Steve Nash'li Sözlü Tarih: Bölüm 1 - Phoenix Suns'a Katılışı ve MVP Oluşu


Bir an için, sosyal medya çağının zirvesinde, her önemli ânın viral bir sansasyon hâline gelebileceği ve her bireysel kararın saniyesinde yargılandığı modern NBA'de ortaya çıkan şu hikayeyi hayal edin:

Yılların şampiyonluk adayı takımı, yıldız oyun kurucusunun sırt sakatlığının, kariyerini bitireceğine ikna olmuş durumda. Bu takım, lotaryaya düşmüş bir ekipten gelen uzun vadeli ve kazançlı teklifi karşılamakta zorlanıyor. İki kez All-Star seçilmiş olan oyuncunun yaşı (30), o takımın geçen sezon aldığı galibiyetten daha fazla: 29.

Oyun kurucu, yeni takımıyla All-Star seviyesinden tüm zamanların en büyüklerinden birine dönüşüp normal sezon MVP'si oluyor ve 29 galibiyetli o sefil takımı, 62 galibiyetli bir dev hâline getiriyor.

Ödülü aldığı gün, eski takımına karşı oynayacağı ikinci tur serisinin ilk maçına çıkacaktı. Sonraki iki hafta boyunca yeni MVP, Hall of Fame'e layık görülen kariyerinin en iyi basketbolunu ortaya koyup, 10 ay önce gitmesine izin veren eski takımını darmadağın edecek ve safdışı bırakacaktı.

Bunların hepsi 15 yıl önce, sosyal medya bu tip şeylere 'zalimce' demeden önce oldu ve olayların merkezindeki Hall of Fame üyesi oyuncu, Steve Nash'ti.


Başlangıç (1996-2004)


Nash, efsanevi 1996 NBA Draftı'nda Phoenix tarafından 15. sıradan seçilmişti.

Şimdilerde New Orleans Pelicans'ın basketbol operasyonları başkan yardımcısı olan David Griffin, Suns'ta halkla ilişkiler stajyerliğinden başlayarak basketbol operasyonları kıdemli başkan yardımcılığına uzanan bir 17 yıl geçirmiş ve Cleveland'a gitmişti. Nash draft edildiğinde, 1998'de Dallas'a takas edildiğinde ve 2004 yılında serbest oyuncu olarak tekrar kadroya katıldığında Griffin oradaydı.

David Griffin: Steve draft edildiğinde, basketbol operasyonları bölümüne daha yeni katılmıştım ve karar alma sürecine dahil değildim. Esasen çömez bir stajyerdim ama draftta bulunduğumu ve Syracuse'den John Wallace'ı seçmediğimiz için taraftarların bizi yuhaladığını hatırlıyorum. Takım kalıcı olacak bir uzun arıyordu ve taraftarlar da aranan kişinin o olduğunu düşünüyordu, fakat o zamanki koç Cotton Fitzsimmons ve tüm ekibin Steve'i seçtiğimizde verdiği tepkinin gayet olumlu olduğunu hatırlıyorum. Onların kararlarına körü körüne güvenen biri olarak Steve'in şehre gelmesini bekleyemezdim. Ne yazık ki Jason Kidd ve Kevin Johnson'ın yer aldığı bir kadroya katıldı, bu yüzden de pek fazla şans bulamadı.

İlk iki sezonunda, Kidd ve Johnson'ın arkasında maç başına 17 dakika süre alıp 6.4 sayı, 2.8 asist ortalamaları tutturmasının ardından Nash, 1998 yazında Dallas'a takaslandı.

Griffin: Bir odada tüm ekiple bir arada olduğumuzu ve Steve'in takas ihtimalini konuştuğumuzu hatırlıyorum. O zamanlar yardımcı koçlardan biri olan Scott Skiles'ın "Bana kalırsa en iyi oyun kurucumuzu takas ediyorsunuz" dediğini anımsıyorum. Ve düşünün, o anda elimizde Jason ve KJ var! Scott onu çok tutuyordu ve ilerde gösterdiği gelişim en azından onu şaşırtmamış olmalı.

Ama dürüst olmak gerekirse, o takasın bizim için kârlı olduğunu söylemem gerek; çünkü o takasta gelen draft hakkı ile Shawn Marion'ı seçtik. Shawn, kulüp tarihinin en büyük oyuncularından biri oldu ve bence pek dikkat çekmeden, Hall of Fame'i hak edecek bir kariyer yaşadı. 

Lokavt yüzünden normalden kısa oynanan 1998-99 sezonunda takımın kontrolü Nash'e verildi. Mavs'teki ilk sezonunda, kalıcı sırt sorunları ile savaşı başladı. Sezon sonuna dek, tespit edilemeyen bir vertebral stres kırığıyla oynadı.

Bir bilek sakatlığı da, 1999-2000 sezonunda 26 maç kaçırmasına sebep oldu. Ama o sezonda koç Don Nelson'ın rehberliğinde, ikinci yılını geçiren Dirk Nowitzki isimli genç oyuncu ve tecrübeli skorer Michael Finley ile birlikte form tutmaya başlıyorlardı. O sezon ayrıca, Mark Cuban'ın kulübün çoğunluk hisselerini satın aldığı dönemdi. 



Nash, Nowitzki ve Finley'nin sürüklediği Mavs, 2000-01 sezonunda playoff'a yükselmeyi başardı. O sezon ile beraber 4 sezon boyunca All-Star seçilen Nash, takımını oradaki son 4 yılında 53, 57, 60 ve 52 galibiyetli sezonlara taşıdı. Bu 4 sezon boyunca Nash yalnızca 16 maç kaçırdı.

Ama Dallas, playoff engelini bir türlü aşmayı beceremedi: 2001 ve 2002'de konferans yarı finali, 2003'te ise konferans finalinde elendiler. Ardından da Kings, 2004'te ilk turda onları safdışı bıraktı.

Dirk Nowitzki: Kariyerlerimizi birlikte bitireceğimizi düşünüyordum. İşler iyiye gidiyordu. Eğleniyorduk. Steve, Mike ve ben her geçen yıl daha iyiye gidiyorduk. Gerçekten iyi bir takıma sahiptik. Beraber oynadığımız son sezonun başında Antawn Jamison ve Antoine Walker'ı takas ederek risk almıştık. İkisi de iyi oyuncular ama bu biraz egzantrik bir karışım olmuştu. Bazı iyi maçlarımız vardı, kimi zaman ne yapacağımızı çözüyorduk ama genel olarak hepimiz için tuhaf bir sezon olmuştu. Antawn, Antoine ve ben aynı pozisyonun oyuncularıydık ve hiçbirimiz tam bir pivot değildik -- zordu.

Bunlar, Nash'in son sezonunu iyi geçirmememize sebep oldu. Sonra da Sacramento'ya elendik. Serideki bazı maçları kazanma şansımız vardı ama olmadı. 4-1 gayet temiz görünüyordu.

Art Garcia (dönemin Mavs muhabiri, Fort Worth Star-Telegram): Mavs, Sacramento serisinin ardından çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Seri boyunca onlardan daha fazla sayı atmışlardı. Garip bir sezondu, sonun yaklaştığını sezebilirdiniz ama Nellie'den çok bazı oyuncularla gerçekleşeceği şekilde. Steve, Dirk ve Finley üçlüsünün dağılmaya yakın olduğunu düşünmemiştik. En yaşlıları Finley'ydi (31), yani biri gidecekse belki o olmalıydı. Steve ya da Dirk değil.

Steve Nash: Sanırım kontrat olayının nasıl çözüleceğine dair endişelerim vardı ancak tüm beklentim, Dallas'ta Dirk ve Mike Finley ile beraber oynayıp, başladığımız şeyi bitirmekti. İşleyen bir düzen vardı ve iyi gidiyorduk, doğal olarak ben de devam etmesini bekliyordum.

Garcia: Akıllardaki şey, Steve'in 4 ya da 5 yıllık yeni bir sözleşme imzalaması ve bu ikilinin en iyi yıllarını burada geçirmesini garanti altına almaktı. Elbette serbest oyuncu hâline gelip piyasayı şöyle bir kolaçan edecekti ama takıma yakın kimsenin ne olabileceğini gerçekten düşündüğünü sanmıyorum. Ki ben bile tatilimi serbest oyuncu dönemine denk getirip, büyük bir şey olmayacağını tahmin ederek Hawaii'ye gitmiştim.


Mavs şampiyonluk şansını artırma yolları ararken Suns, 2003-04 sezonunu 29 galibiyetle bitirmişti ve kulüp, son 16 yıldaki en kötü döneminden geçmekteydi.

Bununla birlikte NBA'in geri kalanına göre Phoenix, hızlı bir yeniden yapılanma için pozisyon alıyordu. Koç Frank Johnson kovulmuştu ve son 21 maçta yardımcısı Mike D'Antoni takımı yönetmişti. Aynı zamanda Suns, sezon ortasında büyük bir takasa imza atarak Stephon Marbury ve Penny Hardaway'i New York Knicks'e yolluyor ve karşılığında Antonio McDyess'ın bitecek olan kontratının da bulunduğu bir paket almıştı. 

Suns aniden Marion, Amare Stoudemire ve Joe Johnson gibi genç yeteneklerle dolu ve ciddi bir maaş boşluğuna sahip bir takım hâline geldi -- ve de oyun kurucu pozisyonunda büyükçe bir boşluk.


Serbest Oyuncu Nash 


Nash: Birkaç takımın beklemede olduğunu biliyordum --Phoenix de onlardan biriydi-- ama dürüst olmak gerekirse o diğer takımların hiçbirine seçenek olarak ihtiyacım olmaması benim dileğimdi çünkü Dallas ile yeniden anlaşır ve kariyerimi orada bitirirdim.

Griffin: O kadar büyük bir maaş boşluğu yaratma fırsatı bulduğumuzda, hepimiz Steve'in 1 numaralı hedef olduğuna inandık.

Mike D'Antoni: İlk olarak, Steve'in Phoenix'in yazın idman tesisine geldiği zaman başladı ve bizim oyuncularla bir antrenman maçı yapacaktı. Hâlâ Dallas oyuncusu olduğu için ona koçluk ya da benzeri bir şey yapamazdık ama geriye yaslanıp onu izlediğinizde, etrafındakileri daha iyi kılma konusunda kendisini hemen gösterebildiğine şahit oluyordunuz. 

Griffin: Mike, göz önündekini herkesten önce görmek konusunda harikaydı -- ki hâlâ öyle. Steve'in yaptıkları muazzamdı ve bunu öylesine yapılan maçlarda bile görebiliyordunuz... Jason Kidd, her oyuncu için istediği şutu yaratabilir ama onu sokamayacağı şutlara zorlayabilirsiniz. Steve içinse böyle bir şey geçerli değil. Yapabilecekleri ve hissiyatı her pozisyonda çok iyiydi, birine pozisyon hazırlar ya da kendisi o şutu kullanırdı.

Verimlilik açısından bunun sağladığı şey, biraz daha cesur ve hızlı oynayabilmemizi sağlamasıydı çünkü Steve'in doğru kararı vereceğinden emindik.

D'Antoni: Tribünde yerimizi alıp maçı izledik ve takım için ne kadar kıymetli olabileceğini fark ettik. Onunla oynayan herkesin daha iyi hâle geldiğini görebiliyordunuz. Bu son birkaç yıldır Dallas'ta görülebilen bir şeydi zaten ama onun Phoenix'e gelip öylesine oynanan bir maçta yer alması... O zaman ilk kez "Eğer şansımız olursa onu almaya çalışalım" diye düşünmüştük.

Şimdi harcayacak parası olan 29 galibiyetli Suns'ın Nash'le bir görüşme yapması gerekiyordu.

Paul Coro (dönemin Suns muhabiri, The Arizona Republic): Steve'in Phoenix'i hesaba katmasında aslan payı, o dönemde takım için scout'luk yapan, iyi arkadaş olduğu Rex Chapman'dı. Eğer onunla arası iyi olmasa ve güvenmese, Suns'la görüşmeyebilirdi bile.


Griffin: Steve'in bizimle, Jerry Colangelo'ya olan saygısından dolayı görüşeceğine inanıyordum ama, Rex'in buluşmadaki rolü çok önemliydi. Onun varlığı Steve'i rahatlattı. Yeni takım sahibi Robert Sarver, Colangelo'yla birlikte orada bulunacaktı. Konuşmamız devam ederken Rex yeni düzeni övüyor, Robert'a güvenini ortaya koyuyordu. Bence bu Nash için önemliydi.

Nash: Rex takım arkadaşımdı. Ben çaylakken takımın tecrübeli oyuncularından biriydi. Zaman içinde yakın arkadaş olduk ve o grupla birlikte olması benim için mühimdi. Kulüp sahibi ve yönetimden yetkilileri içeren bu gruptan iletişim kurduğum kişiydi. Bu birçok açıdan önemliydi ve beni rahat hissettirdi.

Suns, Nash'e beş yıl için 65 milyon dolarlık bir kontrat teklif etti -- altıncı yıl opsiyonuyla birlikte. Ücret tavanının 44 milyondan az olduğu o dönemde, yıllık 15 milyona yakın, beş yıllık bir teklif fazlasıyla kayda değerdi. 

Nash, teklifi 2004-05 sezonunda Nowitzki ve Finley'ye toplam 27.2 milyon ödeyecek olan Dallas'a sundu. O dönemki haberlere göre, Cuban dört yıldan uzun bir teklif sunma konusunda çekimserdi, çünkü Nash'in maç başına 32 dakikadan fazla süre alabileceğine inanmıyordu.

Önceki 4 sezonunda 34.3 dakika ortalamayla oynayan ve normal sezon ve playofflar'da toplam 355 maça çıkan Nash, Phoenix'te geçen ilk 7 sezonunda 34.1 dakika ortalamayla oynayıp hiçbir sezonunda sekizden fazla maç kaçırmadı.

Nash: En iyi yıllarımı geride bıraktığımı düşünerek, herhangi birinin neden Mark'ın görüşüne katıldığını anlıyorum.O zamanlar, bir bakıma oldukça deli-dolu ve tempolu oynayan, 30 yaşında bir oyun kurucuydum. Çembere saldırırdım, geçiş hücumlarına çıkardım, ordan oraya atlardım. Bunları söylerken, gerçekten oyuna takıntılı, daha iyiye gitme konusunda çok azimli bir şekilde çalışıyordum ve bunların bir anlamı olduğunu düşünüyordum. Gerçekten henüz en iyi yıllarımı yaşamadığımı düşünüyordum.

Mark Cuban (2012'de Fort Worth-Star Telegram'a söylediklerinden): Bunu şimdi söyleyeceğim: Eğer bana Steve'in sekiz yıl sonra hâlâ oynuyor olacağını söyleseydin, yanıldığına dair herhangi bir miktara bahse girerdim. Ama bazı oyuncular bedenlerine iyi bakarak harika iş çıkarıyorlar ve teknolojinin avantajlarından yararlanıyorlar. Steve'le alakalı şey, disiplini. Disiplin sahibi biri olduğunu biliyordum ama bu önem taşımadan düşüşe geçeceğini öngörmüştüm. Aldığım tüm tavsiyeler, onun düşüşe geçeceği yönündeydi. Bizi yanılttı -- ve bunu motivasyon olarak kullandı.



Nowitzki: Dürüst olmak gerekirse 5 ya da 6 yıllık bir kontratın Mark'ı korkuttuğunu düşünüyorum. Steve, Dallas'taki ilk ya da ikinci sezonunda bir sırt ameliyatı olmuştu. Mark onun sağlıklı kalamayacağını düşündü. Herkesin malumu olduğu üzere, tamamen yanıldı.

Garcia: 2003-04 sezonunda Steve'in 30 yaşına gireceğinin ve bunun kariyerine nasıl bir etkisi olacağının konuşulduğunu hatırlıyorum. Şimdilerde 30 yaşına giren bir oyuncu için kafa yormazsınız ama o zamanlar, ne olursa olsun bu bir haber konusuydu. 30. doğum gününde Steve ile soyunma odasında konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bana "Bu sadece rakam. Bir önemi yok" demişti.

Mark'ın etrafa para saçtığını da göz önünde bulundurmalısınız. Birinin çıkıp da bu konuda Mark'ı geçeceği aklımızın ucundan bile geçmezdi.

Nowitzki: Eğer Steve'in son sezonunda daha iyi olsaydık, Mark biraz daha tereddüt ederdi; ama Nash'in vücudunun düşüşe geçtiği fikrindeydi ve ayrılmasına izin verdi. Kariyerlerimizi birlikte sonlandıracağımızı düşünüyorduk. O kadar yakındık ve birlikte çok eğleniyorduk.

Garcia: Hawaii'deyken Steve'in Phoenix'e gittiğine dair bir arama geldi. Ayrılmasının beni şoke ettiğini hatırlıyorum. Henüz hiçbir ayrıntı bilmiyorduk, Phoenix'in erkenden onun kapısında olduğunu bilmiyorduk. 

Coro: Phoenix'te bu, 'iyi' bir transfer olarak görülüyordu. Burada draft edildiği için duygusal bir yaklaşım vardı, ama neden o yaz serbest kalan Kobe için uğraşılmadığına dair eleştiriler vardı. Kobe ulaşılmaz bir isim gibi duruyordu, o yüzden Nash ile anlaşıldığında "Tamam, bu da iyi hamle" gibi bir tavır oluştu.

Ancak Suns taraftarlarında kulübü tamamen değiştireceğine ya da bir üst seviyeye çıkaracağına dair hiçbir eğilim olmadı. Daha çok, iyi bir oyuncu olduğu fakat biraz yaşlandığı görüşü hakimdi. O zaman için yaşlanmasından bahsetmemiz komikti, çünkü bunun üstüne bir on yıl daha oynadı ve MVP ödülleri kazandı.

14 Temmuz tarihinde serbest oyuncular için imza yasağının kalkmasının ardından Nash, anlaşmaya imza atarak döndüğü kulübü için ilk büyük asistini verdi -- sezonun başlamasına daha üç aydan uzun zaman vardı. 


Quentin Richardson: Steve sınırsız serbest oyuncuydu. Ben ise sınırlıydım; yani Clippers teklifi karşılayabilirdi ama nihayetinde bunu yapmadılar. Yani şimdi zamanı geriye sarıp imza yasağının kalktığı güne dönersek, durum şu: Salondaki ofiste oturuyor ve anlaşmalarımızı imzalamayı bekliyoruz.

Maaş sınırının ne olacağına dair tahminlerine dayanarak anlaşmaları kabul etmiştik ancak üst sınır daha düşük çıktı... ve bunu gerçekten biz orada otururken fark ettiler. Yani biz orada Steve ile oturmuş "Neler oluyor? Epey zaman geçti" diyerek beklerken onlar içerde uğraşıyordu. Biz sadece imzaları atıp oradan çıkmak ve bir şeyler içmek istiyorduk. Rex Chapman geldi ve ne yapacaklarından emin olmadıklarını söyledi, birimizin kesinti yapması gerekecekti. Bize bunu yapmamamızı söyledi. Steve ve ben "Ne söylüyor bu ya?" diyorduk.

Sonra David Griffin ve genel menajer Bryan Colangelo geldi ve senaryoyu açıkladılar. Menajerimi aradım, bana "Hayatta olmaz, kesinti yapmıyorsun" dedi. Steve ise şunları söyledi: "Beklediğimiz bu mu? Benimkini düşür ve gidip içelim. Ben ve Q bir saattir ne olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Eğer dönenleri bilsek şu anda dışarda olabilirdik."

Nash: Maaş sınırında ufak bir fark vardı ve bu iki anlaşmayla birlikte sınır geçiliyordu. Ben de "Benim alacağım paradan kesin" dedim. Sorun değil. Geri dönüp bakarsak, para elbette paradır, ama bu benim hayatıı değiştirecek bir şey değil sonuçta. Ben sadece sorunun çözülmesine yardımcı oldum, herkesi mutlu etmeye ve ilerlemeye yardımcı olmaya çalıştım. İşe koyulacağımız için heyecanlıydım.

Richardson: Ağzım açık kalmıştı. O noktada Steve'i pek tanımıyordum, sadece maçlarda karşı karşıya gelmiştik. Bu olay, bir takım arkadaşı olarak başıma gelen en çılgınca şeylerden biriydi. Bugün bile hâlâ o miktarın ne kadar olduğunu bilmek isterim. Tam olarak kaç olduğunu bilmiyorum ama sanırım bir milyondan fazla. İnanılmaz bir jestti. Menajerim "Ona göz-kulak olsan iyi olur" demişti.


2004-05 Sezonu


D'Antoni'nin Suns ile ilk tam sezonunda 'Yedi saniye veya daha azı' felsefesi doğmuştu. Lige 31-4 ile girip 62 galibiyetle bitirmiş ve Batı Konferansı'nda normal sezonu birincilikle kapatmışlardı. Nash, Stoudemire ve Marion, All-Star seçildiler; Johnson ve Richardson ise toplam 32 sayı ortalama tutturdular.

Phoenix, Nash ile 100 pozisyon başına 14.9 sayı daha fazla atıyordu ve o kenardayken eksidelerdi. Ayrıca onun oynamadığı maçlarda 2-6'ydılar. D'Antoni'nin bestelediği senfoninin çalmasını sağlarken 15.5 sayı ve 11.5 asist ortalaması tutturmuştu ve yüzde 50 şut, yüzde 43 üçlük, yüzde 89 faul isabet oranlarına imza atmıştı. Bu ikili, MVP ve Yılın Koçu ödüllerine hak ederek uzanmıştı.


Nash: Bizden hiçbir beklenti yoktu ama sezonun ilk bir ayı geçtikçe, ki 15-2 falandık, bunun tesadüfi değil, sürdürülebilir bir şey olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz. Takım olarak hâlâ geliştiğimiz hissi de vardı, bu yüzden kampta sadece birkaç hafta birlikte oynadıktan sonra böyle erken bir başarıya ulaşmak güzel bir işaretti. Şükran Günü ile Noel arasında, sanırım bunun şans eseri olmadığını anladık.

D'Antoni: Kademe kademe olmuştu. Birden o seviyeye gelmemiştik. "İyi takım olacağız" diye düşünmüştük. Sonra sezon öncesi boyunca "Sanırım bu sezon playoff yaparız" seviyesine geldi. Sezon başlayıp 10 maç geçtikten sonra "Hakikaten iyi durumdayız..." demiştik. Durumun ciddi olduğunu fark etmiştik. Birden patlayıveriyorduk, çoğu takıma devrede 20 fark atmış oluyorduk.

Richardson: Grupta sonuncu olacağımız düşünülüyordu. Playofflar'a kalmamız falan beklenmiyordu. Herkes ne durumda olduğumuzu görmek istiyordu ve başlarda kendimizi bile şaşırttık. Birbirimize bakıyorduk -- maçın bitimine 5-6 dakika kala dizlerimize buz bağlanmış şekilde oturuyorduk çünkü maç çoktan bitmiş oluyordu, hepimiz şaşkın oluyorduk.

Bir süre sonra Seattle'a gittik (derecemiz 19-3'tü) ve artık işler kolay gelmeye başlamıştı. Geri düşebiliyorduk ama her zaman geri döneceğimize dair inancımız vardı. Oyunu "tersine çevirmek"ten bahsediyorduk ve buna inanıyorduk çünkü birçok kez yapmıştık. Hoş bir şey değil ama bu bizi biraz kibirli de yapmıştı. 20 sayı geriye düşsek bile geri döneceğimizi düşünüyorduk. Gerçekten iyi olduğumuzu Seattle'da (onlar da 18-4'tü, evde de 10-1) onları yenince fark ettim.

Griffin: Hissiyat açısından tamamen farklı bir takım olduğumuz söylenebilirdi ve bir inanç vardı. Steve'e sunulan her şey --büyük ölçüde Amare ile olmak üzere-- ekiple uyumuna inanması için yönlendirildiği her şey, erkenden belirgin hâle geldi. Ama 13-3'ten 24-13'e gidene dek kimsenin gerçekten bunu fark ettiğini sanmıyorum. Noel'den sonraki gün zirveye ulaşan, 11 maçlık bir galibiyet serisine imza attık. O seri, inanmaya başlamamızı sağladı.


Eğer yeni Suns'ın bir 'hilesi' vardıysa, o da Nash'in bu oyundaki en büyük yönlendirici olmasıydı.

D'Antoni: Bir oyun kurucu, sezon boyunca kaç karar veriyor bilmiyorum ama, en fazla bir avuç yanlış karar vermiştir. Her zaman doğru kişiye, doğru zamanda, doğru pas. Şutu kaçırabiliriz ya da hücum işlememiş olabilir ama fark etmez. Her zaman doğru kararı veriyor gibiydi ve topu ne kadar elinde tuttuğunu düşünecek olursanız bu inanılmaz bir şey.

Richardson: Onu özel kılan şey, takım arkadaşları hakkındaki sezgisiydi. Kişiliklerimiz kadar, yönetilmesi gereken bir sürü ego ve birçok başka şey vardı. Oyuncular topu alıp kendilerini göstermek istiyordu ama Steve, ne olursa olsun bizim durumumuzu okuyabilecek başka bir seviyedeydi.

Sanki böyle "Q üzgünse diğer hücumda topu ona atacağım" der gibi olurdu. Sanki elinde bir asa var ve şöyle diyor: "Bu oyunun senin için olduğunu biliyorum Amare, ama onun yerine başka bir şey yapacağım. Bu seni üzecek ama bu şutu Q'ya attıracağım. Çünkü doğrusu bu olacak." İnanılmazdı. Oyuncuların anlık durumunu ve onları nasıl memnun edeceğini biliyordu.

Nowitzki: Onun harika bir oyun kurucu olduğunu biliyordum ama oyununu başka bir seviyeye çıkardı. D'Antoni'nin sistemi onun için biçilmiş kaftandı. Temposu ve sahip olduğu, her yere koşan arkadaşları muazzamdı. Cuk oturuyordu. Amare ve Shawn gibi hem topu havada yakalayabilen, hem de içeri devrilen adamlar vardı elinde. Joe Johnson ve diğerleri gibi şutörler. Ona harika şekilde destek verecek bir düzen kurulmuştu.

Garcia: Dallas'ta Steve'in ne yaptığı hep bir göz ucuyla takip edildi. Kimse onun gitmesini görmek istemedi; bu yüzden ortada, bir oyuncunun takımını reddetmesi ve sonra onun başarısız olmasının istenmesi gibi bir durum yoktu. Steve orada kalmak istediğini açıkça ortaya koymuştu, takım arkadaşları da aynı şekilde bu konuda niyetlerini belli etmişti. Bence hepsi onun için mutluydu.

Nowitzki: Onun adına mutluydum. Ama aynı zamanda onu farklı bir formayla ve çok iyi oynarken görmek de çok tuhaf geliyordu. Ama her şeyden çok, sağlıklı olduğu ve MVP seviyesinde oynadığı için mutluydum.

Bu arada Mavericks, Phoenix'in temposundan çok uzaktaydı. Dirk'ün süperyıldızlığa doğru ilerleyişi ve Finley, Jerry Stackhouse, Josh Howard, Erick Dampier ve genç guard Jason Terry gibi oyuncuların destekleriyle Batı Konferansı'nı 58-24'lük dereceyle dördüncü sırada bitirdiler.

Dallas yolda bazı engellere takılmadı değil tabii. Nelson normal sezonun son çeyreğine girerken görevini bıraktı (ama genel menajer görevine devam etti), yardımcısı Avery Johnson onun yerini aldı. Johnson'la birlikte takım, normal sezonu 16-2 ile bitirdi ve o arada dokuz maçlık bir galibiyet serisi de yakaladı. 


Garcia: Nash'in ayrılığının en çok etkilediği kişi Nellie olmuştu çünkü Steve'in işleri çekip çevireceğine gerçekten güveniyordu. Sonra o bölge için Jason Terry, Marquis Daniels ve Devin Harris'i denedi. Nellie için büyük darbeydi bu. Steve'in ayrılmasıyla ilgili en çok ses çıkaranlardan biri de o olmuştu.  

Don Nelson (2004'te Associated Press'e söylediklerinden): Nash'i ya da ona benzer önemde bir oyuncuyu kaybedeceğimizi hiç düşünmedim. Bu, karşılığında bir şeyler alacağın bir takas gibi de değildi. Herhangi bir ayarlama yok. Takımımızın büyük bir parçasını kaybettik ve elimizde orayı dolduracak bir şey yok. Bu bir geri adım.

Nowitzki: Sezon boyunca ona karşı oynamak garipti. Başlarda doğru gelmiyordu. Onun ligin en iyi oyuncularından biri hâline geldiğini izlemek, hem benim, hem de taraftarların ağzında kesinlikle acı bir tat bırakıyordu. Epey zordu. Ama bu işler böyle. Bir organizasyon olarak doğru kararlar vermeye çalışırsınız ama kimse her zaman doğruyu yapamaz. Mark'ın, Steve'in gidişine izin verme konusunda hata yaptığını itiraf etmesinin biraz zaman aldığını düşünüyorum ama o sezon kesinlikle zor geçmişti... Ve tabii ki, playofflar'da onlarla eşleştik.

Yorumlar