarafı... Larry ile ilgili söylediğim noktaydı, çünkü çok iyi sıçrıyordu. Onlar garanti hareketler.
Sampson: Daha uzun bir oyuncu için daha zor olduğunu sanmıyorum; yalnızca kısa bir oyuncu yaptığında daha heyecan verici görünüyor. Uzun oyuncular için "Ya onlar için iş mi" diyebilirsiniz ama hareketinizi güzel ve güçlü sergilemelisiniz. Nance bu tip bir şey yapmıştı.
Yarışmanın en dikkat çekici ânı, Erving'in 1976'daki meşhur hareketini tekrarlamasıydı. Bu ona 50 ile tam puan kazandırdı. Fakat kazanmasına yetmedi.
Cooper: Bütün gösteri Dr J'in üstüne kurulmuştu. Böyle hissediyordum. Bu dile getirilmemişti ama, Doc herkesin on beklediğini biliyordu; tribünlerdeki birçok insan son kez onu bir smaç yarışmasında görüyordu. Salondaki havayı hissedebilirdiniz.
Yarışmadan önce yine faulden smaç vurabileceğine dair ufaktan bir şeyler duymuştum. Birçoğumuz bunu yapamazdı. Havalanıp çembere inme kabiliyetimiz vardı ama, bu kadar uzaktan... hiçbirimiz topu öyle tutup da bu hareketi sonuçlandıramazdık. Sadece ona üstün gelmeye çalışabilirdik.
Nance: Ne yapacağını fark ettiğimde, yerime oturup şöyle dedim: "İyi bir smaç olacak. 48 veya 49 alacaktır." Smacı vurduğunda insanların reaksiyonu inanılmazdı. Herkes çığlık çığlığaydı. 50 verdiler. Eğer dikkat ederseniz, 50'yi gördüğüm anda gülmeye başlamıştım. "Tamam, güzel, eğer bu smaç 50 puansa, ben de aynısını yapabilirim. Ben de serbest atış çizgisinden sıçrayabilirim" şeklinde düşündüm.
Bunu idmanda yapmıştım, Dennis Johnson ve Walter Davis bana "Bu smacı çok rahat yapıyorsun, gerek yok" dedi. Bacak aramdan geçirip yapabilirdim. Sonra bu smaçtan vazgeçtim ve o kolay iki smacı yaptım. Dr. J'i smacı benim dönemimin en iyi smacı olarak tarihe geçti. Ben yaptığımda çizgiye parmaklarımla değil, topuğumla basmıştım. Benim çok zor değil diye yarışmada yapmadığım bir smacın böyle popüler olması inanılmaz. Düşüncem şu: Dr. J ya da Michael Jordan bu smacı her yaptıklarında topuklarıyla çizgiye bastılar. Gidip bakabilirsiniz.
Doug Moe (Denver Nuggets koçu, 1989-1990): İnsanlar faul çizgisinden smaç hakkında atıp tutardı. Ben de şöyle derdim: "Kimse çizginin arkasından vuramaz, üstünden veya önünden değil." Kevin Loughery, Nets'in koçuydu, 1976 All-Star maçı öncesinde onlarla oynamıştık. Dr. J'in o şekilde vurduğunu söyledi. Ben de "İstediğin her şeyine iddiaya girerim, kimse çizginin arkasından vuramaz" dedim. Yapamadı. "Onu çalıştırabilir ve istersen bahsi iptal edebilirsin" demiştim. All-Star maçı için geldiler ve bahsi iptal etti. En çok yaklaşan Michael Jordan'dı. Julius Erving beceremedi; hepsi ya üstüne ya da önüne bastı. Kimse çizginin arkasından sıçrayamadı.
Drexler: Erving'in faul çizgisinden smaç vuracağını biliyorduk ve herkes de benim üniversitede o çizginin arkasından smaç vurduğumu biliyordu. Daha da geriden vurabilirdim. Julius'un yapmasını umuyordum ki ben de numaramı çekebileyim. Julius turnuvanın kesin favorisiydi, çünkü 1976'daki yarışmayı kazanmıştı. Ama artık 1984 olmuştu ve birazcık yaşlanmıştı. Ne bekleyeceğimizi bilmiyorduk.
Cooper: Herkes ayaktaydı -- diğer yarışmacılar dahil. Kalp atışları hızlanıyor. Ona karşı yarışıyor olmama rağmen, bunu görmek istedim. Driplingi kesip adım almaya başladığında içimden "Hasiktir, acayip bir şey göreceğiz" dedim.
Kalbim deli gibi atıyordu, yarışmayı unutmuştum. Bunu yapmasını istiyordum. Hızlıca vurdu geçti! O âna dek her şey yavaş ilerliyordu. Hareketten sonra kalabalık delirdi, sonra ben de tebrik için gittim. Çocukları da oradaydı. Müthiş bir andı. Her zaman herkesin iyiliğini istersiniz. Herkes birbirini tebrik ediyordu, çünkü kazanmış gibi hissediyorduk. Biliyorduk ki eğer Doc bunu yaptıysa, hepimizin sonu geldi demekti.
Erving: Bütün smaçlarımı yapacağımı düşündüm açıkçası. Ne yapabiliyorsan odur. Bir maçta olan-bitene yaklaşımın gibi, belli fırsatları kollarsın: Eğer günışığı söz konusuysa ve temiz bir yol varsa, bildiğin yoldan gidersin. Bu yüzden yarışmada da, kurallar neyi gerektiriyorsa, hangi smacı en iyi şekilde yapabileceksen, onu yapmalısın.
Sampson: Smacı vurduğunda, gelen reaksiyon inanılmazdı. Tüm kalabalığı ayağa kaldırmıştı.
Nance, tek elle yaptığı smaçla şampiyonluğu garantilemişti.
Nance: Erving "Bravo" diyip kıçıma bir tane vurmuştu: "Kazandın" demişti. Ben de "Teşekkürler" diyip "Tamam, kazandım ama..." diye düşünüyordum. Benim için o, en büyük. Yarışmayı kazandım, Camaro'yu aldım, tamam. Ama maç içi smaç yapma konusunda Dr. J, gördüğüm en iyi oyuncu.
Scheer: Larry'yi tebrik ederken çok zarifti. Her zaman tam bir profesyoneldi. Nance'in kazanması sürpriz bir sonuçtu, buna hiç şüphe yok.
Welts: Nance yarışmayı kazanrak, bir nevi meşaleyi de devralıyordu. Bir jenerasyondan diğerine bir devir-teslim gibiydi. Harika bir All-Star maçını tamamlamıştık, eminim herkes eve giderken "Vay be, kimsenin NBA'den beklemediği bir şeyi başardık" diye düşünüyordu. Ertesi gün David Stern başkan oldu ve bence bu, o ve etrafındakilerin NBA'i, pek saygı duyulmayan bir organizasyondan bugünkü hâline getirmeleri için bir örnek teşkil etti.
Nance: Camaro'yu kaptım. Ara sıra kullandım onu. Birkaç kez satıp geri aldım. En sonunda yine sattım ama bu kez temelli gitti. Kupa evimde. Zaman zaman, yarış arabası türü bir şey almak istediğimden, ne kadar para toplayacağını görmek için açık artırmaya koymak istedim; paraya ihtiyacım olduğundan değil. Yarış arabası türünden bir şey almak istediğimde, eşim de çok sıcak bakmıyorsa, kupayı satıp yarış arabam için bir motor alabilirim. Bu güzel olurdu.
Smaç yarışması bugünkü yüksekten uçulan, nefes kesici bir atletizmin görüldüğü yere dönüştü. Ama tüm smaççılar eskisi kadar iyi olduğunu düşünüyor değil. Aslında, kimse bugünkü hâlinden hoşlanmıyor.
Drexler: Nasıl devam edeceği hakkında o zaman kimsenin bir fikri olduğunu sanmıyorum. Ama bugün daha çok bir gösteri gibi. Ve o zamanlar kültür böyle olsaydı, o numaralar, insanların üstünden atlamalar ve diğer şeyler için hazırlanabilirdin. O zamanlar işler çok ilkeldi.
Griffith: O günlere bakarsak, topu havaya atıp smaç vuran pek fazla kişi yoktu. Top elinizdeyken smacınızı yapardınız. Saf smaç vurmacaydı. Biz yarışmada smaç yaparken, maçta yapılabilen, pozisyon olarak başınıza gelebilen bir şey sergilerdik. Oyuncuların topu havaya atıp da smaç vurması, yarışmadan bir şeyler götürüyor. Eğer jürilik yapsam karışık duygularım olurdu. Birçok oyuncu verdiğim puanı sevmezdi. Bana top elinizdeyken bir şeyler gösterin. Misal, 2000'deki Vince Carter. Her smaçta top ellerindeydi.
Nance: Her sene izlerim. Bir sürü kişi dört gözle bekliyor ve izliyor. Bazen insanların beklediği kadar iyi iş çıkarmadıklarında, yıldan yıla değişmesi zor oluyor. Bazen yıllar içerisinde favori smaççılarınız aynı kişiler oluyor. Bu yüzden arabalar getirmeye veya birilerinin üstünden sıçramaya falan başladılar. Bence ilk yarışmadaki gibi olmalı: Eğer kaçırırsan, cezalandırılırsın. İnsanların odaklanmasını sağlar. Eğer gerçek bir smaççıysan, bunu çok çalışmadan da yapmalısın.
Cooper: Şimdilerde yarışmaya katılanlar çok hazırlık yapıyor ve aksesuar kullanıyor. O zamanlar mesele aksesuar değil, sıçrama kabiliyetin ve iki bacağınla ne yapabildiğindi. Benim için smaç, bireysel ve sanatsal bir icra. Arabanın üstünden zıplamakla değil, sanatsal bir şey ortaya koymak ve yaratıcılığını konuşturmakla ilgili. Sen, top ve çember. Şimdi bunlar dışındaki her şeyi karıştırıyorlar. İzlemek bazen eğlenceli, ama bütün o sanatsallığı alıp götürüyor.
Welts: Bugüne neyin kalacağı konusunda hiçbir fikrimiz yoktu ve en çok hatırlanan şeyler gibi, hiçbirimiz bu yarışmanın tek başına bir ömrü olacağı ve tarihe adını kazıyacağını tahmin edemezdik.
Scheer: Bu yarışmanın tutacağını biliyordum. Eğer tutmasaydı itibarım iki paralık olurdu. Ama 1976'da yaptığımız şeyin bir karşılığı olduğunu biliyordum. Denver'daki taraftarlar takım ile oyuncuları önemsediklerini ve oyunu sevdiklerini göstermiş oldular.
Griffith: Buna şaşırmadım. NBA ile birlikte yarışma da büyüdü. All-Star Haftasonu için ellerinde yetenek yarışması, WNBA, pazarlama gibi kozlar yoktu. Yaptıkları iş takdire şayan.
Cooper: NBA gerçek bir kardeşlik, içine girebileceğiniz ufak bir özel kulüp: Üçlükçüler, smaççı tayfa, fundamentalı iyi olanlar, All-Starlar, herkes ayrı bir kümeye dahil... Gerçekten özel bir şey. Basketbol ve NBA tarihinde özel bir andı ama kimse böyle bir şeye dönüşmesini beklemiyordu.
(Orijinali için şuradan.)
Yorumlar
Yorum Gönder