Sözlü Tarih: Jimmy Butler'ın Kolej Günleri



 Jimmy Butler türünün tek örneği. İnanmazsanız Marquette'teki takım arkadaşları ve hocalarına sorun.


Todd Smith (kondisyoner): Bütün olayı Hannah Montana'ydı.

Maurice Acker (guard): Küçük bir Hannah Montana çantası almıştı. Pembeydi ve üstünde Miley Cyrus'ın yüzü vardı. Muhtemelen ergenlik çağındakiler için üretilmişti. Ufaktı. Her gün onunla gezerdi.

Dwight Buycks (guard): Herkes ona "Ya bırak numara yapmayı" diyordu. Ama o gayet samimiydi.

Acker: Kitaplarını o çantayla taşırdı. Çok severdi Hannah Montana'yı. Hep izlerdi. Tüm bölümleri.

Junior Cadougan (guard): Bir gün pembe renkte tavşan kostümü giyer, ertesi gün kovboy şapkası ve çizmelerle gelirdi. O tavşan kostümünü tüm gün giyerdi -- derste, idmanda. Sonraki gün de kaykay kıyafetiyle gezerdi. Ondan sonraki gün ise ayak tırnaklarını siyaha boyayıp gelirdi.

Buycks: Elbette Jimmy, Jimmy'liğini yapacaktı: "Bana ne yapacağımı söyleyemezsin."

Joe Fulce (forvet): Bunların hepsini bir potada eriten bir karaktere sahipti ve sahada bambaşka biri olurdu.

Rob Frozena (guard): Önde olduğumuz ama sonradan geri düşüp yenildiğimiz bir maç vardı. Providence'e karşı oynuyorduk ve mola alındı. 5 sayı öndeydik, birkaç dakika kalmıştı. Hepimiz duygusaldık ve ona "Hadi ama Jimmy, bitirelim şu işi. Geçen sefer ne olduğunu boşver" dedim. "Kes sesini Rob. Lafını etme şunun." "Tamam" dedim, "anlaşıldı." 

Fulce: Onu severdiniz ya da sevmezdiniz. Jimmy ile oynamayı severdiniz ya da sevmezdiniz -- bu da sizin rekabetçilik seviyenizi gösterirdi.

Frozena: Sıfat, fiil, isim, zarf ve zamir yerine küfür kullanan bir adamdı.

Buzz Williams (koç): Doymak bilmez bir öğrenme isteği vardı. Her zaman, başka bir kası çalıştırmak kadar beynini çalıştırmak istediğini düşünmüşümdür.

Smith: Şimdi zeki bir adam. Zeki bir oğlan.

Fulce: Marquette'e ilk gittiğimizde burstan, okula gitmekten ve diğer şeylerden bahsediyorduk. O ise basketbolu olmazsa olmaz bir şey olarak görmüyordu. Doktor olmak istiyordu herif. 

Williams: Etiketlenmek istemiyor. Kendisi olmak istiyor ve sınırlanmak istemiyor. Onu sınırlamak isteyenler onunla geçinemeyen insanlar. 

Buycks: O yalnızca Jimmy. Farklı olmaktan korkmuyor. 

Cadougan: O sadece farklı biri.

Dole Layer (asistan koç): Şu anda herkesin tanıdığı Jimmy, baştan beri böyle değildi. Hattâ şimdikinin tam tersiydi. 

Frozena: Geldiğinde 1.98 ve  90 kilo falandı. Forma girmesi gerekiyordu ve bu da çok çalışmayı gerektiriyordu. 

Layer: Yorgundu ve formsuzdu. 7-8 kez vazgeçmeye niyetlendi.

Frozena: İlk idmanlarından birinde, zig-zag drill'ini yapıyorduk -- baseline'ın uzak köşesinden başlıyor, zig-zag çizerek dripling yapıyor ve sonra savunmacının önüne çıkıyordunuz. Buzz faul çizgisinin oraya dek işaretli yerlere uğrayarak gelme konusunda ısrarcıydı ve tüm hatırladığım, driplingi yapan kişinin ben olduğum ve Jimmy'nin de beni savunduğu. Bunu 45 dakika ila 1 saat arası yapıyorduk.

Layer: Buzz çok sertti. Merhametsizdi. 

Frozena: Dayanılmazdı. Buzz onu çıldırtıyor, ağzına geleni söylüyor, onu mental olarak güçsüz düşürmek istiyordu çünkü buna ihtiyacı vardı. Onun zihnen güçlü olmasına ve pes etmemesine muhtaçtık.




Fulce: Bir gün antrenmanda belirli bir drill yapıyorduk ve savunmadaki takım üç kere arka arkaya rakibi durdurmadan kenara oturamıyordu. Jimmy batırdı, batırdı... Buzz onun beklemesini sağlıyordu. Doğru yapmaya başladı ama bu sefer de yorgun olduğunu ve tükendiğini söylüyor, yine batırıyordu. "Hayır, başlarım böyle işe. Doğrusunu yaptım!" Yavaş yavaş tükeniyordu ve Buzz da orada oturmuş izliyordu. Buzz bu sayede onu, hesap verebilirliğini fark eder hâle getiriyordu. Kalbinin nerede olduğunu görmek istedi.  

Layer: Daha fazla ileri gidemediği zaman Jimmy stance'ini yapardı. 

Monarch: O duruşu asla unutmam.

Williams: Vücudun ağırlığını tek ayağa verir ve arkasında bir artistik patenci gibi varmış gibi diğeriyle değiştirirdi. 

Layer: Kondisyoner ve ben her idman sonunda onu salonun diğer tarafına götürür ve ekstra çalıştırırdık. Pedlerle ona vururduk. Teması pek sevmezdi... Kondisyoner bir ped alır, ben de onu temasa alıştırmaya çalıştırırdım. 

Smith: Başta teması ben kurardım.

Layer: Bir idmanın ardından "Koç, ben artık yokum" dedi. Ben de "Jimmy, yarın yine gel. Yarın yine gel" dedim. Sonra bir kere yine vazgeçmek üzereydi ve "Buzz beni daha yukarı çekmeye çalışıyor" dedi. Ben de "Evet, çünkü iyi bir oyuncusun. ama formda ve yeterince sert değilsin. O senin en iyi hâlini görmek istiyor" diye cevap verdim. Ertesi gün geri geldi ve iki gün sonra da şöyle dedi: "Bırakmaya yine hazırım koç." "Şimdi ne oldu Jimmy?" "Burada grits yok, koç. Milwaukee'deyiz. Grits hiç yok." Ona şu cevabı verdim: "Bize gel. Eşim sana bir tencere pişirir, sen de kahvaltıda yersin."  

Fulce: Bu, Jimmy'ye her şeyin iyi olacağı fikrini veren türden bir şeydi. Onu gerçekten umursayan bu tip insanların da var olduğunu anlayınca, hocaya kapılarını açtı. 

Layer: Ona "Eğer gelmeye devam edersen çok iyi olacaksın" demiştim. Her gün pedlerle çalışıyordu.

Smith: Nihayetinde temaslara alıştı ve bir dişlik almama sebep oldu.

Layer: Senenin sonunda Todd şöyle dedi: "Valla bu idmanların ardından omuz ameliyatı olmam gerekecek herhalde."

Smith: Ağzıma sıçtı. Omzum felaket durumdaydı. Çenem kırılacaktı. O yüzden bir ağızlık aldım ki en azından beyin sarsıntısı geçirmeyeyim.

Fulce: Country müziği çok sever. Bu gördüğüm en garip şey. 

Acker: Hep şarkıcı olmaktan bahsederdi. İyi şarkı söylediğini düşünür ama felakettir.

Fulce: Bir şarkı söylemeye başlardı ve "Ne dinliyorsun?" diye sormanızı beklerdi. "Ah, sorduğuna sevindim. Şu parçayı dinliyorum." O soruyu sorduysanız sıçtınız demektir.

Frozena: Sesi Fergie ve İsa arasında bir yerlerdeydi. O civarda ve kötü. 

Fulce: Jimmy bir kere beni o konuda fena delirtmişti. Başımız dertteydi ve ceza antrenmanı yapıyorduk. Buzz bana ve ona ağırlık odasındaki aletlerdeki tüm ağırlıkları çıkarttırdı. Onları yerinden çıkartıp, silip temizleyip tekrar yerlerine koyuyorduk. Biz bunları yaparken o arada Kenny Chesney çalıyordu. Bluetooth yoluyla çalan her şarkı Kenny Chesney şarkısıydı ve hepsini biliyordu. Sabaha karşı 4'ten 11'e dek Jimmy Butler'ın Kenny Chesney ile düetini dinledik yani. Aslında Kenny Chesney'nin sesini duyamıyordum, çünkü bu amına koyduğum tüm şarkıları söylemek istiyordu. 

Buycks: Üçüncü yılımızdan bir video var bende. Yurtlarda bilgisayar laboratuarı vardı ve bir ödevi bitirmek zorundaydık. Bu adam, üstünde kovboy şapkası, çizme, uzun kollu beyaz gömlek ve dar kotla oturuyordu. Tüm gün kampüste o şekilde gezemeyeceğine dair iddiaya girdim. Bütün gün öyle dolaştı.

Frozena: Miley Cyrus ve Taylor Swift'i de severdi. "Party in the USA" favori şarkısıydı. 

Scott Kuykendall (takım istatistikçisi): Orlando'daydık --  otobüs şoförleri genelde müzik açmaz. Otobüse bindiğinizde ciddi bir ortam vardır. Orlando'daki Old Spice turnuvasında oynayacaktık. Nasıl olduysa "Party in the USA" çalmaya başladı ve Jimmy de eşlik etti. Bütün şarkıyı ezbere biliyordu. 

Acker: Şu büyük ve eski DC ayakkabılarından vardı. Vans'ları vardı. Bir patenci olduğunu düşünüyordu. Yanında hep şu kırmızı mendillerden vardı. Küçük Wayne olduğunu düşünüyordu. Ona "Çakma Küçük Wayne" derdik. Delirirdi. "Ne düşünürseniz düşünün. Bunları giymeye devam edeceğim."




Frozena: Umrunda olmazdı. Kendisi gibi davranıyordu ve buna inanılmaz saygı duyuyorum.

Fulce: Saçma derecede rekabetçiydi.

Monarch: Sizi bitirir.

Acker: Eğer sizi sevmiyorsa, sevmiyordur. Uzak durun.

Fulce: Jimmy'nin bazen, özellikle birisi saçmalıyor veya yeterince sıkı oynamıyor diye idmanı bıraktığı olurdu. 

Buycks: Detaylara aşırı önem verirdi.

Acker: Eğer size iyi bir pas attıysa, onu smaçla bitirmeniz gerek -- yoksa başınıza ekşir. Eğer birisi savunmada onu kilitlemezse, çıldırır ve sizi yumuşak olmakla itham eder. "Karı gibi oynuyorsun." Bilirsiniz. Klasik Jimmy.  

Fulce: Bazen kendisini kenara alır ve kenarda koşardı, çünkü gelen pası veya alacağı ribaundu çift el yerine tek elle almıştı. 

Cadougan: Spor salonunda kimin daha fazla barfiks çekeceğine dair yarış yapardık. Hareketi yaparken sallanarak destek almaya izin vardı ve bu sayede daha iyi rakama ulaşabiliyorduk. Millet sallanarak yapınca 28-30'a kadar çıkabiliyordu. Jimmy'nin sırası gelmişti ve ortalığın amına koymasını bekliyorduk ama o "Sallanarak barfiks çekmem. Bu iş böyle yapılmaz" dedi. 12-15 arası kusursuz şınav çekti ve bıraktı. "Sallanmayla işim olmaz."

Williams: Kariyeri ilerledikçe idmandan önce gelip bana sormaya başladı: "Koç, bugün sert mi olacaksın, yumuşak mı?" "Jimmy, merak etme." "Ha, yani diyorsun ki, bugün senden daha enerjiğim." "Jimmy, tamam." "Ah, pekala. Sadece bugün bana koçluk yapacak mısın diye merak etmiştim." Böyle böyle gelişti. Beni bundan sorumlu tutuyordu. "Bugün bana koçluk yap. Bugün beni dilediğin kadar zorla koç." Bunu söylüyordu ve gayet ciddiydi. Her şeyi zor yoldan yapmak istedi. Böyle istiyordu. 

Smith: İlk kampta biriyle beraber koşarsınız ve sıra sıra solo yaparsınız. Şöyledir: Yarı saha geri geri, tam saha geri geri koşarsınız ve faul çizgisine geldiğinizde partneriniz aynısını yapmaya başlar. Bir kişi de, iki soloyu da yapmak zorunda olur. Jimmy muhtmelen her zaman, herkesten daha fazla solo tamamlayan kişi olurdu. 

Williams: Jimmy solo tamamlama konusunda tüm zamanlar rekortmeni. 

Smith: Jimmy hep şunu diyen adam olurdu: "Siktir et, kendim yapacağım. Yapabileceğimi biliyorum ve hiçbirinize bel bağlamam."

Darius Johnson-Odom (guard): İlk yılımda kamptayken takım hâlinde dışarı çıkmıştık. Ertesi sabah 4.30'da kampta olmalıydık, 5'te de idman başlayacaktı.

Acker: Klasik, herkesin katıldığı partilerden biriydi. Ama herkes bitikti. 

Buycks: O gün cehennemi yaşadık. 

Johnson-Odom: Çizgiye dizildiğimizde Buzz bize normalden biraz daha yavaş olabileceğimizi söyledi. Tüm çizgilere dokunan tek kişi Jimmy'ydi. Kimse yapamıyordu ama Jimmy tüm soloları bitiriyordu. 

Acker: Herkes ona bakıyordu: "İyi mi bu adam ya? Bardakları yere mi döküyordu? İçiyor taklidi mi yapıyordu? Su mu içiyordu? Ne yapıyordu o?" İyi görünüyordu. Ona enerji verdiğini söyledi. 

Johnson-Odom: Hepimiz, gerçek değilmiş gibi Jimmy'ye bakıyorduk.

Fulce: Kemba ile şampiyon oldukları sezonda UConn ile karşılaşmıştık. NCAA turnuvası başlamadan önceydi bu. Kampüsteydik ve turnuvaya katılmak için bu maçı kazanmak zorundaydık. Maçın ortalarındaydık ve kimse Kemba'yı savunamıyordu. Perdeleri çok yüksekte yapıyorlar ve o da bunları yarıp geçiyordu. Ben perdeye gelen oyuncuları tutuyordum ve Kemba onlar yokmuş gibi davranıyordu. 

Cadougan: Kemba'yı ben savunuyordum; ilk yarıda şutları soktu, durumdan memnundu ve kalabalığı coşturdu. Durum kötüydü. Jimmy artık sabredemiyordu.

Fulce: Mola oldu ve Jimmy'nin şunları söylediğini duyabiliyordunuz: "Amına koyim. Kimse onu savunamıyor. Bırakın da ben alayım!" Herkes şöyle düşünüyordu o anda: "Ne diyor lan bu? Jimmy, Kemba'yı savunacak? Ne saçmalıyor bu?"

Williams: Şöyle dedi bana: "Hey koç. Neden onu savunmayı bana bırakmıyorsun, perde hakkında endişelenmene gerek kalmaz." "Onu savunabileceğini sanmıyorum" diye cevap verdim. "İzin ver deneyeyim" dedi. 

Fulce: Kemba'yı savunduğu o görüntülere bakarsanız, çok üst düzey bir savunma göreceksiniz. Tamamen Jimmy'nin çabasına dayanıyor. Tamamen insanların onun yeteneklerini küçümsemesine ve onun kalkıp bu insanlara "Siktir et. Bende o iş" demesine. Sonunda uzatmada kazandık. 

Acker: Bu konuşmaların hepsi gerçek. Hepsi. 

Layer: Alışkanlıklar Jimmy'yi değiştirdi. Buzz'ın alışkanlıklarını benimsedi ve bu kişi oldu. Jimmy Butler'ın dünyadaki en iyi 10 oyuncudan biri olmasının bu değişen alışkanlıklar ve sertlikten başka sebebi yok. 

Monarch: Jimmy liseyi bitirdiğinde Teksas eyaletindeki en iyi 100 oyuncudan biri olarak bile görülmüyordu. SAT puanı 1200 falandı. Rice'a gidebilirdi ve hiç burs teklifi yoktu. Sıfır. Başta iki yıllık okula gitti ve tam anlamıyla, sahip olduğu her şeyi hak etti. 

Layer: Buzz'a mesaj atmış: "Onlara yumuşak davranma. Yumuşak davranma. Beni sen yarattın. Bu hâlimi sana borçluyum. Herhangi birini de böyle yapabilirsin. Yumuşak davranma onlara. Sen hayatımı değiştirdin."





(Orijinali şurada. Göktuğ'a teşekkürler.)

Yorumlar