EURO 96'nın Sözlü Tarihi

 


Euro 96'nın zirve noktasında İngiltere, Hollanda'yı ezip geçerken, Darren Anderton olayla ilgili başka bir şeye takılmıştı. 

Bir takımın büyük bir maçta gerçekten arkasına yaslanıp tadını çıkarabilecek kadar iyi oynadığı nadir performanslardan biriydi. Hissiyat. Taraftarlar. Mekan. Şarkı.

"O devreyi asla unutmayacağım" diyor Anderton.

"Ülkeniz için oynarken genellikle o kadar çok baskı vardır ki, herhangi bir olumsuz sonucu kabul edemez hâlde olursunuz. Normalde bir Avrupa Şampiyonası maçında 30. dakikada Hollanda'ya karşı 4-0 önde olamazsınız. İnanılmaz bir histi. Işıklar altındasın, duygular, enerji. Bütün kalabalık 'Futbol, evine dönüyor' diye bağırıyordu. Maç esnasında o şekilde mırıldandığımı hissettim. O anda bulutların üstünde gibiydim. Gerçeküstüydü. Harika bir duygu."

Başka açılardan da nadir görülecek bir turnuvaydı. Oyun kalitesi belki her zaman çok iyi değildi ancak, Euro 96, İtalya 90'dan bu yana görülmedik derecede çok önemli an ve kalıcı hatıraya sahipti. Bu çalışma için konuşulan kişilerin söylediklerinde göze çarpan şey buydu. 


Birçoğu başka bir kelime kullandı: "Özel." 

Bunu diyen yalnızca İngilizler değildi. Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan, bağımsız ülkeler olarak ilk turnuvalarını oynuyorlardı ve kendi ulusal katılımlarının tadını çıkarttılar. Turnuvayı Almanya kazandı. Bu, yalnızca İngiltere'nin harika futbol yazını zenginleştiren birkaç dramatik ironiden birini gündeme getirmiş oldu. Belki de en büyük ironi, nasıl başladığıydı: Evden çok uzakta, saha dışından her zamanki sansasyonel haberlerle. 

İşte, Teddy Sheringham'ın "Kızıştıkça kızıştı" dediği Euro 96'nın hikayesi. Tecrübe edenler tarafından anlatıldı.



Diş problemleri 

Terry Venables takımın farklı bir ortamda rahatlamasını istediğinden, turnuva öncesinde Çin ve Hong Kong'a gidildi. Ama biraz fazla rahatladılar. Uçuş sırasında Paul Gascoigne ve bir host birbirine girince, pilot Rusya'ya iniş yapmakla tehdit etti. Gezi sırasında Gascoigne'in doğum günü kutlaması, bir oyuncunun uzanıp ağzına içki döküldüğü meşhur 'dişçi koltuğu'nda zirveyi gördü. 

Dönüş uçuşunda hiperaktif Gascoigne, nadir uykularından birindeydi. Bir oyuncu --Robbie Fowler'a göre Alan Shearer-- onu tokat atarak uyandırdı ve 5.000 sterlinlik hasara sebep olan bir curcuna yarattı. 





Teddy Sheringham (İngiltere santrforu): Öncesinde basın bizi biraz doğradı.

The Sun manşeti: UTANÇ VERİCİ -- Gazza'ya bakın... gurursuz, sarhoş bir ahmak. 

Steve Howey (İngiltere stoperi): Dışarı çıkmıştık. Gazza'nın doğum günüydü ve tabii ki biraz içmiştik. Bizi bir güzel doğradı basın. Birazını hak etmiştik ama tamamını asla.

Darren Anderton (İngiltere kanat oyuncusu): Her şeyin etrafında olumsuz bir hava vardı. "Aman tanrım, sıçtık" diyordum.

Ramon Vega (İsviçre stoperi): Haberi kamptayken gördük ve  şöyle dedik: "Demek evsahipleri Hong Kong'da sarhoş oluyor, güzel bir hazırlık yolu." Bir şansımız olduğunu düşündük. 

Sheringham: Taraftarların nasıl bizim yanımızda olacaklarını bilemiyorduk. 

Barry Davies (BBC yorumcusu): Gazetelerin çoğu, bu işe en çok karışan oyuncuların kadroda olmaması gerektiğini tartışıyordu. Yani bu bize Gazza, muhtemelen Sheringham ve 1-2 oyuncuya daha mal olacaktı. 

Howey: Terry bunu kullandı. "Onlara karşı biz. Hepimiz bu işin içindeyiz. Hadi ne kadar güçlü olduğumuzu gösterelim." Ve işe yaradı. 

Anderton: Saha içine bakacak olursak, Shearer'ın oynamaması gerektiğini, çünkü milli formayla 12 maçta hiç gol atamadığını söyleyenler vardı. Saçmalık! Venables ona şöyle demişti: "Sen benim dokuz numaramsın. Arkandayım, sen en iyi golcüsün."

Howey: Alan değişmedi. Tutumu aynıydı. 

Anderton: Ondan sonra tüm bunların muazzamlığını hissetmeye başladık ve bu bizi uçurdu. Basının o ilgisi, tesisler vs.

David Seaman (İngiltere kalecisi): Grup da zordu. "Aman tanrım" diyorduk içimizden. İskoçya ve Hollanda vardı -- ki Terry standart bir grup olarak görüyordu.

Anderton: İdmanlardan birinde yardımcı antrenör Don Howe birden şöyle sordu: "Neyin parçası olduğunuzu biliyor musunuz? Nasıl bir fırsata sahip olduğunuzun farkında mısınız?" Bu bizi düşündürmeye başladı.


İngiltere ziyan etmeye başlıyor... 

A Grubu: İngiltere 1-1 İsviçre (Shearer, 23; Kubilay Türkyılmaz, 83 pen.)






Seaman: Wembley'ye gelirken, stadın etrafında atlı polisleri gördüğümü hatırlıyorum. 

Anderton: Açılış töreninin hepsini göremedik ama devam ettiğini biliyorduk. Tamamen farklı bir his. Daha önce tecrübe etmediğim ruh halleri. 

Seaman: Turnuva başlarken çok büyük baskı vardı.

Vega: Wembley gibi tarihî bir statta oynamak çok özel bir şey. Büyük baskı var tabii, ama İngiltere'nin üstünde daha büyük baskı vardı. 

Sheringham: Bana hâlâ inanılmaz bir ortam gibi geliyor: Kendi ülkende, Wembley'de, tüm taraftarlar arkanda.

Vega: İnsanlar o küçük ülkenin takımının kolay lokma olduğunu düşünüyor olabilirdi. Bizimse başka fikirlerimiz vardı.

Anderton: Maça gerçekten harika başladık.

Sheringham: Bir yarım pozisyon yakalamıştık, ve malum, yarım pozisyonlarda Al'den iyisi yoktur. 

Seaman: Aniden Alan vurdu, 1-0

Anderton: Harika bir gol. 

Howey: Al boştaydı ve koşuyordu.

Davies: Klasik bir Terry Venables yönetimi örneği; başarı gelmeden önce sırtı sıvazlama. 

Vega: Shearer en iyi dönemlerini yaşıyordu, İngiltere'nin en iyi santrforuydu. Ona karşı oynaması zordu. O ve Sheringham iyi anlaşıyordu. 

Sheringham: Bunun üstünde o kadar çalışmamıza gerek yoktu. Al zeki bir oyuncu, komple bir santrfor, bizim ana golcümüzdü. Olay onun etrafında hareket etmek, onun yolundan çekilmek ve ona gol hazırlamakla ilgiliydi. 

Vega: Marco Grassi devreden önce golü bulabilirdi. Direkten döndü.

Anderton: İkinci yarı başladı, zemin kötüydü, hava aşırı sıcak, birkaç kötü pas, taraftarlar panikliyor. Endişelenmiştik. Gerginlik vardı. 

Vega: Biz hâlâ bir şeyler deniyorduk, uğraşıyorduk. Aslında oyunumuzla İngiltere'yi şaşırttık.

Seaman: Büyük baskı vardı ve bence bu, performansımıza yansıdı.

Vega: Kendi evlerinde, ilk maçta rakip ufak İsviçre... ve işler beklenmedik yönde ilerliyor.

Anderton: Bize karşı sanki final maçına çıkmış gibilerdi -- bozgunculuk yapıyorlardı. Böyle şeyler uluslararası turnuvalarda sık olur. Sadece bunun bizim başımıza gelmesini beklemiyorduk.

Vega: Bence o gün İngiltere vasatı aşamadı. Biz de zorluyorduk. 

Anderton: Top, Stuart Pearce'ın eline çarptı. Muhtemelen penaltıydı. 

Vega: Türkyılmaz golü attı, harika bir andı.

Anderton: Her şey boka sardı. Bizi yenebilirlerdi.

Vega: İngiltere bir rezilliğe yakındı. Son dakikalarda maçı alabilirdik. 

Anderton: Maç bittikten sonra "Oynadığım en kötü maçtı" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Pazar günü gidip ailemizi görmemize izin verildi ama otele döndükten sonra odada oturmuş "Ne oldu öyle? Şimdi kim yedeğe çekilecek?" diye aklımdan geçiriyordum.

Seaman: İlk maç için anlaşılabilir ama bu, İskoçya'yı baskı altına soktu.

Anderton: Bir toplantı yaptık ve Terry oyuncuların arkasında durdu.

Venables, takıma: "Böyle şeyler olur, soğukkanlılığımızı yitirdik. Mental açıdan biraz daha güçlü olmalıydık ama şimdi unutun bunları. Bu bir turnuva. Mesele her maçı 3-0 veya 4-0 kazanmak değil. Performansımıza, basına ya da başka bir şeye kapılmayız. Birbirine bağlı bir takımız ve bundan güç alıyoruz. Etrafıma bakınca, çıkıp kupayı kazanması gereken bir takım görüyorum."


Konuklar geldi, parti başlasın


A Grubu: Hollanda-İskoçya: 0-0

B Grubu: İspanya-Bulgaristan: 1-1 (Alfonso, 74; Stoichkov, 65); Romanya-Fransa: 0-1 (Dugarry, 25)

C Grubu: Almanya-Çek Cumhuriyeti: 2-0 (Ziege, 26 ve Möller 32); İtalya-Rusya: 2-1 (Casiraghi, 5 ve 52; Tsymbalar 21)

D Grubu: Danimarka-Portekiz: 1-1 (Laudrup, 22; Sa Pinto, 53); Türkiye-Hırvatistan: 0-1 (Vlaovic, 86)





Igor Stimac (Hırvat stoper): Biz bir nesil olarak, Hırvatistan'da devam eden savaş yüzünden çok zor zamanlardan geçerek yetiştik. Bağımsız bir ülke olarak tanınmayı bekliyorduk, bu yüzden dört yıl boyunca turnuvalara katılamadık. Euro 96 bizim için, gururlu ulusumuz ve uzun zamandır acı çeken halkımız için çok önemliydi. 

Vladimir Smicer (Çek orta saha oyuncusu): Çekoslovakya ikiye ayrıldıktan sonra ilk kez milletimizi temsil ediyorduk. Yani biraz baskı altında hissediyorduk.

Oliver Bierhoff (Alman santrfor): Futbolun beşiği olan bir ülkede turnuva oynamak çok özel bir şeydi. Statlar, coşku, gösterilen rağbet. Hepsi bizi çok etkiliyordu. 

Vega: Stadyuma girdiğiniz anda bunu hissedebiliyordunuz. O günlerde duşa girdiğimizde, takım hâlinde o şarkıyı, "It's coming home"u söylemeye başlıyorduk. 

Alfonso Perez (İspanyol santrfor): İnanılmazdı.

Jordi Cruyff (Hollandalı orta saha oyuncusu): Arsenal'de oynayan Dennis Bergkamp ile aynı odada kalıyordum. Beni İngiliz futbolu konusunda heyecanlandırıyordu. 

Christian Ziege (Alman sol bek): Almanya her zaman kupayı kazanma baskısını üzerinde hisseder. 

Steffen Freund (Alman orta saha oyuncusu): Kendimizi favori olarak görmüyorduk ama herhangi bir takımın bizi yenmesinin de çok zor olduğunu biliyorduk. Berti Vogts, medyada bazı olumsuz manşet ve yorumlara sebep olan Lothar Matthaus'u kadroya almamıştı. Ama benim ilk uluslararası turnuvamdı. Heyecanlıydım. 

Smicer: Kendi kendimize "Sakın çok kötü bir şey yapma" diyorduk, çünkü iki favorinin bulunduğu çok zor bir gruptaydık. Bir ölüm grubu. Yani biz gruptaki en iddiasız takımdık ve tecrübesizdik. Üç maçı da kaybedebiliriz gibi hissediyorduk. 

Stimac: İngiltere'ye turnuvayı kazanmaya gidiyorduk. Harika oyuncularımız vardı ve --Davor Suker, Zvonimir Boban, Robert Prosinecki-- en iyi oyunculara karşı mücadele edebilirdik.

Davies: İngiltere-İsviçre maçının ertesi günü Danimarka-Portekiz maçını anlattım -- pek iyi bir maç değildi. Sonra Newcastle'a gidip Fransa'nın Romanya'yı yenişini izledim. Romanya kazanmalıydı. Harika sezonlar geçirmelerine rağmen Eric Cantona ve David Ginola kadroya alınmamıştı. 

Fransa-Romanya maçının oynandığı St. James's Park'tan bir pankart: "Cantona yok, Ginola yok, destek de yok"

Marcel Desailly (Fransa stoperi): Bizim gibi yeniden yapılanan ve tecrübe kazanmakta olan bir ekip için yeni bir maceraydı. 94'teki Dünya Kupası'nı kaçırmıştık. Hocamız Aime Jacquet, Ginola ve Cantona'yı dışarda bırakmak gibi zor kararlar vermek durumunda kalmıştı ama bu aynı zamanda Zidane için işleri kolaylaştırmıştı. Geleceği düşünme zamanıydı. 

Smicer: İyi bir hazırlık süreci geçirmiştik ve Almanya'ya karşı bir şansımızın olabileceğini düşünüyorduk. Patrik Berger gibi Bundesliga'da oynayan 3-4 oyuncumuz vardı. Turnuvanın henüz ilk maçı olduğu için Almanya yavaş bir başlangıç yapabilirdi. Favori olmayan takımların her zaman şansı vardır. 

Bierhoff: Sahaya koşarak çıktık.

Smicer: İlk yarım saatte iki gol yedik.

Ziege: Erken bir gol attım ve ritm bulduk. 

Smicer: Hiçbir şey yapamadık ve maçın ardından iyi hissetmiyorduk.

Stimac: İlk maç ne zoruydu. Türkiye ile oynaması pek hoş değildi, çok serttiler. Sabrın önemli olduğunu biliyorduk. Goran Vlaovic'in 85. dakikada harika bir kontra atak sonucunda bulduğu gol, baskıyı azalttı. Türkiye'yi yenmek, son Avrupa şampiyonu Danimarka'yla oynayacağımız maç için bize özgüven kazandırdı. 


Yüzyılların rekabeti, 90 saniyelik değişim 

A Grubu: İskoçya-İngiltere: 0-2 (Shearer, 53 ve Gascoigne, 79)

Independent'ın maç raporu. 





Anderton: Ortam gergindi -- ama aynı zamanda heyecan vericiydi de, çünkü rakip İskoçya'ydı. 

Seaman: Uzun yıllardır ilk kez onlarla oynayacaktık.

Sheringham: Tüm mesele gereken sonucu almakla ilgiliydi -- dahası, onlar komşu ülkelerden biriydi. 

Howey: Güzel bir gündü, taraftarlar gerçekten duygusal olarak da olaya dahil olmuşlardı.

Anderton: Daha çok bir Premier Lig maçı gibi geçeceğini biliyorsunuz ama biraz daha uluslararası bir maç gibi olsa bize daha çok uyardı. Kağıt üstünde onlardan daha iyi takımız ve 10 maç yapsak 9'unu alırız. Önceki haftanın kanıtladığı gibi, her zaman öyle olmuyor.

Seaman: Başka bir gergin ilk yarı daha.

Anderton: Onlar çok iyi oynadı. Bizse iyi değildik.

Seaman: Shearer yine golünü attı, golleri yağmur gibi geliyordu. 

Anderton: Hâlâ, Jamie Redknapp gibi kaliteli oyuncularımızı oyuna dahil etmeye çalışıyorduk. 

Davies: Gordon Durie ile skoru eşitlemek için bir şans yakaladı İskoçlar. Bu, İngiltere için gerçek bir sınav olurdu.

Anderton: Bu bir uyarıydı. 

Seaman: Durie geldi ve Tony Adams bariz bir penaltıya sebep oldu. 

Anderton: İçimden "Deja vu, yine bir penaltı" demiştim.

Sheringham: Yine 1-1 olacaktı, tıpkı İsviçre maçındaki gibi.

Anderton: "Yine hırpalanacağız" diye aklımdan geçiriyordum.

Sheringham: Gergindik.

Seaman: Eğer 1-1 olursa baskı altına girecektik, çünkü Hollanda ile oynamadan önce, iki maç sonunda 2 puanda kalacaktık. 

Howey: Büyük bir andı -- Gary McAllister öne çıktı, iyi penaltıcıydı.

Seaman: Penaltılar için ufak bir teorim vardı, buna özel tekniğim derdim. Her şey, oyuncunun koşma şekline göre belirlenirdi. İyi penaltıcılar attıkları yönü değiştirdiği için videolara bakmazdım. Ama neredeyse gördüğünüz her penaltı atıcısı, topa vururken başlarını öne eğer. O zaman teorimi kullanırdım işte. 

Davies: Top harekete geçti. 

Seaman: Doğru tahmin ettim, ama Gary çok sert vurduğundan uzanmakta geç kaldım. Öyle olunca yalnızca dirseğimi çıkarabildim. Neyse ki sekip direğin üstünden dışarıya gitti. 

Howey: Kenarda deli gibi seviniyorduk ama hâlâ kullanacakları bir korner vardı. 

Seaman: Kornerde topu yakaladım ve bizimkilerden birine doğru attım. 

Howey: Her şey bir dakika içerisinde oldu. 

Sheringham: Seaman uzun vurmuştu, kontrol ettim, Darren Anderton'a hazırladım. Oldukça güzel bir hareketti; yumuşak, akıcı bir hareketti.

Anderton: Top bana geldi. Gazza'nın koşusunu gördüm.

Sheringham: Darren, Gazza'nın yoluna güzel, havada süzülen kısa bir pas attı.

Anderton: Geldiğini görebilirdiniz. Colin Hendry geliyordu ve siz de içinizden "Hadi o zaman, şöyle hafifçe vur" diyordunuz.

Sheringham: Aynı akıcı biçimde yukarı doğru dokundu. 

Anderton: Yaptı.

Sheringham: Çok güzel vurdu.

Anderton: Mükemmeldi. Turnuvanın en iyi golüydü.

Howey: Kesinlikle manyakçaydı.

Anderton: O pozisyonda başka birinin böyle bireysel deha üretmesini istemezsiniz. Ve tabii Rangers'taki takım arkadaşlarına karşı oynuyor olması. Ayrıca o kutlama. 

Howey: İkonik bir kutlama olmuştu -- dişçi koltuğu olayı.

Sheringham: Elbette önceden ayarlanmıştı. Yapacağını biliyorduk.

Howey: Tüm gazetecilere karşı yapılan bir şeydi.

Seaman: Tam bir sihirdi. Ama ona kaç kere söyledim, bunu maçın sonlarına doğru yapsa kariyerim için daha iyi olurdu. Taraftarlar kurtarışıma reaksiyon gösterebilirdi! Tüm ilgiyi benden çaldı! Dürüst olmak gerekirse, maç ve turnuva için gerçek dönüm noktası o andı. 







Anderton: Golün ardından her şey değişti: Hissiyat, atmosfer; omuzlardaki yük hafifledi. Tüm kalabalığa "Evet, sizinleyiz" dedirtecek kadar şans miktarına muhtaçsın. O anda yaşanan tam olarak buydu.

Seaman: Bundan sonra her şey değişti.

Davies: İşte orada bu, ulusal bir hadise hâline geldi. 

Anderton: Maçın ardından taraftarlar stattan ayrılmadı ve hep bir ağızdan 'Football's coming home'u söylemeye başladı; bundan zevk alıyorlardı. Bunu hiç unutmayacağım. Yanımızdalardı. Bunu hissedebiliyordunuz.

Davies: Atmosfer tamamen değişmişti.

Howey: Turnuvada yükseklere çıkmak için gerekenlere sahip olduğumuzu biliyorduk ama bu her şeyin birleşimiydi. O anda başlayıvermişti.


Eski düşmanın ardından yeni ruh hâli


A Grubu: İsviçre 0-2 Hollanda (Cruyff, 66; Bergkamp 79)

B Grubu: Bulgaristan 1-0 Romanya (Stoichkov, 3); Fransa 1-1 İspanya (Djorkaeff, 48; Caminero 85)

C Grubu: Çek Cummhuriyeti 2-1 İtalya (Nedvec, 5; Bejbl, 35 -- Chiesa, 18) Rusya 0-3 Almanya (Sammer, 56; Klinsmann, 77 ve 90) 

D Grubu: Portekiz 1-0 Türkiye (Couto, 66); Hırvatistan 3-0 Danimarka (Suker, 54 ve 90; Boban, 81)







Anderton: O yazla ilgili en iyi şey, açık şekilde kadro ve o dönemde sahip olduğumuz oyuncu kalitesiydi -- farklı seviyeden adamlar. Sahada farklı kişiler size bağırıp-çağırabilirdi ama, bizim için mesele, en iyi sonucu elde etmekti.

Howey: Daha iyi bir oyuncu grubunuz olamazdı. Bunu benim durumumda görebilirsiniz. Terry Venables bana İskoçya maçına hazırlanmamı söyledi, ama ben yok yere bilek bağlayımı yırttım. Teselli edilemez durumdaydım ama Terry bana "Üzülme, aşağı gel ve bunun bir parçası ol" dedi. Ailemle konuştum ve "Sonuçta hayatta bir kere oluyor bu" diye düşündüm. Bu, dahil olduğum, aynı zamanda da dahil olmadığım anlamına geliyor; bu yüzden her şeyi iki taraftan da görebiliyordum. 

Seaman: Terry'nin hocamız olması iyi hissettiriyordu. Size o güveni aşılayacaktır. Oyuncu yönetimi konusunda harikaydı. Gazza'da bile bunu becermiş olmalı!

Howey: Gazza oturmuyordu, hiç dinlenmiyordu. Tam bir başbelasıydı. Boş bir evde ortalığı birbirine katabilirdi. 7/24 bu moddaydı. Sabah 5'te kalkar, dalaşmak için milletin kalkmasını beklerdi. Sürekli bir kırıp-dökme kafasındaydı. 

Seaman: Ona göz-kulak olmak için bir listemiz vardı. Terry bana "Gazza iyice coşuyor, onu balığa götür" derdi. 

Howey: Nasıl yaptı bilmiyoruz ama, idmana gittiğimizde bir şekilde oyuncuların odasına girip oraları birbirine katmış. 

Seaman: Ona farklı davranmak zorundaydık, ama sahada tam bir dâhiydi. Sahada olmayı seviyordu. O saçma enerjiyi boşalttığı yer orasıydı.

Howey: Slough'daki Burnham Beeches'ta durduk ve masa tenisi oynayıp film izledik. Herkesin kendi çapında ilgilendiği şeyler vard, herkes bir şeyler yapıyordu. Kendi aralarında eğleniyorlardı, birbirleriyle dalga geçiyorlardı filan. 

Anderton: Büyük bir odada bir araya gelir, projeksiyondan maçları izlerdik. Teddy ve Al küçük bir kitaba bakıyordu. Herkes pillerini dolduruyordu.

Sheringham: Evet, can sıkıntısını gidermek için biraz uğraştık. 

Anderton: Kesinlikle ne olup bittiğini not alıyorduk -- ve kimin iyi oynadığını. 

Cruyff: Barcelona'dan ayrılırken Euro 96 benim için iyi bir fırsattı. İsviçre'ye karşı iyi oynadık ve gol attım. 

Smicer: İkinci maçta İtalya muhtemelen bizi biraz küçümsedi. Hocaları Arrigo Sacchi, Rusya maçının kadrosundan 7 kişiyi değiştirmişti, ki o maçta çok iyilerdi.

Sacchi, otobiyografisinden: 94 Dünya Kupası'nı düşünüyordum -- finalde tamamen tükenmiştik. Bir hata yaptım.

Smicer: Bazı şeyler bizim için yolunda gitti. Luigi Apolloni, 27. dakikada kırmızı kart gördü ve beş dakika sonra Pavel Nedved ilk golü buldu. Bunlar özgüven sağlıyor. Aynı zamanda, kaybedersek eleneceğimizin farkındaydık. Radek Bejbl galibiyeti garantileyen golü attı. Turnuvanın gidişatı bizim için orada değişti.

Davies: Benim için turnuvanın en güzel anlarından biri Davor Suker'in Danimarka'ya karşı attığı goldü. 

Stimac: İkinci maçımızdan daha fazla zevk alacağımızın farkındaydık --  Danimarka, Türkiye kadar sert bir takım değildi. Hücum futbolu oynuyorlardı ve açık bir maç oldu. 

Davies: Boban'ın golünden önce Suker penaltıdan bir gol attı. Danimarka gol ararken Peter Schmeichel öne çıktı ve Suker onu 35 metreden avlamaya çalıştı. Peter bunu kurtardı ama sonrakini beceremedi.

Stimac: Davor'un bunu halledeceğini biliyorduk.

Davies: Schmeichel'ın yine öne çıkmasıyla Suker bu kez doğru ayarlamayla topu üstünden yolladı. 

Stimac: Özel şeyler yaratabilen bir oyuncuydu. 

Davies: Harika bir andı. Ama Peter için değil.


İngiltere ne yapabileceğini biliyor


A Grubu: İngiltere 4-1 Hollanda (Shearer, 23 pen. ve 57; Sheringham, 51 ve 62 -- Kluivert, 78)

Independent'ın maç raporu. 






Seaman: Otelden Wembley'ye her gidişimizde insanlar otobüs geçerken yolun etrafına dizilir ve ellerindeki bayraklarla tezahürat ederlerdi.

Anderton: O zamana dek veya ondan sonra görmediğim bir şeydi -- sihirliydi.

Seaman: Arabalarıyla bizi takip ederken pencereden çıkıp bayraklarını sallıyorlardı.

Anderton: Wembley'den beş dakika uzakta kalırken, Al milleti havaya sokmak için o şarkıyı açardı: 'Three Lions.' Millet bayılıyordu. Stada giden yolun keyfini çıkarıyorduk. 

Howey: Soyunma odasında otururken etrafıma bakar ve "İyi oyuncu. O da iyi adam. Yanındaki de" derdim kendi kendime. Kadroda tek bir zayıf halka yoktu.

Anderton: Hollanda maçına giderken hepimiz beraberliğin gruptan çıkmak için yeteceğini biliyorduk ama zihnen çok farklı durumdaydık. "Çıkıp oynayalım, dişe diş." Kağıt üstünde grubun en zor maçıydı. Öyle geçmedi ama. 

Seaman: İki sene öncesinde hazırlık maçları için bir araya geldiğimizde Terry bize Hollanda'nın videolarını izletmişti çünkü onların çıkmamız gereken seviyede olduğunu biliyordu.

Anderton: Hollanda her zaman iyi bir takımdı, 94'teki Dünya Kupası'nda gitmemizi engellemişlerdi. Birçok oyuncu o takımda da mevcuttu. Bu, onlar için büyük avantajdı.

Seaman: Hollanda iyi bir takımdı. 

Anderton: Takım içi kavgalar hakkında dedikodular duyuyorduk. Soyunma odasında bunun lafı geçmişti. "Bakalım nasıl adamlarmış, hadi onlara odaklanalım."

Cruyff: Zor bir dönem geçiriyorduk, takım içinde sorunlar vardı.

De Boer: Biz Ajax'ta yetiştik ve birçok oyuncu sonraki adımları, gelecekleri hakkında düşünüyordu. Ajax onları tutmak istiyordu ve uygulamak istedikleri bir maaş derecelendirmesi vardı, A-B-C şeklinde. Bazıları A olacaklarını düşünüyordu ama nihayetinde B oldular.

Cruyff: Tam bir takım değildik. Bireysel olarak çok iyiydik ama saha dışı sorunlar bizi etkiliyordu.

Anderton: İsviçre maçının tam tersiydi. Doğru gidebilecek her şey yolunda ilerledi. İskoçya maçı kaynaklı inanç kendisini belli ediyordu.

De Boer: Bir turnuvaya gidiyorsanız, bunu grup olarak yaparsınız. Oraya giderken herkes odaklanmış olmalı. İyi performans gösteremedik. 

Anderton: İlk yarıda açık bir oyun vardı, özellikle de penaltıdan sonra.

Seaman: Yine Alan.

Anderton: Defansif açıdan zorlandığımı hatırlıyorum.

Seaman: Skor 1-0'ken Dennis Bergkamp ile karşı karşıya kaldığım bir pozisyon yaşandı. Dennis bomboştu ve soluma yatarak topu çıkardım. Turnuva bitip de Arsenal'e döndüğümüzde ona bu pozisyonu hatırlattım.

Anderton: Ben ve McManaman kanat oyuncuları olsak da, bu sistemde daha bir bek gibi oynuyorduk. İkimiz de gayet fittik, sorunsuz şekilde sahayı kat edebiliyorduk. Savunma yapmaktan ve hücumcuların bize karşı birebir oynamasından pek hoşlanmıyorduk ama fikir, takım olarak niteliklerimizi kullanarak topa daha fazla hakim olmaktı -- bu da tabii hücuma dönük olaraktı. İşte Terry'nin taktik zekası burada ortaya çıktı.

Seaman: Birkaç pozisyonda bana iş düştü ama şöyle izlediğimi hatırlıyorum: "Aman tanrım, ilk gol." "Aman tanrım, iki oldu."  

Sheringham: İkinci golü kafayla attım. Sadece yaratmakla kalmayıp, gol de atmaktan mutluydum. 

De Boer: Geri dönmeyi beceremedik. O zaman diliminde bu oyuncu grubunda birlik ve inanç yoktu. 

Anderton: İkinci golü bulduğumuzda, İngiltere benim hatırladığım en iyi oyununu oynuyordu. Birlikte müthiş şeyler yapıyorduk. 

Howey: Gazza dripling hâlindeydi ve top Teddy'ye geldi.

Davies: Muhteşem bir şaşırtmacalı pastı. 

Sheringham: Tam vaktinde gelen bir pas. Birisi daha uygun pozisyondaysa ben hep bu şekilde oynarım. Eğer şutu hissederseniz, rakibinizi geçin ve topu birisine verin -- golü atmalılar. Yani ihtimal artıyor ve topu Alan Shearer'a veriyor olduğum gerçeği... 

Seaman: ..."aman tanrım, üç oldu"...

Anderton: O gol, Terry Venables'ın iki yıldır üstünde çalıştığı her şeyi özetledi; bu tip bir performans, böyle bir paslaşma. Bu, onu çok heyecanlandırmıştı. O gol, takımın ne kadar iyi olabileceğini ve o zaman ne kadar iyi olduğunu gösteriyordu. 

Davies: Kesinlikle harikaydı. 

Cruyff: Bu tip maçlarda her oyuncunun deposu biraz daha dolu olmalı. O enerji yoktu. Olmuyordu. 

Anderton: Bir şutumu kaleci kurtarmıştı.

Sheringham: O şutu takip ettim ve...

Seaman: ...aman tanrım, dört oldu. 

De Boer: O maçta İngiliz hücumcular muazzam iş çıkardı -- kaleye gelen her şut gol olmuştu.

Seaman: Harika bir futbol vardı, benim için de izlemesi harikaydı!

Anderton: O yarım saatte hissettiklerimi, o anlardaki enerjiyi hiç unutmayacağım. O hâlde tüm gün koşabilir ama yine de yanlış bir hareket yapamazdınız. 

Seaman: Dennis'te hâlâ biraz iş var. 

Sheringham: Kluivert'ın golü İskoçya'yı eledi. 

Cruyff: Bazı anlarda şanssızdık ama 4-1 kaybettiğinizde çok fazla konuşacak bir şey yoktur. Bizi ezdiler.

Davies: Bir İngiltere takımından gördüğüm en iyi performanstı. Hollanda pek iyi oynamadı ama bunun sebebi iyi oynamalarına izin verilmemesiydi. 

Howey: Hissiyat şu şekildeydi: "Sırada kim var? Bırakın gelsin." İnanılmazdı.



Peri masalı sona erdi


A Grubu: İskoçya 1-0 İsviçre (McCoist, 36)

B Grubu: Fransa 3-1 Bulgaristan (Blanc, 21; Penev k.k. 63; Loko 90 -- Stoichkov, 69)

C Grubu: İtalya 0-0 Almanya, Rusya 3-3 Çek Cumhuriyeti (Mostovoi, 49; Tetradze, 54; Beschastnykh, 85 -- Suchoparek, 5; Kuka, 19; Smicer, 88) 

D Grubu: Hırvatistan 0-3 Portekiz (Figo, 4; Joao Pinto, 33; Domingos, 82); Türkiye 0-3 Danimarka (Laudrup, 50-84; Nielsen, 69)


Bir şekilde, tüm gruplarda iş son maça kaldı ancak Hırvatistan'ın zaten turu garantilemiş olması, Portekiz'in 3-0'lık kolay bir galibiyetle grubu Danimarka'nın üstünde bitirmesini sağladı.

İskoçya'nın İsviçre'ye karşı aldığı galibiyet, moral vermekten biraz daha fazlasını yapabilmişti sadece. Patrick Kluivert'ın İngiltere'ye attığı gol, İskoçlara karşı averaj üstünlüğünü sağladığı için, o maça ait bir teselliden fazlası olmuştu. 

İspanya, Fransa ile birlikte gruptan çıkmak için Romanya önünde 84. dakikadaki Amor'un golünü beklemişti.

Ancak C Grubu tüm o drama ve daha fazlasını bir araya getirdi. Çek Cumhuriyeti'nin İtalya'yı yenmesiyle iki takımın da puanları eşitlenmişti ve Sacchi'nin ekibinin galibiyetten fazlasına ihtiyacı vardı. Çeklerin İtalya ile eşit kalması gerekiyordu. O akşam o kadar basit geçmedi. 





Smicer: İtalya maçından sonra nihayet kendimize inanmaya başlamıştık. Çoktan kendi turnuvamızın şampiyonu gibi hissediyorduk ama tur atlama şansımızın bulunduğunu da biliyorduk. Rusya iki maçını da kaybetmişti ve soyunma odasının karışık olduğunu duyuyorduk. Almanya'nın İtalya'ya yenilmeyeceğine güvendik.

Bierhoff: Grubu lider olarak kapatmamız zor görünmüyordu.

Smicer: Rusya'yla oynadığımız maç, turnuvanın en çılgın maçlarından biriydi. 

Sacchi: Destansı bir karşılaşmaydı... Almanya tur atlamıştı. Biz kazanmak zorundaydık. Başka türlü olmuyordu.

Smicer: Devreyi 2-0 önde kapattık, oyun kontrolümüzdeydi ve muhtemelen Old Trafford'dan gelecek habere odaklanmıştık.

Bierholf'tan Sacchi'ye, devre arasında: Vay be, acayip oynuyorsunuz.

Sacchi: Domine ettik.

Smicer: Kenardakiler İtalya'nın penaltı kazandığını duydu. 

Sacchi: Pierluigi Casiraghi, Matthias Sammer'e pres yaptı ve sonra düşürüldü.

Smicer: Zola kaçırdı...

Sacchi: Yeteri kadar odaklanmadı. Köpke'nin soluna giden zayıf bir vuruş oldu. Zorlanmadan topu tuttu.

Smicer: İkinci devrede oyuna odaklanamıyorduk. Beraberlik bize yetmesine rağmen 2-0 öndeydik ve işin bittiğini düşünüyorduk. Ama bitmemişti! Rusya kararlı ve güçlüydü. Üç gol buldular. Bestchastnykh'in attığı sonuncusu, beş dakika kala gelmişti. Tam bir felaketti. 

Sacchi: İnanılmaz ataklar yapıyorduk...

Smicer: Yapacak bir şeyimiz yoktu. Kaybedersek eleniyorduk ve Almanya berabere durumdaydı; ama son düdük gelmeden iki dakika önce Rusya bir hata yaptı...

Sacchi: Köpke inanılmaz bir maç geçiriyordu.

Smicer: ...Lubos Kubik topu bana attı, ceza sahasının köşesindeydim. Yüksekten gelen bir toptu, sekiyordu. Vurdum. Bir köşe seçmedim, sadece vurdum. Kalecinin bacakları arasına doğru gitti ve topu tam olarak göremedi. Gol.

Sacchi: Skor değişmedi. 0-0.

Smicer: Çok mutluydum. Milli takımdaki ilk golümdü ve bu golle çeyrek finale çıkıyorduk. Benim için çok özeldi. Şimdi Anfield'a çıkacaktık.

Bierhoff: İtalya üçüncü olabildi.

İtalyan basını: "Utanç verici."

Sacchi, basın toplantısında: "Neden? Dünyanın sonu değil bu. İyi oynadık."

Smicer: Preston'daki kampımızda sabahın dördüne dek içerek harika bir kutlama yaptık. Şampiyon olmuş gibi hissediyorduk. Portekiz'i düşünmüyorduk. Umrumuzda bile değildi. Tur atlamıştık. Bu bizim için rüya gibiydi ve eğer gruptan çıkabildiysek her şey mümkün şeklinde düşünüyorduk.


Büyük maç, daha büyük kefaret


Çeyrek Final: İspanya 0-0 Almanya (Penaltılarla 2-4)

Independent'ın maç raporu. 







Anderton: Artık eleme turlarına geçtiğimiz için gerginlik çok daha farklıydı. 

Sheringham: Penaltılara kalma ihtimali, hazırlıkların büyük bölümünü oluşturmuştu.

Alfonso: Bizim de penaltılar açısından sıkıntılı bir geçmişimiz vardı ama özgüven sahibiydik.

Sheringham: Eğlenceli bir maçtı. Terry --düşünün, son maçı olabilirdi-- onların hocasını İspanya Ligi'nden iyi tanıyordu ve onun nasıl bir oyun ortaya koyacağını bildiğini düşünüyordu. Ama tersi çıktı -- üçlü defansla oynadılar.

Alfonso: Wembley'de, İngiltere'ye karşı önemli bir turnuva maçı oynamak harika bir senaryo.

Anderton: İspanya farklı bir seviyedeydi. Gerçekten iyi bir takımdı. İnsanlar bunu unutuyor. Sanırım turnuvada karşılaştığımız en iyi takımdı. Cidden iyi futbol oynadılar ve oyunda kalmakta zorlandığımız zamanlar oldu.

Alfonso: Harika bir maç oynadık ama biraz şanssızdık.

Anderton: Yüreklerin ağızlara geldiği anlar yaşandı.

Seaman: Bir golleri ofsayt sebebiyle iptal edildi ama aslında ofsayt değildi.

Davies: Julio Salinas'ın golü şüphesiz müthişti. Yan hakem bayrağı kaldırdı, orta hakem de ona uydu. 

Seaman: Aradan zaman geçtikten sonra bunu itiraf etmek kolay ama onu saymaları gerekti.

Alfonso: Eğer o gün VAR olsa, her şey farklı gelişirdi. Ama kaderimize böyle yazılmış. Bu tip anlar futbol tarihini şekillendiriyor.

Anderton: Gereken şansa sahip değillerdi. 

Sheringham: Akılların ve mücadelenin savaşı oluyordu. Tüm sahada, tüm gün. Penaltılara gitmesi kaçınılmazdı. 

Alfonso: Sonrası piyango. Penaltılara kalmadan kazanmak istemiştik.

Seaman: Hierro ilk penaltıyı gole çevirdi.

Alfonso: Seaman harika bir kaleciydi ve büyük bir kaleciydi. O varken kale daha küçük gibi geliyordu. 

Sheringham: Stuart Pearce'ın penaltı atma ihtimali, hazırlıkların büyük bir kısmını oluşturuyordu. 

Seaman: Kalenin yakınında, konsantre olmuş şekilde beklerken Stuart'ın üçüncü penaltı için gelişini gördüm. "Neden 'evet' dedi ki?" diye düşündüm.

Anderton: İtalya 90 zamanında henüz ufaktım ve Stuart ile Chris Waddle'ın penaltılarını kaçırması çok üzmüştü. Şimdi sahada bulunup penaltı kullanacak olmak tam bir sinir harbiydi. Onun nasıl hissettiğini Tanrı bilir.

Howey: O penaltıyı kaçırmanın kendisine ve ülkesine ne kadar acı verdiğini biliyordu. Yani bu işe kalkışacak kadar taşaklı olmak...

Seaman: Normalde penaltıcılardan biriydi ve orada öne çıkmasa, takımı yarı yolda bıraktığını hissederdi -- İtalya 90'ı boşverin. Topa doğru gelirken hiç kimsenin penaltıyı gole çevirmesini bu kadar çok istememiştim.

Anderton: En çok onun penaltısını gole çevirmesini istemiştik.

Davies: İyi vuruştu.

Sheringham: Attı.

Howey: "Vay be" demiştik. Çok büyük gerginlik vardı.

Davies: Sonradan kitabında, gole çok fazla reaksiyon gösterdiğimi yazdı!

Seaman: Stuart tam önümdeydi. Şöyle bir durdu ve sonra "Hadi!" diye bağırdı. Doğrudan bana bakıyor ve bağırıyordu! Ben de şöyle düşündüm: "Bundan daha iyisini yapmalıyım. Onu yüzüstü bırakmak olmaz."

Sheringham: Beşinci penaltıya gerek kalmadı.

Seaman: Yerden ya da havadan, iki elle kurtaracağınızı öngören teorimi uyguladım. İki elle birden yapılan kurtarışı nadiren görürsünüz. Nadal'ın penaltısında tam olarak bunu yaptım. 

Alfonso: Çok iyi bir takıma karşı oynadık, ama daha fazlasını hak etmiştik. 


Finişe doğru


Çeyrek Final: Fransa 0-0 Hollanda (Penaltılarla 5-4)

Çeyrek Final: Almanya 2-1 Hırvatistan (Klinsmann, 20 pen.; Sammer, 59 -- Suker, 51)

Çeyrek Final: Çek Cumhuriyeti 1-0 Portekiz (Poborsky, 53)

Yarı Final: Fransa 0-0 Çek Cumhuriyeti (Penaltılarla 5-6)







Smicer: Hiçbir maça favori olarak çıkmayacağımızı biliyorduk ama kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Kimse bize dikkat kesilmiyordu, her şeyi yapabileceğimize dair özgüvenimiz vardı. Eliminasyon sistemi sonuçta, neden olmasın? 

Desailly: İnanmıştık ve bir iz bırakmaya kararlıydık.

Ziege: Bir saniyede her şeyi kaybedebilirsiniz.

De Boer: Hollandalılar ve penaltı ilişkisinin farkındaydık.

Desailly: Blanc'ın Hollanda'yı elememizi sağlayan penaltısını hâlâ hatırlıyorum. İnanılmazdı. bizim için büyük bir şeydi. 

Kuntz: Momentumu yakalamıştık ve ABD 94'dekinden daha ileri gittik. 

Freund: Hırvatistan maçı çok agresif geçmişti. İlk yarıda bizi fiziksel görünüşleri ve sertlikle yıldırmaya çalıştılar. 

Stimac: Bize karşı Almanya'yı destekleyen birçok "siyahlı adam" vardı. 

Ziege: Bize bu şekilde zarar vermeye çalıştılar -- ama bildiğiniz gibi, işe yaramadı. 

Freund: Baskıya dayanabilir ve öne geçebilirdik. Maalesef benim hatamla Suker golü buldu. Şansıma, Matthias Sammer takımımızdaydı -- turnuvanın en iyi oyuncusu. İşler zora girdiğinde her zaman ortaya çıkardı ve attığı golle 2-1'lik galibiyeti getirdi. 

Stimac: Ömrümde gördüğüm en kötü hakem yönetimiydi.

Smicer: Artık performansımız insanları şaşırtmıyordu ama Karel'in Portekiz'e karşı denediği şey herkeis şaşırttı. 

Davies: Poborsky'nin o aşırtması da turnuvanın akılda kalan anlarındandı

Smicer: Asla böyle bir bitiriş beklemezsiniz. Karel'le Slavia Prag'da birlikte oynamış, 1995-96 sezonunda Uefa Kupası'nda yarı final görmüştük. Yani neler yapabileceğini biliyordum, klas bir oyuncuydu. Formunun zirvesindeydi ama sessiz biriydi ve bu konular hakkında pek konuşmazdı. Bunu yapabilmesi beni çok şaşırtmadı ama yine de büyülenmiştim.

Desailly: Finale çıkabileceğimize inanıyorduk. Kendimize çok güveniyorduk.

Smicer: Maçları kontrol edecek ve tempoyu ayarlayacak kadar iyi olmadığımızı biliyorduk. Bizden daha iyi, futbol zekası daha yüksek takımlara karşı oynuyorduk. Yani dürüst olmak gerekirse, spektaküler bir oyun ortaya koymuyorduk. Sadece savunma yapıp, her şeyimizi sahaya koyup kontra atakla rakipleri vurmaya çalıştık.

Desailly: Çek Cumhuriyeti'ne karşı oynadığımız ayrı final maçı, çeyrek finalin tam tersiydi.

Smicer: Daha Fransa maçından bile önce, penaltılara kalmak istediğimizi söylüyorduk. Onları tek yenme şansımızın bu olduğunu biliyorduk. 4-5 oyuncumuz sakatlık veya ceza sebebiyle oynayamayacaktı ve karşımızda iki yıl sonra Dünya Kupası'nı kazanacak olan, Zidanelı, Djourkaeffli bir takım vardı. Penaltı geçmişimizin farkındaydık. Çekoslovakya 1976 yılında Avrupa Şampiyonası'nı Panenka ile kazanmıştı. Yani durum şuydu: "Pekala çocuklar, salakça bir şey yapmayın ve geride sağlam kalın."

Desailly: Hayal kırıklığı yaratan bir maçtı. 

Smicer: Fransa çok iyi oynamadı. Çok iyi oyuncularla oynadıklarını ve bizden üstün olduklarını biliyorlardı ama oyunu çözemediler. Çok fazla baskı altındalardı.

Desailly: Penaltılar acı vericiydi. Pedros atışını kaçırdı. Oluyor böyle şeyler.

Smicer: Biz hepsini attık.

Desailly: Turnuvadan önce Almanya ile bir hazırlık maçı yapmış ve onları yenmiştik. Bu hayal kırıklığı daha iyi olmamıza yardımcı oldu fakat yıkılmıştık.

Smicer: Sonradan diğer yarı finali izledik ve İngiltere'nin kazanmasını istedik. Onlarla finali Wembley'de oynamak harika olurdu. Bu hikaye için muhteşem bir son olurdu.


Biliyorum, geçmişte kaldı ama bakarsın yine olur 


Yarı final: Almanya-İngiltere: 1-1 (Penaltılarla 6-5) [Shearer, 3; Kuntz, 16]

Independent maç raporu.







Davies: Yarı finalin oynanacağı akşam, ünlü spiker Des Lynam anlatıcı için ayrılmış bölümü normalden daha erken bana bıraktı. Sebebi, stattakilerin "Three Lions" şarkısını söylemesiydi. Sözü onlara bıraktım. 

Howey: O heyecanı hissedebiliyordunuz.

Freund: Daha önce böyle bir atmosfere tanıklık etmemiştim.

Davies: Olağanüstüydü. Yine Almanya'ya karşı, yine Wembley'de... 1966'daki ortamı bilen birçok kişi oradaydı. Ben de onlardan biriydim. Atmosfer çok iyiydi.

Seaman: Maç öncesinde bazıları biraz ileri gitmişti.

Daily Mirror manşeti: ACHTUNG! TESLİM OL -- Fritz, senin için EURO 96 sona erdi. 

Southgate, maçtan önce: Katılmadığımız birçok şey yazıldı. Bazıları bir futbol maçından daha büyük bir şey muamelesi yapıyor.

Kuntz: Tarif edilemezdi, bizim neslimizin en büyük ânı -- öncelikle Wembley'de oynuyor olmak, ve de İngiltere'ye karşı oynamak.

Bierhoff: Almanların maça çok bilendiğini görüyorduk. Bu da bizim için başka bir itekleyici unsurdu.

Anderton: O noktada, hiçbir şüphe taşımadan, turnuvadaki en iyi takım olduğumuzu ve herkesi yenebileceğimizi düşünüyorduk.

Howey: Herkeste özgüven tavan yapmıştı. Şöyle bir bakınca, daha iyi takım olduğumuzu düşünüyorduk.

Anderton: O dönemde takım arkadaşım olan Jürgen Klinsmann, maçta oynamayacaktı. Her takımı etkileyecek bir eksikti bu.

Bierhoff: Turnuva boyunca büyük sakatlıklarla uğraştık. Öyle ki, ilave bir oyuncu çağırmamız için izin çıktı. Ama bu bizi takım olarak daha da yakınlaştırdı. 

Anderton: İnanmıştık. İnsanların bizimle ilgili en baştan beri şüphe ettiği her şeyi başarmıştık. Bir penaltı atışlarını bile. 

Sheringham: Ve harika bir başlangıcın iki dakika sonrasında Tony Adams'a faul yapıldı. 

Seaman: Yine Shearer.

Anderton: İlk golü attığımızda bile öyle aşırı heyecanlı değildik. Şöyle bakıyorduk: "Olması gereken de bu. Bir tane daha atabiliriz, sorun yok."

Sheringham: Çalışkanlıkları ve saldırganlıkları olumlu özelliklerindendi.

Anderton: O pozisyonda Kuntz şanslıydı.

Kuntz: Golü attım. Çılgınlık. Futbol rüyam gerçek olmuştu.

Anderton: Sonra "git-gel" oyununa döndü maç. Tabii tüm gün koşabilirsiniz böyle bir maçta. Christian Ziege'ye ara ara sorun çıkartmış olabilirim.

Sheringham: Kazanmak için çıktık, iyi futbol sergilemeye başladık, topu tuttuk.

Kuntz: Duygusal açıdan oynadığım en yoğun maçlardan biriydi.

Davies: Bana en çok zevk aldığım milli maçı sordukları zaman, sonuçtan bağımsız olarak bu maçı söylüyorum. 

Anderton: Daha maç devam ederken bile bir klasiğe dönüşeceğini, daima hatırlanacağını hissediyordunuz. 1982 Dünya Kupası'ndaki Fransa-Almanya ya da İtalya-Brezilya maçları gibi, özel bir karşılaşma. Çocukken arka bahçede kendi kendinize oynarken hayalini kurduğunuz türden bir maç. Büyüklüğü buradan geliyordu ve bunun bir parçası olmak inanılmazdı.

Davies: Görünüşe bakılırsa, yarı final aslında final gibiydi.

Freund: Sahadaki herkes için fiziksel ve mental olarak sınırların zorlandığı bir maçtı.

Howey: Birçok pozisyon yarattık ve sonra yine uzatmaya gidildi. 

Sheringham: Çok büyük bir gerginlik vardı ve sonra işin içine Altın Gol girince daha da büyüdü bu.

Anderton: Gol haricinde her şeyi yaptık. Bir topum direkten döndü. 

Seaman: Çok yakındı.

Sheringham: Kesme vurmaya çalıştı. 

Seaman: Yapabilecek fazla bir şeyim yoktu, garip bir şey olabileceğini varsaymazsak. 

Davies: Kuntz'un Altın Gol'ü iptal edildi. 

Seaman: Niye olduğundan emin değilim!

Anderton: Sonra Gazza bir şans yakaladı.

Sheringham: Al'a güzel bir top attım, o da voleyi çaktı.

Davies: Gascoigne'in kayışı hâlâ gözümün önünde, baş parmağıyla dokunsa yetecek.

Freund: Sadece iki metre uzağından geçti ve bir anlığına Almanya'ya dönen uçağa biniyormuşum gibi hissettim...

Anderton: Gazza'nın kramponlarının çivilerini değiştirmesi gerekiyordu.

Freund: Rahatlama!

Anderton: Izdırap.

Davies: Gazza tereddüt etti ancak kalecinin, kendisine doğru gelen topa hamle yapacağını düşündüğünü söyledi. Eğer roller değişse, Gascoigne topu ortalasa ve Shearer'a gelse, İngiltere finaldeydi.

Bierhoff: Almanya şanslıydı!

Anderton: Kazanmayı hak etmiştik.

Howey: Piyango -- yine. 









Bierhoff: İş penaltı atışlarına kaldığında kalite, psikoloji ve şansın bileşimine ihtiyacınız olur. Olayın güzelliği burada. 

Howey: Diğer her şey gibi çocuklar penaltılar için de çok çalıştı. Ama bu bambaşka bir şey. Bazıları bu durumdan hiç etkilenmiyor ama bazıları ise etki altında kalıyor.

Seaman: Penaltıların çoğu mükemmeldi. Köşeyi bildiklerime bile zar zor yetişebildim. Ve baskı altındaki bizim oyuncularımız, üst veya alt köşeleri buluyordu. 

Kuntz: Beşinci penaltıyı atmak istedim, çünkü İngiltere'nin bu kadar penaltıyı gole çevireceğini düşünmemiştim! Yanılmışım. 

Sheringham: Beşinci penaltı için öne çıktım ve kariyerimde en çok gerildiğim anlar oldu. Penaltı noktasına doğru yürüyüp topu koymuş ve şöyle düşünmüştüm: "Bunu gol yapmalısın, kaçırmanın imkanı yok." 

Bierhoff: Penaltılar ilerledikçe, her sırası gelenin üstündeki baskı daha da artıyordu. 

Sheringham: O anda aslında kendi kendime konuşuyordum: "Topu seçtiğin noktaya yolla ve kurtaramasın. Biraz sertçe vur ve golü at." Ve tam olarak da istediğim yere atabildim. Top filelere değdiğinde, aynı anda hem rahatlama, hem de coşku vardı. 

Seaman: 5-4 olmuştu ve şöyle düşünüyordum: "Şu anda çok büyük bir kahraman olma şansına sahibim."

Kuntz: Sinirlerimi kontrol altına almam ve başka bir duyguya kanalize etmem gerekiyordu ki bu da benim için öfkeydi. Kaçırırsam ertesi gün çocuklarımla dalga geçeceklerini düşündüm. Bu yüzden korkuyu bir kenara bırakıp odaklanabildim. 

Seaman: Harika bir penaltı daha. 

Davies: Gareth vuruşunu yapmak için yürümeye başladığında kendimi rahatsız hissettim. Southgate ve Ince arasındaki, 6 ve 7 numaralar üstünden dönen tartışmadan haberim yoktu. Yayında bundan bahsetmedim ama endişeliydim.

Ziege: Uymanız gereken tek kural, erkenden bir köşe seçmek ve kararı değiştirmemek veya bunun hakkında düşünmek. Öbür türlü, sorun var demektir. Bariz şekilde belli bir mentaliteye ve güçlü bir zihne ihtiyacınız var.

Howey: Gareth gergindi ama zaten tüm oyuncular gergindi. 

Davies: Kaleci vuruşu kurtardı ve benim ilk tepkim, ülkedeki herhangi birinin de verebileceği tepki oldu: "Ah, olamaz."

Seaman: Kazananı belirleyen penaltıyı Möller gole çevirdi. Finale gidemiyorduk.

Bierhoff: Almanya şanslıydı... ama kazanmayı hak etti. 

Anderton: Gareth perişan haldeydi, ama öyle iyi bir mentaliteye sahipti ki, üstünü başını yırtarak ağlamıyordu. Gayet dengeliydi, herkesin penaltı kaçırabileceğini biliyordu. Penaltı kaçırdı diye kimseyi suçlamayacak bir takımdı bu. Herkesin başına gelebilecek şeylerdi.

Howey: O penaltıyı kaçırsa da, harika bir turnuva geçirmişti. 

Bierhoff: Bence mental açıdan biraz daha güçlüydük.

Anderton: Maçı kaybedeceğimizi hiç düşünmedim. Tamamen böyle bakıyorduk. Yenildiğimize inanamadık. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. 

Seaman: Sahadan içeri girerken şöyle düşünüyordum: "Tanrım, elendik."

Anderton: Şöyle diyeyim: Ertesi sabah otelden ayrılacağız, ama maç sonrasında daha bavullarımız hazırlanmamış. Gerçeküstü bir şeydi o anda, birkaç damla gözyaşı aktı tabii.

Seaman: Sonra o "Şey, aslında iyi iş çıkardık" hissi.

Anderton: Otele geldiğimizde, elenmemize rağmen bizi alkışladılar. 

Davies: Tüm bu olan-bitenin arasında, Terry'nin de son maçı oldu çünkü onu kovdular.

Anderton: Bu, bana yaptıkları ve karakteri açısından, özellikle benim çok tuhaftı.  

Seaman: Çok farklı olabilirdi. 


Final günü için plan yok







Smicer: Wembley'ye gittiğimizde, ülkede neler olduğunu biliyorduk. Taraftarlar çıldırmıştı. Çok mutlulardı. Finalde olduğumuza ve futbolun en efsanevi stadında oynayacağımıza inanamıyorlardı. Herkes maça gitmek istiyordu.

Kuntz: Kariyerimin en büyük maçıydı.

Freund: Sakatlıklar yüzünden neredeyse elimizde kimse kalmamıştı. Yarı finalde Anderton ile ikili mücadele sırasında çapraz bağım koptu. Benim için zor bir dönemdi. Ciddi bir sakatlığım vardı ve finalde oynama şansım yoktu.

Ziege: Heyecanlıydık ama aynı zamanda gergindik. Maç başladığı gibi bu kayboluyor ama büyük maçlara hazırlanmak için buna ihtiyacınız var.

Smicer: Kendimize güveniyorduk. Kaderimizde turnuvayı kazanmanın yazdığını hissediyorduk. Gruptan çıktık, Poborsky'nin çeyrek finaldeki golü, Fransa'ya karşı penaltılar... İntikamımızı alıp şampiyon olacağımızı düşünüyorduk. Daha önce Almanya'ya 2-0 kaybettiğimizde bir şeylerden korkmuştuk. Oynarken rahat değildik. Şimdi korkuyu atmış, daha farklı bir takım olmuştuk. Onlara iyi olduğumuzu göstererek kazanacağımıza inanıyorduk. İşe yaradı. Bir saat geçtikten sonra penaltı kazandık. Berger attı.

Bierhoff: Maça kenarda başlamıştım ve kendimi kanıtlamak için yanıp tutuşuyordum. O sezon Udinese ile Serie A'da 17 gol atmıştım ve formumun zirvesindeydim.

Smicer: Maalesef, 1-0 geri düştüklerinde bile bir şeyler yapabildiler. Her zaman yaparlar. Bierhoff kenardaydı. Bizi bitiren o oldu. Onun maçıydı. Kafa vuruşuyla eşitliği sağladı. 

Bierhoff: Yine Altın Gol. Tek bir iyi şutun belirleyici olabileceği gerçeği herkesin aklının bir köşesindeydi. 

Smicer: Şimdi momentum bizim aleyhimizeydi; şans da. Turnuva boyunca şansın yüzümüze güldüğü anlar oldu ama Almanya'ya karşı...

Anderton: Onların işi bu. Maçları kazanırlar, turnuvaları kazanırlar. Bir yolunu bulurlar.

Smicer: Ceza sahasının köşesinde top Bierhoff'a geldi.

Bierhoff: Maçın bu kadar belirleyici bir ânında işi bitirmek için her şeyinizi veriyorsunuz. İçgüdü, iyi bir yönelim duygusu ve tek fikir üzerine odaklanın bir karışımıydı. 

Seaman: Kaleci hatasıydı.

Bierhoff: Bulutların üstündeydim. 

Smicer: Reaksiyon şansı yoktu. Bizi bitirdi.

Bierhoff: Altın Gol, takımımızın Almanya için yarattığı tarihî bir futbol ânı oldu. 



Ev gerçekleri






Anderton: Euro 96 ile ilgili tüm mevzu, çok fazla hikayeye sahip olmasıydı. Onu özel kılan buydu.

Davies: Finalde Çek Cumhuriyeti'ni yenemediğimize inanamıyorum. 

Smicer: Elbette İngiltere'yi yenerdik! En azından yeneceğimize inanıyorduk!

Anderton: Finali izlemedim. Evimde ailem ve arkadaşlarımla barbekü yaptık. Bazıları içerde izledi. Ben uzak durdum, arada bir kafayı uzatıp baktım ama izlemedim. 

Seaman: Aslında ben izledim ve epey tuhaf buldum.

Smicer: Bence Almanya hak etti çünkü istikrarlılar ve aynı zamanda kaliteli bir takımlar. Bunu biliyorduk. Bu yüzden hep kazanabiliyorlar -- İngiltere'nin turnuvasında bile.

Freund: Bizim bakış açımızdan, belki 1966'da olan-biteni dengeleyen bir zaferdi.

Ziege: Sanırım Euro 96'yı düşünmek pek çok İngilizi incitecek ama aynı zamanda herkes, bizim için şanslı bir sonla biten, harika bir yarı finale sahiplik etmiş, muhteşem bir turnuva olarak hatırlamalı.

Smicer: Eve kupayı kazanmış gibi dönmüştük -- harika anlar, harika bir karşılama. Her şeyimizi vermiştik, pişman değildik. Bizim için çok özeldi.

Bierhoff: Kutlama anları, takım otelinde tüm gece süren parti -- bunları asla unutmayacağım. Bugün bile tanıştığım insanlar bana "Altın Gol"ü sorarlar.

Stimac: Muazzamdı. Harika statlar, her yerden gelen taraftarlar ve böyle büyük bir turnuvada yer almanın verdiği özel his. Bu sayede Fransa 98'de daha da ileri gidebildik. Ulusunuzu gururlandırıp onlara keyifli anlar yaşattığımız için Euro 96 bizim için özeldi.

Cruyff: Bizim için iyi bir turnuva değildi. 

De Boer: Hiddink, Fransa 98 için bu olanlardan ders almıştı.

Howey: Mükemmel bitmedi belki ama bu bir birleşme ânıydı. Herkesi bir araya getirdi. 

Seaman: En önemlisi, İngiliz halkının tekrar bu takımı sevmesiydi.

Davies: Gareth o kabusu yaşamasına rağmen, bu deneyimi, İngiltere teknik direktörlüğüne gidecek olan yolda ona yardım edecek bir omurgaya dönüştürdü. Sahada başınıza gelebilecek en kötü şeyi yaşadıysanız, bu size bir bakış açısı sağlar. 

Sheringham: Etraftaki coşku inanılmazdı. Çok heyecan vericiydi. Bunun bir parçası olmak harika bir şeydi.

Davies: Şüphesiz, dahil olduğum en iyi turnuvaydı.

Anderton: Kazansaydık, inanılmaz bir hikaye olacaktı. Elbette pişmanlık var biraz ama güzel anıları da hatırlattığı için bu konuda konuşmaktan her zaman memnunum. O yaza dönüp baktığımda yüzüme bir gülümseme yerleşir. O günler gibisi gelmedi.





(Orijinali şurada. Foto düzeninin garipliğinin sebebi, yazıda böyle yerleştirmiş olmaları.)

Yorumlar