'The Last Dance'in Ortaya Çıkış Hikayesi

Böyle bir şey için teklif götürmek 1997 yılında da bugünkü gibi küstahçaydı.

NBA Entertainment'tan bir yapımcı, tüm yılı anlatan bir belgesel için muhtemelen son sezonuna giriyor olan Michael Jordan-Chicago Bulls birlikteliğini sezon boyunca takip etmek adına tamamen erişim istedi.

Phil Jackson'ın yönettiği o kalabalığın içinde. Michael Jordan'ın sağa-sola talimatlar ve sinkaflı cümleler yağdırdığı kapalı kapıların ardında. Scottie Pippen'ın, genel menajer Jerry Krause'ın kendisinin takasıyla ilgili kamuya açık biçimde küçük düşürücü cümlelerinden yakındığı soyunma odasında. Saha dışında da, Dennis Rodman özelinde Atlantic City'de -- yani kendisinin Finaller'in ortasında Hulk Hogan'la güreşmek için kaçıp gittiği şehir.

1997-98 Bulls'u kadar etrafında tartışmalar dönen ve baskıya maruz kalan bir ekip için böyle bir erişim isteğinde bulunmanın eşi-benzeri görülmemişti.

"O zamanlar, tıpkı şimdiki gibi Michael, gezegendeki en ünlü insanlardan biriydi" diyor o zaman NBA Entertainment'ın başında olan, şimdinin NBA başkanı Adam Silver. "Ve Michael'ın son sezonunu oynayacağına dair söylentiler vardı."

NBA Entertainment yapımcısı Andy Thompsom'ın, fikrini patronları Silver ve Gregg Winik'e sunduğu zaman hiçbir endişesi yoktu.

"O zaman 'Adam emekli olacak ya' diye düşündüğümü hatırlıyorum" diyor Thompson. "'Ve biz spor tarihinin gelmş-geçmiş en iyisinin bir yılını tam olarak kayıt altına almamış olacağız.'"

Vaktiyle Los Angeles Lakers'ta oynamış olan Mychal Thompson'ın küçük kardeşi ve gelecekteki Golden State Warriors oyuncusu Klay Thompson'ın amcası olan Thompson, yıllar içerisinde evinde birkaç video çekerek Jordan ile belli bir ilişki kurmuştu. Ama bu kadar geniş çaplı birşey yapacak kadar değil. Kimse buna sahip değildi.

Ama Silver, NBA Entertainment'ın ligin arşivi olma ve maçlar ile ligdeki karakterleri dünyaya açma misyonu taşıdığına inanıyordu. Bu da maç sonrası röportajları ve şampiyonluk videolarından fazlası anlamına geliyordu. Daha başka bir şeyler yapmak için, ligdeki en iyi takımı ve ligdeki en iyi oyuncuyu kameraların, mahrem alanlarına girebilmesi için ikna etmesi gerekiyordu.




Fikre açık olan takım sahibi Jerry Reinsdorf'a sorarak başladı ama keşke Jordan ve Jackson da yönetimde olsaydı.

"Koç, nihayetinde, soyunma odasını kontrol eden kişidir" diyor Silver. "Yani Phil'in işbirliğine muhtaçtık."

Gerçekten de Silver'ın Bulls'un 1997-98 sezonunu anlatan bu belgeselin ilk bölümünde Paris'te takımın kaldığı otelde Jackson'la buluştuğunu görebilirsiniz.

"Phil harikaydı" diyor Silver. "Olayı anladı."

Thompson ve kamerasını ara sıra devre dışı bırakabilme yetkisi olma şartıyla, tarihe kayıt amacıyla mahremiyetlerini paylaşmaya razıydı.

Ancak Jordan'ı ikna etmek için farklı bir yaklaşım gerekiyordu.

"Herhangi bir görüşme olmamıştı" diye açıklıyor Silver. "Tüm söylediğim 'Bir noktada zorlu görüşmeler olacağından eminim, ama şu anda böyle bir şey yok' şeklindeydi. Çünkü öncelikle görüntüleri almalıydık."

Sonra Jordan'a reddedemeyeceği bir teklif sundu: Kontrol.

"Anlaşmamız, hiçbirimizin bu görüntüleri diğerinin izni olmadan kullanamayacağı şeklinde olacak" diyordu Silver, Jordan'a. "Secaucus'taki kütüphanemizin ayrı bir parçası olarak duracak. Yapımcıların ona erişimi bulunmayacak. Yalnızca senin izninle olacak."

Şimdi elde bir şeyler vardı.

Jordan, 1984'te lige girişinden itibaren imajını başarıyla kontrol ediyordu. Oyuncular Birliği'nin verdiği lisans programını alıp kendi pazarlama anlaşmalarını yaparak daha fazla kazanacaklarını fark eden iki oyuncudan biriydi -- diğeri de David Falk'un başka bir oyuncusu olan Patrick Ewing'di.

Bu anlaşmayı uygulamak için dava açtığında Falk'un savunduğu şey, Jordan'ın görüntüsünün her kullanıldığında değerinin daha da azalıyor olmasıydı. Ancak Silver, tüm prodüksiyon maliyetlerini karşılayacaksa ve Jordan'ın içeriği kontrol etmesine verecekse ortada pek dezavantaj bulunmuyordu.

"En kötü senaryoda" demişti Silver, Jordan'a, "çocukların için elinde şimdiye dek çekilmiş en iyi amatör filmler olacak."

Harika bir anlaşma zemini oluşmuştu, belki de Jordan'ın kabul edeceği tek zemin. Jordan, 1998 NBA Finalleri'nin son maçında maçı kazandıran isabeti bulup takımı ikinci kez üst üste 3. şampiyonluğa ulaştığında Thompson, en inanılmaz spor belgesellerinden birini çektiğini hissetmişti.

"Yani, adam 45 sayı atıyor ve maçı tek başına alıyor" diyor Thompson. "Bundan daha iyi bir son isteyemezsiniz."

Ama sonraki 20 yıl boyunca bu çekimler --yani 500 saatlik görüntü-- Secaucus'ta bir kasada durdu.

"Naıl olup da yapılmadığını anlamadım" diyor Thompson.

Emekli olduktan sonra da Jordan'la temas içinde oldu ve hattâ onu bir arkadaşı olarak gördü. Ama bu ona sorabileceği bir şey değildi, onu zorlayamazdı.

Bir gün, diye düşündü.

Bir gün Jordan hazır olacaktı.



Her birkaç yılda bir, bir yapımcı çıkar, kendisini belgesel çekmek için doğru kişi olarak tanıtır. Frank Marshall, Spike Lee, hattâ aktör Danny DeVito bile bir denemişti.

Jordan'ın uzun süredir iş ortağı olan Curtis Polk'a göre, hiçbiri onunla yüzyüze görüşmeyi başaramadı.

"Klasik belgesellere baktığınızda, son beş yıl öncesinde, genellikle 80 dakika sürerler" diyor Polk. Ve bunu 80 dakikaya sığdırmanız olanaksız. Sadece 97-98'e odaklanırsanız bile... tamamını koyamazsınız. Dağılma hakkında konuşurlarken ne Michael'ı, ne de Bulls'u anlayamazsınız."

Her bir "Hayır" cevabıyla birlikte, proje daha da zora giriyordu. Yıllar geçtikçe dah az insanın haberi oldu. Ama bilenler için, görüntüler neredeyse mit seviyesindeydi.

Connor Schell 2006 yılında görüntülerden haberdar olduğunda, ESPN'de genç bir çalışandı. NBA Entertainment'tan bir tanıdığı ona 2003 yılında evde kabaca kesilmiş görüntülerden yolladı ve belki de projeye hayat öpücüğü verdi.

DVD'de genelde --Bulls maçlarına sık gittiği için görüntülerde epeyce görülen-- John Cusack'ın kötü bir kopyası olan sesin eşliğinde bir sürü güzel hareket ve perde arkası görüntü vardı.

"Bunu yapmışlar, ben de 'Esas görüntüler ve erişim inanılmaz. Bunlarla ne yapacaksınız?' dedim" diyor günümüzde ESPN içerik başkan yardımcılığını yapan ve belgeselin prodüktörü olan Schell. "'Bilmiyoruz. Siz ne yapardınız?' dediler."

Schell'in aklına bir sürü fikir gelebilirdi. Jordan tarafından bir satın alma gerçekleşmemişti, o yüzden projenin varacağı herhangi bir yer yoktu.

Ama Schell görüntüleri asla unutamamıştı. 2009'da 30'da 30 serisi için Bill Simmons'la beraber beyin fırtınası yaparken bunu akıllarından çıkaramadılar.

"2006'da görüntüleri ilk kez izlediğimden beri beş kez işyeri değiştim ama o DVD'nin nerede olduğunu hâlâ biliyorum" diyor Schell. "Masamın arkasındaki dolapta. O altın rengi DVD'yi şimdi çerçeveleteceğim. Gerçek bir mücevher kutusuna koyup ismini asetatlı kalemle yazacağım."

"Jordan arşivi orada duruyor ve bu önünüze çıkabilecek en arzu edilen arşivdi. Ama kimse ondan bir şey çıkarmak için tüm materyalleri bir araya getiremedi."

Yapımcı Mike Tollin, David Falk'un bir spor menajerini anlatan ve 1996-2003 yılları arasında yayımlanan HBO dizisi Arli$$'te konuk oyuncu olarak yer almasından beri görüntülerden haberdardı.

Tollin, eleştirmenlerce beğenilen birçok yapıma imza atmıştı: Varsity Blues ve Coach Carter gibi filmler; Smallville, One Tree Hill, What I Like About You ve All That gibi diziler. Ama Jordan'ın Bulls ile geçirdiği son yılı içeren bu görüntüleri unutamıyordu.

"Bir define gibiydi" diyor Tollin.




2016'nın Şubat ayında bir boşluk gördü.

"Önceki ay 8 bölüm ve 450 dakikadan oluşan O.J. Simpson belgeselinin Sundance'te galası yapılmıştı" diyor Tollin. "Making a Murderer, 10 bölüm hâlinde Netflix'te gösterildi... İnsanlar artık uzun ve çok bölümlü belgeseller tüketebiliyorlardı."

"70'li yıllardan beri belgesel yapan biri olarak, az her zaman çoktu. Şimdi ise 'çok' birdenbire, çok hâline gelmişti."

İşe zemin hazırlamak için Jordan'ın en güvendiği iş ortaklarından ikisi olan Polk ve Estee Portnoy ile bir buluşma ayarladı.

"Onlara '6 veya 8 bölüm yapabiliriz. Böylece tüm bu süre zarfında karakter gelişimlerini görebiliriz. Hikayeleri görebiliriz, gerçekten derine inebilir ve hikayeyi kimsenin düzgünce bağlamsallaştırmadığı biçimde anlatabiliriz' dedim."

Birkaç ay boyunca görüşmeler devam etti. Tollin, belgeselin neye benzeyeceğine dair 8 bölümlük bir teklif hazırladı. Nihayet Haziran 2016'da artık Charlotte Hornets'ın sahibi olan Jordan ile bir buluşma ayarlandı.

"Drafta hazırlanıyordu, Charlotte'Ta olacağını biliyorlardı" diye hatırlıyor Tollin. "Toplantıları sevmediğini biliyorlar, o yüzden 'Neden gelip burada onunla takılmıyorsun. Görüşmelerin arasında boşluklar olacaktır, o aralarda birlikte zaman geçirebilirsin?'"

Belirli bir şey yok. Bir program yok. Elde edebileceğinin en iyisi.

Tollin sabahın çok erken saatlerinde Los Angeles'tan Charlotte'a uçtu, saat 8'de otele giriş yaptı ve Portnoy'la buluşmadan önce birkaç saat uyuma fırsatı buldu.

"Evrenin kendine has bir mizah anlayışı var" diyor Tollin. Çünkü uyandıktan sonra giyinirken ESPN'i açtım ve LeBron'un şampiyonluğa taşıdığı Cavaliers, Cleveland şehrinde şampiyonluk geçidine çıkmıştı."

Taslağı ona gösterme şansı elde etmeyi umarak Jordan'ın Hornets'ın salonundaki ofisine gitti. Daha önce kimse bu kadar yaklaşamamıştı. Ama Portnoy ve Polk yolu açabilirdi. Tollin, Jordan'a yaklaşmıştı.

"İlk sayfada ona yazdığım bir mektup vardı" diyor Tollin. "Sevgili Michael, ofisime her gün seni hiç izlemeyen ama ayakkabını giyen çocuklar geliyor."

"Zamanı geldi."

Jordan'ın ilgilendiğini söylüyor, çünkü bir ara durup yakın gözlüklerini istemiş.

"Şöyle düşündüm: 'Bir saniye, Michael Jordan'ın yakın gözlüğüne mi ihtiyacı var?' Evet, artık 53 yaşında. Doğru. Tamam."

Jordan her sayfayı okudu. Fotoğraflara baktı. Alıntıları okudu. Sonra bölümleri anlatan çizimlere bakarken güldü.

Sunumun son sayfasında belgesellere, filmlere bir bakış vardı ve Tollin ile şirketinin yaptığı şeyler yer alıyordu.

"Orada Kareem vardı, Hank Aaron vardı, 'Varsity Blues' vardı, 'Coach Carter' vardı, böyle gidiyordu" diyor Tollin. "Gerçekten hepsine bakıyordu. Sağ alt köşede Iverson belgeseli vardı. 'Bunu siz mi yaptınız?' dedi."

Tollin yanıtlamadı. Jordan soruyu tekrarladı.

Tollin bunun aleyhine gelişip gelişmeyeceğini merak etti. Sabahki Cavalirs geçidi gibi, bunu bilmek imkansızdı.

Ağzından temkinli bir "Evet" çıktı.

Jordan gözlüklerini çıkardı, baktı ve şöyle dedi: "Bunu üç kere izledim. Beni ağlattı. O ufak oğlanı severim."

Sonra masanın etrafında bir döndü, elini uzattı ve "Hadi yapalım" dedi.



Geçtiğimiz iki yıl boyunca Jason Hehir'in ana görevi, Jordan'ın neden nihayet hazır olduğunu anlamaktı.

Hehir, Tollin ve Schell belgeseli yönetmesi için ona teklif götürdüğünde Jordan'ı tanımıyordu. Ama ESPN'den Wright Thompson'ın 2013 yılında yazdığı, Jordan'ın 50 yaşından ötesini göreceğini hiç düşünmediğini söylediği şu yazıyı okudu. Bir bağ kurduğunu fark etmişti.

"Hikayeyi Michael'la tartıştık" diyor Hehir. "Ve sanırım bunun nedeni yavaşlıyor olarak hayal edememesi. Kendisini en üst form seviyesinde değilken düşünemiyor. Yani bu bölmeyi istediğini veya karamsarlığını göstermiyor: Yalnızca Michael Jordan'ın yaşlı bir adam olarak neye benzeyeceğini kavrayamıyordu."

Belgesel yapılması, özellikle de ona nihai bir bakış yönelttiği iddiasında bulunan bir belgesel yapılması, hayatının sonuna gelmiş olan yaşlı bir adam gibi hissettiriyordu.

"Onun savunma şekline göre, o 57 yaşında biri" diyor Hehir. "Herhangi bir projenin var olma fikri bile onu irkiltmeye yetiyor çünkü bu, hikayesinin bittiği anlamına gelir."

"Numarasının emekli edilmesi fikri tüylerini diken diken ediyordu. İlk emekliliğinden sonra salonun dışına heykeli dikildiğinde bundan çok rahatsız olmuştu."

Bulls'tan takım arkadaşı B.J. Armstrong, Jordan'ın ona Hall of Fame'e girmeye hak kazanmadan önce bunun için şartların ne olduğunu sorduğunu anlatmıştı Hehir'e. Sonradan başarılı bir oyuncu menajeri olan Armstrong, ona son maçının üstünden beş yıl geçmesi gerektiğini söylemişti.

Jordan sonra sormuş: Eğer bir maça girerse, sadece bir maçta oynarsa, Hall of Fame'e girişi beş yıl ertelenir miydi?

"Michael bir heykel istemedi" diyor Hehir. "Geçmişte kalan bir şey gibi görünmek istemiyordu."

Hehir, hikayesini anlatmak için bunu anlamalıydı. Bu bir önkoşul ya da kısıtlama değildi. Hikayenin merkezindeki adamın rekabetçi doğasını ve o karizmasını idrak etmek çok önemliydi.

Jordan'ın kızı Jasmine, Hehir ile konuştuğunda, Jasmine babasına bir kızı olacağını söylediğinde, ona nasıl hitap etmesini istediğini sormuş. Büyükbaba? Dede? Dediş?

Jordan bir an düşündü ve sonra şöyle dedi: "Bana Michael de."

Bu zamanı kontrol etme, ya da en azından kendi iradesince bükmeye çalışma arzusu, Jordan'ın özüdür. Bu adam kişiliğini insanlardan daha fazla çalışma ve daha büyük bir irade gösterme üstüne kurmuştu.

Bunlar bir oyuncu ve takım arkadaşı olarak onun terimleriydi. Bunlarla tanışmayan, onun takımına giremezdi.

Birçok açıdan, durum hâlâ aynı.

Zamanı kontrol edemiyor. Ama birine kendi hikayesini anlatmak için izin verdiğinde kontrol edebiliyor.

Sonuçta bu, gelmiş-geçmş en iyi oyunculardan biri olan Michael Jordan hakkında nihai bir belgesel değil. Gelmiş-geçmiş en iyi takımlardan biri olan, liderliğini Jordan'ın yaptığı 1997-98 Bulls hakkında bir belgesel.

Başka bir oyuncu (James) ve başka bir takım (Warriors) onun mirasına tehlikeli bir şekilde yaklaştığında bunu anlatmaya hazır hâle gelmişti.


(Orijinali için şuradan.)

Yorumlar