Sözlü Tarih: Spor Tarihindeki En İyi Kadro Takdimi


Büyük Amerikan Sporları Şarkı Kitabı yıllıklarında spor müziklerinin tartışmasız ağırsiklet şampiyonu olarak, otuz yıl boyunca tek bir melodi hüküm sürdü. Alan Parsons Project'in 1982 çıkışlı LP'si Eye In the Sky'ın uzay temalı giriş şarkısı olan 'Sirius', basketbol izleyen kitlenin kulaklarına ilk olarak 80'lerin sonunda, Chicago Bulls'un kadro takdiminin alışılmadık müzikal demirbaşı olarak ulaştı. Takım anonsçusu Tommy Edwards tarafından göreceli belirsizliğinden koparılmasıyla 'Sirius' ilham verici bir seçim olduğunu kanıtladı ve sıkıcı bir rutini kaçırılmayacak bir gösteriye dönüştürdü. Çoğu NBA takımının salonlarında çağdaş popun pek görülmediği bir dönemde Bulls'un öncü maç operasyonları ekibi, yüksek ve karanlık bir salonda bir spot ışığından biraz fazlasını kullanarak, tüm sporlarda görülmüş en ikonik maç öncesi ritüeli yarattı. Bunun sonucunda her salonda taraftarlar için 48 dakikalık basketbolu iki saatten uzun sürüp tüm salona yayılan bir multimedya eğlencesi deneyimine dönüştüren bir temel oluştu -- sadece NBA'in en dominant hanedanlarından birinin müziği değil, aynı zamanda bariz şekilde bir spor zaferinin ses alanındaki vekili gibiydi. 

Chicago Stadyumu'ndaki koltukları doldurmak için umutsuz bir pazarlama dublörlüğü olarak başlayan şey, neredeyse dinî bir önem kazandı. Sadık Bulls taraftarları arasında hiçbir oyuncu tanıtımı, kendi basketbol tanrılarınınki kadar tüyleri diken diken etmiyordu: "North Carolina'dan, guard, 1.98, Michael Jordan!" Bulls'un 90'lı yıllarda altı şampiyonluk yaşamasının ardından 'Majesteleri'nin Jumpman sembolü benzeri yükselişi ve ulusal TV yayınlarıyla birlikte, 'Sirius' hakiki bir kültürel fenomen hâline gelmişti. 95 yılında 'Sirius', Tommy Boy Records'ın Jock Rock serisinin ikinci albümünde görüldü. Şarkı, Utah Jazz ve San Antonio Spurs de dahil olmak üzere 90'larda şampiyonluk kovalayan ve Bulls'un tökezlemesini bekleyen diğer takımların da kadro tanıtımlarında kullanıldı. Amerikan futbolu takımı Nebraska Cornhuskers'tan 44. Super Bowl'da oynayan New Orleans Saints'e ve 2014 Davis Cup'ta final oynayan Fransa tenis takımına, herkes 'Sirius'u sahaya çıkış müziği olarak kullandı. Sayısız düğünde sahneye Bulls gibi çıkıldı -- hattâ kimileri Bulls'un 90'larda anonsçusu olan Ray Clay'i bunu yapmaya mecbur bıraktı. Donald Trump  bile kampanyası sırasında 'Sirius'tan faydalandı -- ta ki Alan Parsons Project'in iki ana üyesinden biri olan Eric Woolfson'ın aksi yönde talebi gelene dek. 

Bulls'a gelince --sürekli video, ışıklandırma ve ses efektleriyle desteklenen-- kadro tanıtımı, belki de Michael Jordan, Scottie Pippen, Phil Jackson, Dennis Rodman ve hanedanın diğer kritik parçalarının son şampiyonluğun ardından takımdan ayrılmalarından beri onları izlemenin eğlenceli yönlerinden en istikrarlısı. Tim Floyd dönemindeki büyük çöküşten Derrick Rose döneminin iniş ve çıkışlarına, oradan da günümüzün genç ama sakatlığa meyilli oyuncularına, bu tanıtımın çok temel bir rolü oldu -- mutlu zamanlara uzanan bir hafıza köprüsü. 


1. Bölüm: "Onları Eğlendirmelisiniz"

Tommy Edwards (Bulls anonsçusu; 1976-1981, 1983-1990, 2006-günümüz): Ben gündüzleri WLS Radyo'da dj'lik yapıyordum. Sabah 10'dan 2'ye dek yayında kalıyordum. sonra maç günleri Chicago Stadyumu'na gidiyordum, sahada birileriyle basketbol oynayıp etrafta takılıyordum, ardından da tazelenmiş hâlde maç için hazır olurdum. 1976-77 sezonunun çoğunu kaybederek geçirdikten sonra, anonsçu olarak ilk sezonumda Bulls galibiyet serilerine imza atıyordu ve Playofflar başlamadan önce neredeyse tüm maçları kazanmak zorundaydı. Salon daha kalabalıklaşmaya başlamşıtı çünkü takım çok iyi oynuyordu. 8 Nisan 1977 tarihinde içerde Houston Rockets ile oynayacaktık ve kesin kazanmamız gerekiyordu. O akşam stadyuma gittiğimde, bana yönetimden biri tarafından şu söylendi: "Sunuş sırasında ışıkları kapatacağız ve Bulls oyuncularının üstüne spot tutacağız." Işığı yönetmesi için bir uzmanı işe almışlardı. Tek endişem, elimdekileri okuyabilmem için yeterince ışığın olmasıydı. Bildiğim kadarıyla ilk kez bir NBA takımı kadro takdiminde ışıkları kapatıyordu. Bu, maç hissiyatını özel kılmıştı ve oyuncularımızı gerçekten vitrine koymuştu.


Tim Hallam (Bulls halkla ve medyayla ilişkiler sorumlusu, 1977-günümüz): 1979-82 yılları arasındaki koç Jerry Sloan ışıkların kapandığı girişi sevmiyordu. Bunun rakip takımı hırslandırdığını düşünüyordu.

David Brenner (Bulls kurumsal satış ve promosyon sorumlusu, 1983-1996): 80'lı yıllardaki Bulls, her şeyden önce, NBA'in en kötü takımlarından biriydi. Sonra, tabii Michael Jordan'ı draft ettiler ve talihleri dramatik biçimde değişti. Ama geçiş yılları boyunca çok az takım Chicago Stadyumu'na taraftar toplayabiliyordu: Celtics, Lakers, 76ers -- ve Chicagolu İsiah Thomas'a sahip olan Pistons. Koltuklar boşken ve salonda heyecan olmadığında ışıkları kapatmak ve oyunculara spot tutmak konusunda çekingendik.

David Rosengard (Bulls pazarlama ve yayın başkan yardımcısı, 1984-1987): Taraftarlar maçlara 15-20 dakika geç gelirdi. Bir pazarlama departmanı toplantısında hepimiz şunda karar kıldık: İnsanları koltuklara daha erkenden çekmeliyiz, maç öncesinde salona daha çok enerji katmalıyız.

Edwards: Salon eğlencesinin kapsamı maskot Benny ile kısıtlıydı, ama o Benny bugünkü kadar dikkat çekici değildi. Ayrıca üstünde 'SUPER FAN' yazan bir tişört bulunan Jeff Platt adında tıknaz bir arkadaş vardı. Bir boğa gibi etrafta koşturur, havlu sallardı ve insanlar da tezahürat yapardı. Bu kadar.

Brenner: Bir NBA maç-eğlencesi konferansında, Celtics'ten bir yetkilinin "Molalarda ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunu hatırlıyorum. Boston Garden'da müzik falan mı çalıyorlardı yani? O zaman Larry Bird hâlâ oynuyordu. "Takım maç içinde seri yapıp da üstüne mola olursa, taraftarın tezahüratına izin veririz" dedi. Bu, iyi bir takıma sahip olduğunuzda yapılacak bir numaralı şey üstüne bir hatırlatmaydı. Peki takım kötü durumdaysa ne yapacaksınız?

Rosengard: Bir spor pazarlamacısı olarak felsefem her zaman şu olmuştu: Biz eğlence işindeyiz. Kazanma veya kaybetme işini kontrol edemeyiz, ama geri kalan her şey bizim elimizde. Böylece biz de farklı fikirler üstünde durmaya başladık. Bir departman toplantısında, 76-77 sezonunun sonunda babamla birlikte zifiri karanlık bir Chicago Stadyumu'nda tanık olduğum ilk 5 takdimi ve oyuncuların üstüne tutulan spot ışıklarını hatırladım. "Neden spot ışıklı tanıtım yapmaya başlamıyoruz? Bulls, Boston ve L.A. gibi taraftar çeken takımlar ile oynadığı zaman ve playoff maçlarından önce yapacağız." dedim. Biri "Salon bunu yapmanıza izin vermez. Bu bir yangın tehlikesi" falan dedi. Ben de uzun süredir Chicago Stadyumu'nu yöneten John Fett isimli beyefendinin yanına gittim. Bana şaşı baktı: "Yapamazsınız. Işıkları tekrar yakmak çok zaman alır."

Brenner: Fett ve stat elektrikçileri -- iyi insanlardı ama değişikliği sevmediler, onlardan istenen şeyleri yaparken her zaman oflayıp pofladılar. Ama Chicago Stadyumu'nda ışıkları kapatmak resmen riskli bir teklifti.

Rosengard: Zorladık, zorladık, zorladık... Fett nihayet bir gün, elektrikçiler stadyumdayken geldi. Işıkları açtık ve "Tekrar açılmalarının ne kadar sürdüğünü gördünüz mü?" dedi. Zamanı ölçtüm -- tekrar açılmaları muhtemelen 35 saniye, her yerin aydınlanması ise 90 saniye sürdü. Fett memnun değildi ama izin verdi.

Brenner: Maçların bazıları normalden az ışıkla başlamıştı, çünkü spotlu tanıtım yüzünden ışığın kendini bulması zaman alıyordu. Elektrikçilerin ışıkları kapattıkları gibi geri açmaları gerekiyordu.

Rosengard: Bir kere Lakers şehre geldiğinde bu tanıtımı yaptık. Efsanevi Lakers spikeri Chick Hearn maç öncesi programını sunuyordu ve salon birden Bulls takdimi için karardı. Reklama girdi ve beni haşlamaya başladı: "Işıkların kapanmasından sorumlu olan kimse, onu görmek istiyorum. Konuşmamız gerek!"

Edwards: 70'lerin ortalarından beri, Chicago Stadyumu'ndaki müzik, efsanevi Chicago White Sox orgcusu Nancy Faust tarafından canlı icra edilirdi. Ama 80'lerin ortasında Bulls kayıtlı müzik sistemine geçmek istedi. "Stadyum için bir teyp kartuşu makinesi tasarlamanıza yardımcı olabilirim -- radyo stüdyosunda kullandığımızla aynı sistem" dedim. Bu teyp kartuşlarında 'Charge' trampet temposu gibi kısa giriş müzikleri vardı ve oyun durduğunda --Gary Glitter'dan 'Rock and Roll Part 2' ve Rolling Stones'tan 'Willy Bully' gibi-- dönemin müziklerini çalardım, insanlar koltuklarında kıpırdanırdı. Şimdi bir müzik çalma cihazım olduğuna göre oyuncu tanıtımları üzerinde çalışmaya başlamalıydım çünkü onları özel kılmak istiyordum. "Ve şimdi, bayanlar ve baylar, Chicago Bulls'un ilk beşi. 53 numaralı formasıyla, Artis Gilmore" ya da her kimse. Oyuncuları çağdaş müzik eşliğinde, aklımdan geçirdiğim kadar sunamıyordum.

Rosengard: Sadece oyuncu tanıtımı değil, çılgın devre arası eğlenceleri kadar, molalardaki ve devre aralarındaki verilen müzik konusunda da öncü takımlardan olmuştuk. Bir ara zilyon tane topla insanları dripling yaptırıyorduk. Turta yeme yarışması yaptık, kaburga yeme yarışması yaptık. Kaçıklık yapıyorduk ama bunun farkına varmaya başlamıştık.

Rick Telander (Chicago Sun-Times spor yorumcusu, 1995-günümüz; Sports Illustrated yazarı): İnsanlar Bulls maçlarına gösteriler için geliyordu. Devre arası büyük bir olay hâline gelmişti. Sihir şovları, parende atanlar, ufak sirkler. Ayrıca sesin ne kadar fazla önemli olduğunu fark etmişlerdi. Oyun durmuşken neredeyse müziğin çalmadığı bir an bile yoktu. Bu yeni bir şeydi. Molalarda bile yerinizden kalkmak istemiyordunuz.

Brenner: Bulls, bir NBA maçını bugünkü eğlence ürünü hâline getirme konusunda diğer organizasyonlar kadar agresifti. Bulls'taki eski patronum Steve Schanwald şöyle derdi: "Top 48 dakika oyunda, ama seyirciler 2 saat 15 dakika boyunca salonda. Top oyunda değilken ne yapacaklar? Onları eğlendirmelisiniz."



2. Bölüm: "Her Kahramana Bir Soundtrack Gerekir"

Edwards: 1984 yılında, hazırlık kampı esnasında Bulls ofisinden bir telefon aldım. Bana North Carolina'dan draft ettikleri Michael Jordan'ın olağanüstü bir oyuncu olduğunu söylüyorlardı. Şöyle dediler: "Maç öncesi tanıtımı için yeni bir şey bulmanı istiyoruz, çünkü Michael Jordan ilk 5 çıkacak ve onun en son sırada anons edilmesini istiyoruz." Çeşitli şarkılara göz attım ve Michael Jackson'ın 'Thriller'ında karar kıldım.





Brenner: 'Thriller' bir intro müziği olarak gerçekten iyiydi. Tommy anonsları müzikle iyi ayarlıyordu. Jordan'ın çaylak yılında bu şekilde iyi iş çıkarmıştı.

Edwards: Birkaç ay sonra pivotun anonsunu buldum. Bir akşam "Ortada, DePaul'den, 2.10'luk boyuyla, Dave Corzine" dedim. Ardından bir gün "the man in the middle"ı kullandım ve eve dönerken o zaman 8 yaşında olan kızım bunu sevdiğini söyledi. Sonra hep onu kullandım.

Brenner: Takım için duyulan heyecan artıyordu. Jordan ikinci ya da üçüncü yılındayken spot ışıklı takdimi alamet-i farikamız yapmaya karar verdik ve Chicago Stadyumu'ndaki her maçtan önce ışıkları kapatmaya başladık.

Hallam: Anlık bir fenomen değildi, ilk maçtan sonra salondan çıkan herkes "İntro çok iyiydi!" şeklinde konuşuyordu. Birçok faktörün yavaş yavaş doruk noktasına çıkması söz konusuydu: çok, çok gürültülü eski bir bina; iyi bir basketbol takımına açlık duyan ateşli bir taraftar kitlesi; ve de gelmiş-geçmiş en heyecan verici ve pazarlanabilir sporculardan biri olan Michael Jordan. Eğer Michael Jordan'ın yıldızkonumunda olmayan birini takdim etseydik, bu anons bir gelenek hâline gelmezdi. Jordan, her şeyi özel kılar. İntro, kremanın üstündeki kekti. 

Edwards: 'Thriller'lı tanıtım uygundu. Bir noktada Miami Vice'ın müziğini de denedim. O da iyiydi. Bir akşam, eşim Mary Lou ile Biograph Sineması'nda bir filme gittim. Film başlamadan önce fonda ambient tarzı bir müzik çalmaya başladı. Mary Lou'ya doğru eğildim ve "Bu şarkıyı biliyorum. Ad Sirius. Alan Parsons Project'in Eye in the Sky isimli albümünün enstrümental giriş şarkısı" dedim. Çıktığı zaman WLS'te çalmıştım. "Aman tanrım! Bunu Bulls'un intro müziği olarak kullanabilirim" dedim. Ertesi gün albümü aldım ve Sirius'u arka arkaya çaldım, şarkıyla birlikte kadroyu okuma provası yaptım. Sonra kulübü aradım ve "Sanırım şarkıyı buldum" dedim.

Brenner: Tommy bize Sirius'u dinletti ve ofisteki herkes, oyuncuların takdimine gayet iyi uyduğu konusunda mutabakata vardı. Ama bunun 'Thriller' ya da Miami Vice müziği gibi her gün kullanılacak bir müzik olup olmadığı konusunda endişeliydik. Diğer yandan, kendine has bir şeye sahip olmak güzel olacaktı. Spor eğlencesi işinde çalışırken, sizinle birlikte hatırlanacak şeyleri bulmak istersiniz. Bunun için yaşarsınız. Cubs, yedinci vuruş esnasında 'Take Me Out to the Ball Game'i çalardı. Blackhawks gol attıktan sonra sis düdüğü çalma konusunda öncülük etmişti. Bulls'un da bu intro ile birlikte benzer bir geleneğe sahip olmasını umuyorduk.

Edwards: WLS'de kanalın mühendislerinden birinden aldığım, kasetten kartuşa çekme 'Sirius' kaydı vardı. Chicago Stadyumu'nda oynanacak olan sonraki maçta kartuşu makineye koydum, ışıklar kapandı, ve "Veeee şimdi, Chicago Bulls'unuzun ilk beşi" anonsunu yaptım. Michael'ı anons ettiğimde --"North Carolina'daaaannn"-- gitar solosu çok güçlü bir şekilde geldi ve kalabalık delirdi. Kimse "Michael Jordan" dediğimi duyamadı. Bulls'tan biri koşarak geldi ve "Buna bayıldım. Bayıldım. Bu devam etsin" dedi. Alan Parsons bizim ihtiyaç duyduğumuz şeye tam olarak uyan bir müziğe imza atmıştı.




Alan Parsons (Alan Parsons Project'in kurucularından): 'Sirius'u düşünürken aklımdan geçen en son şey bir spor marşı olmasıydı. Kuzeybatı Londra'daki küçük ofisimde Fairlight CMI isimli bir erken dönem sampler'ını kullanarak çalışıyordum. Klavinet isimli bir enstrümanla oraya sample yapmıştım ki belli bir bölümü devamlı çalabileyim. Sonra bu bölümün farklı majör akortlarla da yapılabildiğini keşfettim. Eye in the Sky albümü için güçlü bir introydu, ama onu sporla uyumlu bir şey olarak görmemiştim.

Telander: İnsanlar sürekli "Bu şarkı ne?" diye sorar ['Sirius'un ana melodisini taklit ediyor]  Doo-doo-doo-doo-doo-doo-doo-doo -- bu tip uzay tarzı bir şey. O zaman sizi başka bir yere taşır gibi hissedilen kalabalığın o alçak kükreyişini duyarsınız -- duyulabilen bir ululuk. Kollarınızdaki tüyler diken diken olur. Orkestranın yukarı, yukarı ve yukarı çıkmaya devam ettiği Beatles şarkısı 'A Day in the Life' gibi sonik kreşendo için insan arzularına dokunuyor gibiydi. Muhteşemdi ve maça erken gitmek istemenizi sağlıyordu -- burası insanların geç gelmeleriyle meşhur olduğu L.A. değildi.

Steve Schanwald (Bulls işletme müdür yardımcısı, 1987-2015): Bütün prodüksiyon ense tüylerinizi ayağa kaldırıyordu. Kabul edebileceğim tek övgü, Bulls'taki ilk zamanlarımda herhangi bir şeyi değiştirmeme bilgeliğine sahip olmamdır.

Chuck Swirsky (Bulls anonsçusu, 1981-1982): Profesyonel basketbol, gerçekten, büyük bir tiyatro. Basketbolcular, büyük bir sahnedeki aktörler. Müzik, karartılmış salon ve Bulls tanıtımının spot ışıkları her şeyi bir bakış açısına koyuyor. Aynı zamanda maç operasyonları departmanının bir dehasıydı çünkü taraftarları çekti, onları çıldırttı ve sonra gevşetti. Esasen Chicago Stadyumu'ndaki bu ateşli ortamın, tanıklık etmek zorunda kalan bazı misafir takımların gözünü korkuttuğunu düşünüyorum. Gürültü seviyesi, kelimenin tam manasıyla inanılmazdı.

Cheryl Raye-Stout (Chicagolu radyo spikeri ve yapımcısı, 1979-günümüz): Kalabalığın kükreyişini duymaktan daha çok hissedebilirdiniz. Oyuncuların, şarkının atmosferi zirveye çıkarmasından hoşlandığını hissedebilirdiniz -- Michael Jordan'ın tanıtımı. Ve rakip takımın baktığını, izlediğini görebilirdiniz. Morallerinin bozulduğundan emin değilim ama onlar da bunun maça başlamak için motive edici bir yol olduğunu biliyordu. Evsahibi takımın kablosunu prize takmak gibi bir şeydi.

Edwards: Rakip takımı tanıtırken çalan şarkının da enerjik bir şey olmasını istedim. Bulls yönetimine söyledim: İnsanlar yıldızları görmeye geliyor -- hem Bulls oyuncuları için, hem de misafir takımdaki Dr. J, Magic ve Kareem gibi kaliteli oyuncular için. Onları tanıtırken belirli bir saygıyı yansıtmak istiyorum." Bulls da şöyle dedi: "Bu gayet hoş ve güzel, ama Bulls oyuncuları sunulurken mutlaka yüksek bir enerji oluşmalı." Ben de "Ah, tabii ki" dedim. Bunun üstüne, radyoda yapılan yarışmalarda fonda kullandığım Pink Floyd'un Dark Side of the Moon albümünden enstrümental 'On the Run' isimli şarkıyı kullanmaya başladım. Şarkı kulağa tuhaf geliyordu. Bir endişe taşıyordu, neredeyse rakip takımlar üstümüze gelen kötü niyetli bir gücün parçasıymış gibi. Beklentiyi artırıp, Bulls'un tanıtımının yükselişini hızlandırıyordu.




Schanwald: Tommy ilk kez takımı sunarken 'Sirius'u çalmaya başladığında Chicago Stadyumu tam olarak dolu değildi... Birçok maçta tribünlerin yalnızca yarısı doluydu -- Michael Jordan'ın üçüncü sezonunda dahi! Ama 1987'nin Kasım ayının başlamasıyla, 13 yıl ve 600 maçtan fazla süre kapalı gişe oynadığımız bir seriye başladık. Ve tabii ki bu tanıtım, kitleyle birleştiğinde, maç deneyimini yükseltmeye yardımcı oldu, çünkü salona enerji kattı. İntro yarısı dolu olan bir salonda çalmaya başladığında, yine de iyidir; ancak kirişlere kadar dolu bir salonda çalındığı zaman bambaşka bir şey olur.

Robert 'Scoop' Jackson (Chicago'da görev alan ESPN yazarı, 2005-günümüz): 'Sirius'un salondaki çalınma şekli, her maçı acayip derecede dramatik hâle getiriyordu -- evden izleseniz bile. Ve çok nadiren, canlı gösteri televizyona yansıyor. Genellikle televizyonda, oradaki deneyimin keskin uçları zımparalanır. Ama televizyonda yayımlanan Bulls tanıtımı, orada olma hissini size çok iyi yansıtan birkaç şeyden biriydi. Bu intronun gücüne şahitlik ediyordunuz.

Edwards: Diğer takımlardan şöyle şeyler duyuyordum: "Orada kullandığınız şarkının adı ne?" Onlara ismini verdim ve 'Sirius'u NBA maçlarında, üniversite maçlarında, lise maçlarında duymaya başlamamız pek zaman almadı.

Rosengard: Sezon başlamadan yapılan geleneksel NBA pazarlama toplantısında farklı takımlar bulunurdu. Mesela belki Sacramento Kings, gerçekten düzgün bir grup satış girişimini paylaşırdı. Çoğu zaman da diğer takımların maç eğlencesinden sorumlu insanlar bize Bulls introsu ve 'Sirius' hakkında ve bunu nasıl yaptığımıza ilişkin sorular sorardı.

Telander: Ülke çapında seyahat ederken, Sports Illustrated için yazıyor ve Bulls'u deplasmanda takip ediyordum; diğer takımların da tanıtımlarını etkileyici hâle getirdiklerini fark etmeye başladım. Ama sıra son isme gelince 'Reggie Miller' derseniz, 'Michael Jordan' gibi aynı etkiyi vermiyor tabii.

Schanwald: Birçok takım bu seviyede cazibeli bir şey bulmaya çalıştı. Bazıları bir süreliğine şarkıyı arakladı bile. Ama hiçbir takımın Alan Parsons Project'in 'Sirius'u kadar etki yarattığını sanmıyorum.

Parsons: Ben İngiltere'de yaşıyor ve basketbolu takip etmiyordum, bu yüzden duymam birkaç yılı aldı: "Chicago Bulls'un 'Sirius'u sahaya çıkış müziği olarak kullandığını biliyor musun?" Çok büyük bir şey olay hâline geldiğini bilmiyordum. O zamanlar muhtemelen Michael Jordan'ın kim olduğundan bile haberim yoktu. Sinir eden şey, herkesin "Parsons parayı kırmıştır ha" diye düşünmesiydi. Ama işin aslı, bir şarkı salonda veya stadyumda çalındığında, o bina BMI, ASCAP VE SESAC'a genel lisans ücreti verilmek zorundadır. Yani hayır, Bulls beni zengin etmedi. Herhalde her çaldığında 3-5 kuruş gelmiştir bana. Gelgelelim takımın 'Sirius'u kullanma şeklini sevdim. Bence tanıtıma çok iyi uyuyor.

Jackson: Sanırım I'm Gonna Git You Sucka isimli filmde Keenen Ivory Wayans diyordu: "Her kahramanın bir soundtrack'e ihtiyacı vardır." Evet, 'Sirius', Michael Jordan'ın Bulls'unun basketbol süper kahramanları olmalarının soundtrack'i hâline gelmişti.


3. Bölüm: "Bağırıyor, Feryat Ediyor, Ama Bir Anonsçu Değil"




Edwards: Maalesef şampiyonluk yıllarını kaçırdım. Mart 1990'da Bulls'taki işimi bıraktım, Boston'da CBS'in sahip olduğu bir radyo kanalının program direktörü oldum. Oranın 25-54 yaş aralığında bir numaralı radyo olmasına yardım ettim ve CBS bana "Seni bir radyoda işleri düzeltmen için Los Angeles'a yolluyoruz" dedi. Sene 1992'ydi, 14 yıldır falan oralardan uzaktaydım. Bulls ile son maçımdan önce ufak bir tören yaptılar. Sahanın ortasından her oyuncuyu ve en son Michael'ı anons ettim, sonra el sıkıştık ve bana şans diledi.

Ray Clay (Bulls anonsçusu, 1990-2002): Eşimle birlikte bir düğüne gitmiştik ve Bulls maçını radyodan dinliyorduk -- o noktada kadroyu herkesin yaptığı gibi dinlemem gerekiyordu. Anlatıcı, bunun Tommy Edwards'ın son maçı olduğunu söyledi. Eşim "Bu güzel bir iş olabilir. Neden onları arayıp bir deneme yaparlar mı diye sormuyorsun?" Ona "Asla böyle bir iş yapmam. Ama arayacağım" dedim. Bulls'ta çalıştığını bildiğim biri bana "Bir teype kaydedip yolla" dedi. O zamanlar Chicago'daki Illinois Üniversitesi'nde eğlence işlerinden sorumluydum. Böylece orada oynanan maçlardan, içinde kadro takdiminin de olduğu bir kaset yolladım. Birkaç gün sonra Bulls'tan aradılar: "Cuma günü ne yapıyorsunuz? Maça gelmenizi isteriz." İşe böyle girdim.

Çok gergindim, daha önce hiçbir profesyonel maçta anons yapmamıştım. Chicago Stadyumu'na erken gidip, yapılması gerekenlerin yazdığı kitaba bakmalıydım. Bulls çalışanı bana "Kadroları okuyacaksın. Işıklar kapandığında ve müzik başladığında ben sana işaret vereceğim" dedi. Ben de "Tamam, ama bekle -- ışıklar kapanacak?" diye cevap verdim. Her şey kağıtlarda yazıyordu çünkü! Bu beni daha da gerdi. Işıklar kapanıp müzik başladığında adam beni dürttü ve "Hadi" dedi. Ben de ağzımı açtım: "Veeee şimdi, Chicago Bulls'unuzun kadrosu!" Bulls o zamanlar Chicago Stadyumu'nun ligdeki en gürültülü salon olduğunun propagandasını yapıyordu, öyle olunca ben de güzel bir şekilde bağırmam gerektiğini düşündüm. Bu yüksek perdeli imzam böylece oluştu.

Brenner: Ray Clay -- harika ses, harika kişilik, fakat Tommy'nin sahip olduğu yayıncılık tecrübesine sahip değildi. Ona mikrofonu fırlatırdınız ve işini harika şekilde yapardı. Ray'in ise öğrenmesi gereken çok şey vardı.

Clay: Bir yetkili, şehir merkezindeki Bulls ofisine gelebilir miyim diye sordu. Tommy Edwards'ın Horace Grant anonsuyla benimkini aynı kasede koymuştu. Tommy, Scottie Pippen'ı anons ediyor; sonra da ben ediyorum. Böyle gidiyor. "Horace ismini söylerken hor kısmından çok ace kısmına vurgu yap" dediler. Bill Cartwright için "the man in the middle" ibaresinin mutlaka kullanılmasını istediler. "Michael Jordan için endişe etme" dediler. "Seni her şekilde duyarlar." Gereken tüm notları aldım ve ikinci maçta da anonsu yaptım. Sonra bir telefon geldi: "Tekrar gelmeni ve 89-90 normal sezonunun son maçında da çalışmanı isteriz." Stadyuma vardığımda tanıdığım bazı spor yazarları "Ooo Ray, geri geldin" diye karşıladı. Ben de "Eminim playofflar için başka birini bulurlar" diye karşılık verdim. 10 dakika sonra radyocu Les Gobstein gelip "Ray, senin yeni anonsçu olduğunu duyurdular" dedi. Ben maç önü anonslarını yaparken Bulls, medya odasında bir açıklama yapmış. Biraz sonra bir yetkili gelip "Ah, Ray, tebrikler -- seni tutacağız" dedi.

Brenner: Başta biraz gelişim sancıları vardı. Maçın belirli yerlerinde yapmak gereken belirli şeyler vardı ve Ray henüz bunların hepsini bilmiyordu. Ama çabuk öğrendi ve o sancılar uzun sürmedi. Kafamda bir kulaklıkla birlikte maçlarda onunla birlikteydim ve anonsları Bulls için daha dramatik yapma konusunda ona yardım ediyordum  -- kalabalığı oyuna sokmak için duyguları ve ses tonunu doğru kullanma konusunda. O konuda çok iyi seviyeye geldi.

Clay: Üst üste ikinci yıl Pistons'a Doğu Finalleri'nde kaybettiğimiz 89-90 playoffları'ndan sonra Bulls'taki herkes "Önümüzdeki yıl çok özel olacak, bu takım zirveye çıkacak" diyordu. Ve öyle oldu.

Edwards: Dürüst olmak gerekirse, 90'larda Bulls maçlarını izlemek benim için zordu. Bir taraftan heyecanlıydım, çünkü büyük bir Bulls taraftarıydım. Kulüpteki arkadaşlara Boston ve Los Angeles'tan notlar yolluyordum: "O maçı izledim. Tanrım, harika oynuyorsunuz!" Bulls maç için Los Angeles'a geldiğinde gidip John Paxson, Steve Schanwald, Jerry Krause oradaki tüm arkadaşlarıma merhaba derdim. Ama diğer yandan başka bir anonsçunun onları benim anonsumla çağırmasını izlemek kolay değildi. Özellikle de Bulls şampiyonluklara koşarken, bunun bir parçası olmayı çok istemiştim.



Schanwald: Maçlarımızı yayımlayan yerel TV kanalları, kadro tanıtımını canlı vermeye özen gösterirdi. Şovun büyük bir parçası olmuştu. Ve ulusal kanallar da Bulls maçlarını vermeye başladığında çok beğenildi. Ray, Bulls'un bu 6 şampiyonluğu sırasında duyulan ses olma şansına sahipti.

Jay Mariotti (Chicago Sun-Times spor yorumcusu 1991-2008): Jordan fenomeni gezegeni sarmışken, Bulls yayınları daha erişilebilir olmuştu --  maç öncesi tanıtım dahil. Bu şekilde Clay'in "Veeee şimdi" şeklindeki girişi Jordan kültürünün bir parçası olmuştu. Ve Clay istemsiz biçimde ünlü olmuştu. Koca bir binanın cephesine Jordan reklamı yapıştırılan Barcelona'da 1992 Olimpiyatları'nı takip ediyordum. Otele girmiş, yol tarifi alıyordum. Önce kendimi tanıttım, biraz sonra ise kendimi Jordan, Chicago, tanıtım ve şarkı hakkında konuşurken buldum.

Edwards (1992'de Chicago Sun-Times'a söylediklerinden): Ne zaman Bulls'un evinde oynayacağı bir maçı izleyecek olsak, tanıtım başladığında bir bahane bulup içeri kaçardım, bittiğinde geri gelirdim. Sesi duymayacağım kadar içeri giderdim ama hava atışına yetişemeyecek kadar değil. Çoğu zaman lavaboya girip suyu açar ve salonun ışıkları tekrar açılana dek beklerdim. Hâlâ o tanıtımın zamanlamasını milisaniyesine kadar biliyordum.

Clay: TV yapımcıları tanıtıma bayılmıştı. Böylece ben de introda sesi mümkün olduğunca açmaya çalıştım, çünkü ligdeki en gürültülü salonduk. "North Carolina'dan" diyeceğim zaman, vurguyu biraz daha dramatik hâle getirip "NORTH Caro-LINA'daaannn" şeklinde söylüyordum. Oysa Tommy burayı biraz daha düz söylerdi.

Edwards (1992'de Chicago Sun-Times'a söylediklerinden): Clay'e gelince, sesini kullanma şeklini heyecanlandırıcı değil de, sinir bozucu buluyorum. O bağırıyor, feryat ediyor, bir anonsçu değil. Bir su ısıtıcısının tamburunun akustiğine sahip, konser salonu gibi bir stadyumda olduğunu anlamış gibi görünmüyor; oldukça yapay bir heyecan duygusu olarak karşımıza çıkan şeyi üretmek için bağırmak yerine, sesinizdeki bükülmeyi bir aksan cihazı gibi kullanmalısınız. Sanırım şu anda ihtiyaç duyulan şey daha az Ray ve daha az ses; ama daha iyi bir ses miksi. Bunun da ötesinde, ayrıca benim yerime gelen kişinin kendine has sunumuyla işini yapmasını ve benim yaptığım şeyin kendine has, güzel bir işin anısı olarak kalmasını umuyordum.

Clay: Tommy belki de gerçekten Bulls'taki işini bırakmak istemedi --  takımın başarılı olmaya başladığını görüyordu. Eğer kalsaydı, şöhret kazanacak kişi o olurdu.

Edwards: Birçok kez Bulls'a geri dönmem istendi. Şu şekilde telefonlar alırdım: "Buraya tekrar gelip Bulls için anons yapmanı sağlamanın bir yolu var mı?" Şampiyonluk yıllarında oldu bu. Ben de şöyle derdim: "İsterdim, ama önceliğim ailemi geçindirmek ve şu anda gelirimi radyodan sağlıyorum."

Raye-Stout: Ray Clay, Tommy'den daha ünlü oldu, çünkü şampiyonluk yıllarında oradaydı. Jordan döneminde yapılmış her şey, daha çok göz önünde oldu. Bu Ray'in değerini azaltmaz. Yalnızca doğru zamanda doğru yerde bulundu.

Clay: Hep söylerim -- doğru zamanda doğru yerdeki kişi oldum. Şimdi herkes bana "Oh, sen Clay'sin. Bulls'u takdim eden adam." Ben de "Tam olarak değil. O Tommy Edwards'tı" diyorum.



4. Bölüm: "Temel Reis'e Ispanak Vermek Gibiydi"


Brenner:
1989 yılında Phil Jackson koçluğa getirildi. Phil bizim eğlence adına salonda yaptıklarımızı sevmedi. Bildiğin tiksindi. Sürekli kenara gelip bağırır ve sesi kısmamı isterdi.

B.J. Armstrong (Bulls guardı, 1989-1995): 89'da çaylak olarak Bulls'a geldiğimde herkes 'Sirius'un nasıl bir şey olduğunu biliyordu ama henüz ülke çapında bir fenomen olmamıştı. Bulls'un Michael Jordan isimli harika bir genç oyuncusu vardı ama henüz bir yüzük kazanamamıştı; biz de çokça yerel pazar için oynuyorduk. O zamanlar jumbotron olmadığı için intromuz videolar ve çılgınca ışıklarla sunulamıyordu. Chicago Stadyumu'nda ısıtma sistemi bile yoktu sanırım.

Horace Grant (Bulls power forveti, 1987-1994; 1991'de Chicago Tribune'e söylediklerinden): Spot ışığını görmüyorum. Daha çok, hissediyorum. Gerçekten hissedebilirsiniz. Sıcak. Spot ışığını idare eden adamın sizi karanlıkta bulduğunu işte bu şekilde biliyorsunuz. Sıcaklığı hissedebilirsiniz. İyi karşılanma hissi.

Scott Williams (Bulls pivotu, 1990-1994): Eski Chicago Stadyumu'ndaki akustik çok kötüydü. 1920'lerde inşa edilmiş, yani ses modern salonlardaki gibi yayılmıyordu. Kalabalığın sesi tavana çıkıyor, sonra da zemine vuruyordu. Sanki beynin kafanın içinde takırdıyordu.

Scottie Pippen (Bulls forveti; 1987-1998, 2003-2004; 1991'de Chicago Tribune'e söylediklerinden): Her akşam o kadar gürültülüydü ki, daha gürültülü olabileceğine inanmıyordunuz. Ama playofflar başladığında, gerçekten daha gürültülü oluyordu. Nasıl olduğunu çözemiyordum.

Will Perdue (Bulls pivotu; 1988-1995, 1999-2000): Çaylak yılımda, evimizde oynadığımız ilk sezon öncesi maçındaydık, ısınma faslını yaptığımızı hatırlıyorum. Sonra aniden ışıklar kapandı. Sessizce izliyordum. Son çağırılan M.J olmuştu ve tek duyduğum "North Carolina'dan!" kısmı oldu. Sonrası alkış, kıyamet... Tüylerim diken diken olmuştu.

Michael Jordan (Bulls şutör guardı; 1984-1993, 1995-1998; 1991 yılında Chicago Tribune'e söylediklerinden): 'Carolina' kelimesini hiç duymadım. Beni her zaman etkiler. İnsanların size saygı duymasını bekliyorsunuz, ama bir anlığına bundan emin oluyorsunuz. Ben gelince ayağa kalkıyorlar. Karanlıktan pek göremiyorum ama sanırım ayağa kalkıyorlar. İnsanlar tarafından saygı gördüğüm fikri... Karnıma ağrılar giriyor. Bazen gözlerim doluyor, ve bunun büyük maç olup olmamasıyla alakası yok. O akşamlarda neden gözlerimin dolduğunu düşünüyorum ve gerçekten bilmiyorum. Ve aynı zamanda, bu biraz utandırıcı -- spotların size dönük olması. Bu herkes için olabilir. İnsanların çoğunlukla "spotların altında" dediği şeyden bahsetmiyorum. Genelde kamuoyunun gözü önünde olmayı kastediyorlar. Buna alışığım. Ama tanıtım boyunca, gerçekten spot ışığı altındasın. O an itibariyle, ışık sadece seni gösteriyor. Bence herkes bu konuda biraz yarı-bilinçli olur. Orada olduğumda ve sesleri duyduğumda yukarı, sesin geldiği yere doğru bakarım ve hep aynı şeyi düşünürüm. Çoğunu göremesem de, bazılarının sadece bir kereliğine orada bulunduğunu düşünürüm. Daha önce bilet alamamış olabilirler veya bir daha alamayacak olabilirler, bir kerelik bir şey olabilir. Bunu düşünürüm.



Telander: Michael Jordan bir kere bana Chicago Stadyumu'nun Bulls'a 5-10 sayı avantaj sağladığını söylemişti. İntro bu konuda bir faktör müydü? Oh, tabii ki! Rakip takım orada durup izleyecek: "Şimdi, köşede, son şampiyon!" Eski Roma'daki gibi: Bulls aslanların rolünde, misafir takım da ölümü bekleyen Hristiyanlar. Eğer bundan hafifçe bile korkmadıysanız, duygularınız yok demektir. Rakip takımlar şöyle düşünüyor olmalıydı: "Neden bizim salonda böyle şeyler yapmıyorlar?"

Williams: Bu sunum prodüksiyonunda sihirli bir şeyler vardı. Işıkları söndürüyorlar, müziği veriyorlar, spot ışıkları parkeye düşüyor, ponpon kızlar dans ediyor, Benny herkesi gaza getiriyor. Sahnedeki rock yıldızları gibi hissediyorduk --  Michael Jackson ya da Rolling Stones gibi. Sizi en iyi şekilde oynamaya teşvik ediyor.

Chip Schaefer (Bulls antrenörü, 1990-1998; performans direktörü 2016-günümüz): Tanıtım, o akşamki maç için Bulls'un kahraman, misafir takımın ise kötü adam rolüne büründüğü harika bir girişti. İzleyici ile icracılar arasında --oyuncu da olsa, sporcu da olsa-- karşılıklı bir ilişki vardır. Kalabalık, sporculara enerji verir; ve sporcular da kalabalığa enerji verir. Ve Bulls'un introsu bu bağı neredeyse arşa çıkarıyordu.

Perdue: İlk kez "the man in the middle" olarak sunulduğumda, farklı bir seviyede kilitlenip kaldım. Her zaman, tanıtıldıktan sonra sakin kalmam gerekmiştir, ama bu kez özellikle sakin kalmalıydım.  Michael anons edildikten sonra ilk 5 oyuncuları bir çember oluştururdu. Birdenbire kendimi o kutsal beşlinin içinde buldum. Bu çok anlamlıydı, çünkü bir oyuncu takımdaki rolü hakkında ne söylerse söylesin, her zaman ilk 5'te çıkanlarla kenardan gelenler arasında bir fark vardır.

Bill Cartwright (Bulls pivotu, 1988-1994; 1991'de Chicago Tribune'e söylediklerinden): En çok ne zaman yardımı oluyor, biliyor musun? Maça düşük enerjiyle geldiğinizde. O tanıtım, o gürültü, sizi kendinize getiriyor. Buna şüphe yok.

Jackson: Bulls, kesin bir şekilde bu introyu diğer takımlara gözdağı vermek için kullandı. Temel Reis'e ıspanak vermek gibi bir şeydi. Maç ne kadar büyükse şarkı da o kadar yüksekten çalınıyor, anonsçunun sesi o kadar çok geliyor, taraftar da o kadar çok enerjik oluyordu. Michael'ın ne kadar rekabetçi olduğunu göz önüne alırsak, muhtemelen playofflar sırasında "Şu da cebimizde dursun" gibisinden ilave bir destek olarak görüyordu. Onun zihin yapısı, Bulls için yapabildiği her şeyi yapmak üstüneydi -- özellikle de Pistons ve Knicks'e karşı. Red Auerbach'ın Boston Garden'daki misafir takım soyunma odasının sularını kışın buz gibi, yazın ise çok sıcak ayarladığı hakkındaki hikayeleri duymuşsunuzdur? Evet, Bulls da bu tanıtımı benzer şekilde kullandı. Misafir takım için Bulls'un evinde uğraşması gereken başka bir sıkıntıydı.

Armstrong: İnsanlar bu tanıtımın evsahibi avantajını pekiştirdiğini söylemeyi sever --  ama onlar bizim Chicago Stadyumu'nun dışında da çok iyi bir takım olduğumuzu unutuyorlar. Eğer bir şarkı X faktör olacaksa, her takım bunu yapardı. Eminim Magic Johnson veya karşılaştığımız diğer oyuncular da bu intro yüzünden şu veya bu şekilde hissetmemiştir.

Williams: Sixers oyuncusu olarak Chicago'ya geldiğimde takımdaki genç arkadaşların hepsi, Michael Jordan'ı idol belleyerek büyümüştü. Ray Clay mikrofonu eline aldığında gözlerinin içine baktım ve içlerinden "Sıçtık" dediklerini söyleyebilirdim. İlk dakikaların cehennemde gibi geçeceğini, Bulls'un üstünüze geleceğini biliyorsunuz. Elinizden gelen, fırtınadan en az hasarla çıkmayı ummak.

Edwards: Oğlum dokuz yıl boyunca Bulls için top toplayıcılık yaptı. Misafir takım için ısınma sırasında ribaund alıyordu ve tanıtım sırasında da onlarla birlikteydi. Oyuncuların birçok kez "Aman tanrım, buna bayılıyorum" ve "Tanrım, inanılmaz" dediklerini duymuş.

Perdue: Bir takım üyesi olarak her maç için dört bilet alırdım.Bileti olan arkadaşlarıma hep şöyle derdim: "Mutlaka erken gelin ki, tanıtımı kaçırmayın." Kaçınılmaz şekilde bazıları trafiğe takılıp geç kalırdı ve bana şöyle derdi: "Kusura bakma, geciktik ve tanıtımı kaçırdık." Ben de "Kendinizden özür dileyin!" derdim. Şimdi kısmen Louisville'de yaşıyorum ve Bulls introsunu Kentucky Derby'de çalan borazana benzetiyorum. O da herkesin dikkatini çekiyor ve insanlar çıldırıyor.

John Paxson (Bulls oyun kurucusu, 1985-1994; 1991'de Chicago Tribune'e söylediklerinden): İnanılmaz bir şekilde asla eskimiyor. Yıllardır her akşam duyuyor ve görüyorum, ve etkisi hiç kaybolmuyor. Açıklaması zor -- duygu seviyesi artıyor. Oğlum ayakta mı diye tribünlere bakıyorum. 4.5 yaşında, sıkça beni görmeye geliyor. Nerede oturduğunu biliyorum, onu bulmaya çalışıyorum. İkimiz evde tanıtımı taklit ediyoruz -- oturma odasındaki ışıkları kapatıyoruz, o da geri kalan oyuncular gibi davranıyor. Eminim Chicago'da bu manzaraların görüldüğü birçok ev vardır.

Telander: Evde Bulls maçlarını izliyoruz -- 5-6 yıllık taksitle aldığımız şu büyük ekran TVlerden var ve hoparlörler de ona bağlı. Hepimiz TV odasına gidiyoruz, ışıkları kapatıyoruz, tanıtımı açıyoruz ve çocuklar çıldırıyor. Herkes tüm oyuncuların isimlerini ezberden okuyor ve "the man in the middle"ı Ray Clay ile birlikte söylüyor. Bittiğinde moraliniz bozuluyor ve ışıkları açıyorsunuz.




Williams: 90'lar boyunca birçok takım Bulls'un müzik kullanımı ve kendine has oyuncu tanıtımını taklit etmeye çalıştı ya da takım kritik pozisyon için moladan gelirken kalabalığı havaya sokmak için kullanmaya çalıştı. Bunlar hep "Bizim şarkımızı çalıyorlar!" şeklinde karşılandı. Bizi ne kadar havaya soktuğunu fark etmiyorlardı. Doğru şarkıya sahip olsalar dahi, Chicago Stadyumu'ndaki ve daha sonra da United Center'daki korkunç gürültülü ortamı kopyalamayacaklardı. Bulls'un sahip olduğu atmosferi taklit etmek ve bir benzerini ortaya koymak imkansızdı.

Armstrong: Tanıtım harikaydı -- ama biz kazanıyoruz diye. Kendi başına bir tanıtımın özel bir tarafı yoktur. Bunu özel kılan, takımın başarısıydı.

Brenner: 94-95 sezonu için United Center'a taşındığımızda Jordan, Mart ayına dek dönmemişti. Maçlarda olduğu gibi, takdim esnasındaki enerji seviyesi de aynı değildi. Maç eğlencesi işinde olduğunuzda heyecan yaratmaya çalışırsınız, ama ürün heyecan verici değilse, yapmanız gereken çok şey vardır.

Clay: Chicago Stadyumu'na dönecek olursak, eski usul skorbord yalnızca intro sırasında Bulls logosunu ve oyuncuların isimlerini göstermeye yarıyordu. United Center'da aniden dijital video imkanına kavuştuk.

Schanwald: Bir şirketle anlaşıp sonunda animasyonlu bir kısım olan 'Running the Bulls' isimli bir video yaptık. Aklımda damgalanmış bir boğa sürüsünün Chicago gökdelenlerinden oluşan bir kanyondan, yükseltilmiş tren raylarının altından, Picasso heykeli ve Sanat Enstitüsü'nü koruyan bronz aslanlar gibi çeşitli ikonik simge yapılardan geçtiği bir imge vardı. Damgalı boğaların United Center'ın önündeki Jordan heykelinin oraya park eden rakip takım otobüsüne tos vurmak üzere koştuğunu hayal ettim.

Brenner: Bana sorarsanız, video, tanıtıma pek bir şey eklemedi. Bazı açılardan videonun değerini düşürdü. Bazen eldekini çok kurcalamamanız ve özel bir şeyle çok uğraşmamanız gerekir. Yeni her zaman daha iyi değildir.

Perdue: Jordan'ın emeklilikten döndükten sonra United Center'da çıktığı ilk maçtaki tanıtım tüylerimi diken diken etmişti. Tribünlere bakınca oradaki insanların ağladığını görecekmiş gibi hissediyordunuz. İsa tekrar gelmiş gibiydi.


Schaefer: Neredeyse iki yıl boyunca bu tanıtımın bir parçası olmamasının üstüne Michael kendisi ve taraftarlar arasındaki o bağlantıyı özlemişti.

Perdue: San Antonio'ya takas edildikten sonra United Center'a gelişim -- ışıklar söndü, müzik girdi ve takastan sonra kurtulduğum şeyler orada içime oturdu. Biraz üzüldüm. Bu tanıtım artık çok önemsememeye başladığım bir şey hâline gelmişti. O şehirlerdeki tanıtımların kötü olduğunu söylemek istemiyorum ama kariyerime Chicago'da başlayınca bu konuda biraz şımarmıştım.

Darren Prince (Prince pazarlama grubu CEO'su ve başkanı, Dennis Rodman'ın menajeri): Bulls tanıtımı her zaman adrenalini arttırır. Ama bunu 95-96'daki 72-10'luk seri döneminde deneyimlemek bambaşka bir şeydi.

Dennis Rodman (Bulls forveti, 1995-1998): Bulls'a gelirken Chicago'nun Detroit'ten bir Bad Boy istemediğini biliyordum. Ama Michael, Scottie ve Phil'in beni nasıl karşıladığını görünce, beni affettiklerini ve olan biteni unuttuklarını düşündüm. Bunun ardından sanırım anons sırasında Michael'dan daha çok alkış aldım. Chicago bana, Bulls'un iki yıl arka arkaya Doğu Yarı Finalleri'nde elendikten sonra "İşte kayıp parçayı bulduk" diyordu.

Prince: O noktada Michael on yıldır kadroda bulunan bir oyuncuydu. Zaten kraldı. Dennis sıradışıydı ama taraftarlar onu çabucak benimsedi. Anonsçu "Southeastern Oklahoma State'ten" dediği anda United Center kıpırdamaya başlardı. Salonun titrediğini hissederdiniz. Sihirli bir andı.

Rodman: Bu tanıtımı her iki açıdan --hem Pistons, hem Bulls oyuncusu olarak-- deneyimlemek büyüleyiciydi. Işıklar kapandığı ve müzik verildiği an "Hassiktir!" diyordunuz. Her seferinde, sanki daha önce görmemişsiniz gibi. Bir Pistons oyuncusu olarak bile beni havaya sokuyordu. "Vay be, Detroit'te böyle bir şey yok" diyordum. Orada 'Final Countdown' vardı. Ama o biraz daha, yumuşaktı. Ve sonra Bulls'a gittiğimde bu şarkı bana farklı bir etkide bulundu. Şarkının ilk notaları girdiğinde, başka bir seviyeye çıkıyordum. "Siktir! Bunu yapmalıyız kardeşim. Kazanmalıyız." Yerimde duramıyordum, sanki ilk kez maça çıkacak gibiydim.

Steve Kerr (Bulls oyun kurucusu, 1993-1999): Alan Parsons Project şarkısı, Ray Clay'in sesiyle uyumu, oyuncular, taraftarlar ve herkesin sahip olduğu aşinalık, sonra da Michael Jordan'ı sunmasıyla birlikte varılan zirve noktası-- maça başlamak için harika bir yol! Harikaydı. Adrenlini tamamen tavana vurduruyor --  rakip takımınkini de. Yıllar içinde misafir takımla da geldim, bu tanıtımı dışardan izledim, müzik muhteşem, ve sonra Ray'in "North Carolina'dan..." demesini duyuyorsunuz -- ondan sonra bir şey duyulmuyor zaten. Beklentilerin ötesine geçilmesinin umulduğu bir ağırsiklet maçı gibi hissediliyordu.

Rodman: Hayatınızda hiçbir zaman o kadar tuhaf bir grup adam göremezsiniz: Ben, Michael, Scottie, Ron Harper, Steve Kerr, Toni Kukoc -- hepimiz farklı hayatlar yaşadık ama bir araya geldik, bu tanıtımla birleştik. Chicago'da kulüplerde bu şarkının çalındığını duyarsınız. Bugün bile ne zaman duysam, hâlâ beni etkiler. Lanet olsun, harika bir şeydi.


5. Bölüm: "Elde Kalan Tek İyi Şey Oydu"


Telander: 1998'de her şey birbirine girmişti. Bulls tanking yapıyordu. Phil Jackson ve Jerry Krause arasındaki drama dallanıp budaklanmıştı. Michael, Scottie ve Dennis Rodman gitmişti.

Raye-Stout: Tim Floyd döneminde Bulls taraftarı eldeki tek iyi şeyin bu tanıtım olduğunu biliyordu.

Telander: United Center tamamen boşalmamıştı ve size bunun sebeplerinden birinin takım tanıtımı olduğunu söyleyebilirim. Yine de aynı etkiyi vermiyordu tabii. "Oyun kurucu, Rusty LaRue." Berbat.

Mariotti: Bazı ilk 5'leri hatırlıyor musunuz? Abuk subuk şeyler vardı. Takım sahibi Jerry Reinsdorf ve Jerry Krause her zaman halka açık şekilde kendi, ehm, hanedanlarını yarattıklarından bahsederlerdi. Ama Jordan ve Pippen'ın kulübe zarar verdiği ve serbest oyuncuları korkuttukları açıktı. Spor tarihinde hiçbir hanedan, Jordan hanedanı kadar ani ve yüz kızartıcı şekilde dağılmamıştır. Ve Ray Clay'den her akşam aynı enerjiyle işini yapması bekleniyordu. Elinden geleni yaptı.

Clay: 2002'nin Ocak ayında Michael Jordan, ilk kez Washington Wizards oyuncusu olarak United Center'a geliyordu. Spor yazarı J.A. Adande bana "Onu nasıl tanıtacaksın?" diye sordu. "Bulls'un onu, Michael Jordan her zaman nasıl anons edildiyse öyle anons edeceğini varsayıyorum" dedim. Ama resmî olarak bir şey duymadım. Adande gidip patronum Steve Schanwald'la konuştu ve ona "Ray bana Michael şehre geldiğinde her zamanki gibi anons edileceğini söyledi" dedi. Schanwald'ın kafası karışmıştı ve bana gelip "Michael Jordan'ı tüm diğer misafir oyuncular gibi tanıtacağız ve kimseye bir şey söylememelisin" dedi. Ben de "Tamam" dedim. O zamanlar Sun-Times için spor yorumculuğu yapan Jay Mariotti bunu duymuş, beni aradı: "Michael Jordan'ı nasıl olup da istediğin gibi anons edemezsin?" Ben de Jay, bu benim kararım değil. Bana öyle söylendi." Mariotti bu konuda bir yazı yazdı, üstüne Schanwald aradı: "Basına konuşarak neyi amaçlıyorsun?" Ben de ona "Bana söylediğini dile getirdim" dedim. "Valla basına konuşmaman gerekiyor" diye cevap verdi. Bulls'taki birkaç kişi hariç dünyadaki herkes, Michael Jordan'ın Michael Jordan gibi tanıtılmasını istiyordu. Maç günü gelince, gayet kuru, diğer tüm misafir oyuncular nasıl anons ediliyorsa o şekilde "Forvette, North Carolina'dan, 1.98 boyunda, Michael Jordan" diye anons ettim.


Ama artık hasar verilmişti. Söylememem gereken bir şeyi söyledim. Ve bedelini ödedim.

Schanwald: Şunu söyleyelim: Ray'in gitmesine izin verildi. Sebeplerden bahsetmek istemiyorum. Oraya girmeyeceğim. Geçti gitti. Deşmeye lüzum yok.

Mariotti: Öyle oldu. İsteyen Ray Clay'e, isteyen Bulls yönetimine inanır. Ben Ray Clay'e inanıyorum. "Pinokyo'ya mı, Bulls yönetimine mi inanacaksın?" deseler, Pinokyo'ya inanırım. Jordan gittiğinden beri bu işlevsiz kulübün hiçbir halt yiyememesinin bir sebebi var -- yönetim.

Clay: Sonraki sezon Wizards buraya geldiğinde benden sonraki anonsçu Steve Scott, Michael Jordan'ı alışıldık biçimde tanıttı. "Vay anasını" demiştim, "bir yılda neler değişmiş!"


Bugünlerde Jimmy Butler ya da Derrick Rose gibi oyuncular United Center'a geldiklerinde videolarla karşılanıyorlar. Zamanla işler değişiyor.

Parsons: Bulls aslında beni hiçbir maça davet etmedi. Bu hoş olurdu. Ama bir kere Michael Jordan'la tanıştım Jordan'ın elini sıktım ve "Merhaba Michael. Ben Alan Parsons. Bulls'un kadro tanıtım müziğini yazdım" dedim. O da "Tanıştığıma memnun oldum" deyip yürüdü gitti. Kim olduğumu aklında tuttuğunu sanmıyorum.

Clay: Bulls'tan ayrıldıktan sonra, 2003'te Philadelphia 76ers'tan bir telefon aldım: "Michael Jordan, Wizards'la son maçı için buraya gelecek. Sizin onu sunmanız harika olur." Böylece beni oraya getirttiler, takımlar ısınırken gizlediler. 76ers anonsçusu Matt Cord, Wizards'ın diğer oyuncularını tanıttı. Sıra Michael Jordan'a gelince sahanın ortasına çıktım ve "North Carolina'dan!" diye başladım. Michael bana doğru geldi, sarıldı ve "Teşekkürler. Harika bir uğurlama oldu" dedi.



Schanwald: Michael'ın her zaman en sonda tanıtılması, Bulls'un bir oyuncuya verebileceği en büyük onurlardan biriydi. Bu, son yıllarda Derrick Rose ve Jimmy Butler'a geçti.

Raye-Stout: Derrick, Bulls'la her kademeden ilişki kurmuştu. Chicago doğumlu, 90'lar Bulls'unu izleyerek büyümüş ve bir anda yıldız oyuncu pozisyonunda, Michael Jordan ile aynı konumda sunuluyor. Onun için çok şey ifade ediyor.

Schenwald: Tanıtımlarımız tüm ligin gıpta ettiği bir şey hâline geldi. Ve o zamanlar, tabii ki, diğer takımlar daha çok müzik, ışık ve alev kullanmaya başladılar. Bazı takımlar 'Sirius'u kullandı hattâ. Ama bu şarkı bizimle özdeşleşmişti ve birkaç denemeden sonra biraz mahçup oldular ve kendi müziklerini bulmaya çalıştılar.

Edwards: Oğlum Lake Forest Lisesi ve Lake County Üniversitesi'nde basketbol oynadı. İkisi de tanıtımlarda 'Sirius'u kullandı.

Clay: Lise ve üniversite maçlarında anons yapanlardan şunu duydum: "Tanıtımları tıpkı sizin gibi yapıyoruz."

Parsons: New Orleans Saints, 2010 yılındaki Super Bowl'a 'Sirius' ile çıktı. Kazandılar.

Brenner: Ne denir? Genelde taklit edilir, asla kopyalanamaz. Birçokları denedi ve milyonlarca faktör yüzünden beceremedi ama çokça sahip olduğumuz takım, taraftar kitlesi ve ortaya koyduğumuz oyun sebebiyle.

Michelle McComas (Bulls eğlence ve organizasyon direktörü, 2013-günümüz): Eğer başka bir takım şampiyonluk hissi yaratmak için 'Sirius'u kullandıysa, bu bizim gururumuzu okşuyor.

Clay: 1990'ların Bulls'uyla büyüyen son yıllarda evlenmeye başladı. Çoğu "Düğün partimde Bulls'un yaptğı gibi 'Sirius'u kullanmalıyım" diye düşünüyor. Bunu birkaç kez yaptım. Beni buluyorlar ve müsait olduğumda bunu yapıyorum. Onlara şarkının o kısmını yolluyorum, onlar da isimlerini koyuyorlar. Bazı partilerde Bulls formasıyla yer alıyorlar ya da basketbol topu çeviriyorlar veya "çak yaptıkları" koreografiler düzenliyorlar.

Schanwald: Düğünler, bar mitzvah törenleri -- bu tanıtım kültürün bir parçası hâline geldi.

Perdue: Louisville'de geleneksel bir golf turnuvasına katılırım. Arkadaşlarım her zaman parti ayarlar -- ve sonunda, birkaç içki içtikten sonra şarkıyı çalarlar. Bir yerden mikrofon bulurlar ve anonsu taklit ederler. Hepsi bunu komik bulur. Ben de kıkırdarım tabii. Ve, evet, beni bir nevi makaraya alırlar -- ama herkes göndermeyi anlar. Bu size, tanıtımın nasıl bir kültürel fenomen hâline geldiğine dair fikir verebilir.

Rodman: Davetlere katıldım, insanlarla görüştüm, kumarhanelere gittim, konuşmalar yaptım -- be her seferinde sahneye çağırıldığımda bu şarkıyı çaldılar. Dünyanın her yerine gittim, her defasında "Veee şimdi!" sözlerini duydum.

Schanwald: Hayatta geliştiremeyeceğiniz bazı şeyler var. Ama teknoloji geliştikçe ve Hollywood'daki özel efektler ilerledikçe Bulls, akıllıca bir şekilde tanıtımı ve beraberinde hazırlanan videoları güncel tutmaya çalıştı.


McComas: 2014-2015 sezonundan beri izletilen video için Hollywood'da çalışan Alex McDowell ve Jesse Dylan ile en yeni teknolojiyle bir nevi süper-kahraman filmi yaratmak için anlaşıldı. Ayrıca şehirde koşan boğalar gibi temalar için Life of Pi ve Açlık Oyunları gibi filmlerde katkısı olan görsel efekt şirketi Rhythm & Hues ile çalışıldı. "Bu ânı daha özel kılmak için ne yapabiliriz?" diye düşünüyorduk.

Edwards: Bulls her zaman yeni bir şeylerle gelmiştir, kadro tanıtımına heyecan verici şeyler eklemek istemiştir; lazerler, yer projeksiyonları -- ki bazıları aklımı başımdan almıştır. Şahsen ben daima 'Sirius'un mutlaka ana odak noktası olmasını istemişimdir. Çünkü, malum olduğu üzere, insanlara şampiyonlukları hatırlatıyor.   



McComas: Taraftarlar artık bu tanıtımı bekler oldular. Özel bir şeyin parçası gibi hissetmelerini sağlıyor. Ve bence bu sebepten, 'Sirius' daima yerini koruyacak.

Swirsky: Kötü geçen, başarısız yıllarda dahi bu tanıtımın görkemi, zafer dolu yıllara güzel bir selam niteliği taşıyor. Bir tarih, bir bağlantı, bir gelenek hissiyatı içeriyor.

Stephen Curry (Golden State Warriors oyun kurucusu, 2009-günümüz; Ocak 2016'da United Center'daki maç sonrası basın toplantısından): Ben ve Draymond maçtan önce hakem masasının orada ısınıyorduk. Bu şarkıyı, marşı duyduğunuzda, hatıraları ve Jordan dönemi Bulls'unu aklınıza getiriyor. Biraz tüyleri diken diken ediyor.

Draymond Green (Golden State Warriors forveti, 2012-günümüz; Ocak 2016'da United Center'daki maç sonu basın toplantısından): Şarkının adını bilmiyorum. Ona 'Jordan şarkısı' diyorum. Onu her duyduğumda Michael Jordan aklıma geliyor. "23 numaralı formasıyla, Michael Jordan" cümlesini duymak üzeresiniz. Yani benim için şarkının adı bu. Steph'e baktım ve "Abi..." dedim. O da "Her zaman..." diye cevap verdi. Bu şarkı her defasında beni vuruyor. Buraya gelip oynamak hep eğlenceli olmuştur. Onu duyduğunuzda Jordan'ı izlediğiniz günler, Space Jam'i izleyişiniz, bunların hepsi aklınıza üşüşüyor.

Jackson: İntro hâlâ taraftarların ve oyuncuların aklına Michael Jordan'ın mirasını getiriyor. İnsanlar salondan çıkarken Michael Jordan'la bir bağ kurduklarını hissederek çıkıyorlar -- ve Michael Jordan deneyiminin bir parçası olduklarını hissederek.

Edwards: Tanıtım sırasında ışıklar kapanır -- fakat karanlığın ortasında, oyuncuların yüzünü görecek kadar ışık hâlen vardır. Ve size gerçekten zevk aldıklarını söyleyebilirim. Gelenek onlara şöyle diyor: "Michael Jordan bu salonda şampiyonluklara ulaştı. Burası onun sahası. Özel bir mekandasınız."

(Orijinali için şuradan.)

Yorumlar