Sözlü Tarih: Kevin Garnett'in Büyüklüğünü Kanıtladığı Sezon

 


Kevin Garnett, Minnesota basketboluyla eş anlamlı bir isim. Timberwolves'u NBA'in ciddiye almasını sağlayan ve bu süreçte pek çok Minnesota'lıyı taraftar hâline getiren adam, artık bir Hall of Fame üyesi. 

Garnett'in, 2004 yılının bir Mayıs akşamında Target Center'ın hakem masasına zıplayıp göğsünü yumruklaması gibi sembolik bir an, spor tarihinde nadiren görülmüştür. 

Sacramento'ya karşı iç sahada kazanılan o 7. maç, hâlen Timberwolves tarihinin en önemli ânı ve Garnett'in Minnesota'da bulunduğu dönemin belirleyici ânı olarak tarihe geçti. 

 

KAZANAN BİR TAKIM YARATMAK


Üst üste yedi kez ilk turda elendikten sonra, Minnesota'nın --ve dolayısıyla Garnett'in-- playoff'ta ilerleyip şampiyonluk adayı olup olamayacağı hakkında soru işaretleri vardı. 

Big Ticket'a yardımcı olması için Minnesota takas yoluyla Sam Cassell ve Latrell Spreewell'i alırken, Mark Madsen, Ervin Johnson, Trenton Hassell, Fred Hoiberg ve Michael Olowokandi gibi kendisini kanıtlamış tecrübeli oyuncuları da kadroya kattı. 


J. B. Bickerstaff (Timberwolves radyo yorumcusu): Ülke genelindeki bakış açısı ve olup bitenler, onu her gün göremeyen insanlar bizim için önemli değildi. Minnesota'da ona sahip olduğumuz için, Timberwolves'un bir parçası olduğu için ne kadar şanslı olduğumuzun farkındaydık. Ne izlediğimizi ve ne kadar şanslı olduğumuzu biliyor, onun ne kadar özel bir oyuncu olduğunu görüyorduk.

Wally Szczerbiak (Timberwolves guard/forveti): KG kazanmak istiyordu, ben de öyle. Normal sezonda çok şey başardık, ancak henüz bir playoff serisi kazanamamıştık. Bu sebeple gelişmemiz ve takıma seviye atlatacak, playoff deneyimi bulunan oyuncuları kadromuza katmamız gerekiyordu. Batı'daki o takımlarla rekabet etmek için gerçekten çok yetenekli bir kadroya ihtiyacınız var, çünkü Shaq ve Kobe, Duncan'ın taşıdığı Spurs, Trail Blazers, Nash ve Nowitzki'nin olduğu Mavericks, Carmelo Anthony'li Nuggets ve Sacramento ile karşı karşıya geliyorsunuz. Bunlar çok iyi takımlar. 

Ervin Johnson (Timberwolves pivotu): Takıma çok şey kattılar. Bazı insanların muhtemelen yapmalarını gerektiğini düşünmedikleri hamleler yaptılar. Sam, ben ve Spreewell yıllardır ligdeydik ve kimilerine bakılırsa bizde artık pek iş yoktu. 





KARŞILAMA


Kamp başlamadan birkaç gün önce koç Flip Saunders, evinde bir çeşit hoşgeldin partisi düzenledi. Saunders, Garnett ve tayfası, yeni gelUenlerin Minnesota'da iyi karşılandığından emin olmak için ellerinden geleni yaptı. Garnett kulübün yaptığı hamlelerin karşılığını amaya kararlıydı. 


Johnson: Uyum sürecinin sorunsuz geçmesinin yüzde 90'ını KG'ye yazardım. Takımın en iyi oyuncusuydu. Onun takımıydı bu. Spreewell, ben ve Sam Cassell takasla gelmiştik ve bizi çok iyi karşılamıştı. Takımın bir parçası olarak bizi evimizde gibi hissettirdi. Kazanmak istiyordu sadece. Kazanmanın yolu da oradan geçiyordu. 

Fred Hoiberg (Timberwolves guardı): Kevin'in bir araya geldiğimiz ilk günden itibaren o gruba nasıl liderlik yaptığını iyi hatırlıyorum.

Johnson: Sonradan gelen bir oyuncu olarak beni iyi hissettirme şekline bayılmıştım... Her süperyıldız farklıdır. Ama KG, yediğimiz yemeğe kadar bizimle ilgileniyordu. Bazen bizzat kendisi ilgileniyordu. Bu çok büyük bir şey. Sonra bu adam için her şeyi yapmaya hazır oluyorsunuz. Birlikte oynadığım en iyi süperyıldızdı. 

Mark Madsen (Timberwolves forveti): Takım arkadaşlarını kollardı. İnsanları koruyup kollardı. İşin insanlık tarafını önemserdi.


"BURADA BUNU YAPMAYIZ"


Garnett, St. Cloud'daki kampın ilk günlerini, takım arkadaşlarıyla arasında bir konuyu kesinleştirmek için kullandı: Minnesota'da tatil diye bir şey yoktur. 


Bickerstaff: O kampı asla unutmayacağım. Oyunculardan biri --adını belirtmeyeceğim-- o gün kenarda oturmak zorundaydı. KG ona doğru gitti, poposuna bir tane vurdu ve "Burada bunu yapmayız" dedi. Ve o noktadan itibaren o oyuncu, her idmanda takımın genişlemesine yardımcı oldu.

Hoiberg: O kampla alakalı daima hatırlayacağım şey, Sam Cassell... KG her gün idman yapmasını istedi, Sam hiçbirini kaçırmadı ve muhtemelen kariyerinin en iyi yıllarından birini geçirdi. O sezon All-Star oldu ve maç sonlarında yaptıkları zaten her şeyi anlatıyor. Kevin'in o kampta yaptıklarını sezon boyunca devam ettirdik diyebilirim. Standardı belirledi, biz de neler yapabileceğimizi gösterdik.

Madsen: (Gülüyor) Ben Lakers'tan geliyordum ve orada Phil Jackson oyuncu dinlendirme yoluna giderdi. Maç kaçırma anlamında değil, ama Phil'in kuralı, eğer bir maçta 25 dakika oynadıysanız, ertesi gün pek idman yapmazdınız. Ama bu, KG'nin Minnesota'da yarattığı ortam için uygun değildi. Bir işi yapmanın bin türlü yolu vardır tabii.

Johnson: Sürekli antrenman yapmak isterdi ve bu benim için nadir görülen bir şeydi. Çünkü onun çapındaki çoğu süperyıldız, çok sık dinlenir. Ama o, öyle bir şey istemezdi. Sanırım bunun sebebi, arka arkaya yedi kez playoff'ta ilk turda elenmesi ve bu kez işlerin farklı yürümesini istemesiydi. 

Hoiberg: Onunla ilk kez bir araya gelmiştim ama ne istediğini biliyordum ve eğer herkes uyum içinde olursa, özel bir şeyler başarma şansı vardı.





GELGİTLER


Timberwolves sezona 9-8 ile başladı; birkaç önemli an, henüz takımı rayına sokmamıştı. Sonraki 30 maçın 25'ini kazandılar. 


Hoiberg: Herkesin birbirine --Kevin, Sam'e; Sam, Latrell'e; Latrell, Kevin'e-- saygı duyduğunu düşünüyorum ve takımda roller oturduktan sonra yola koyulduk. Sanırım bu çokça, Kevin'in oyuncuları toplantıya çağırıp bir araya getirmesi sayesindeydi. Mesaj şuydu: "Sahaya çık, kendin ol ve oyununu oyna." 

Szczerbiak: Sacramento'da uzatmada kazandığımız, Spree'nin çok kritik bir şut soktuğu, herkesin büyük işler yaptığı, çok mühim bir maçı hatırlıyorum. Sonra KG'nin kritik bir isabeti vardı. Bu önemli bir deplasman galibiyetiydi ve (O maçı alıp 11-8 olmuştuk) bu maçın ardından harika bir döneme girdik -- takımca harikaydık. Sanırım bu, "Evet, bu takım üst seviyede iş yapacak" dediğimiz, belirleyici bir andı. 

Johnson: Takıma 3 ya da 4 yeni oyuncu katıldığında, herkesin rolünü bulması ve kimyayı oluşturmak zaman alır. Biraz zaman aldı ama uyum sağladık. Hiç olumsuz şeyler düşünmedik. Daha önce oraları görmüş, maç kazandırmış tecrübeli oyuncularımız vardı ve bunun çok faydasını gördük. 

Hoiberg: Kevin o sezonun başından sonuna dek yaptığı şey o oyuncu grubunu bir arada tutmak, erkenden (sezonun ilk çeyreğinde derecemiz henüz pek iyi değilken) çok eleştirildiğimizde bile bizi bir arada tutmak ve iteklemekti. Neler yapabileceğimizi gördükten sonra çıkışa geçtik ve bunda baş sorumlu Kevin'di.


BÜYÜK ÜÇLÜ


"Büyük üçlü" her açıdan faydalı oldu. Timberwolves, çokça en iyi üç oyuncusuna dayanarak normal sezonda Batı Konferansı'nı en iyi dereceyle bitirdi. Üç oyuncu toplamda bir maç kaçırdı. Garnett ve Cassell, All-Star seçildi. 

Ne kadar dominantlardı peki? 6 Ocak'ta Lakers'ı 106-90 yendiklerinde, 106 sayının 82'sini kaydetmişlerdi. O ayın sonraki günlerinde aynı Lakers'ı 97-84 yendiler ve bu kez 83 sayıyı onlar attı. 


Hoiberg: Kevin ortaya koyduğu istatistiklerle, takımın lideriydi. Spree'nin çok iyi maçları vardı, birkaç tane 40 sayılık maç oynadı. Sam ve Kevin, maçlara noktayı koyan oyunculardı. 

Madsen: Şüphesiz ki KG liderimizdi ama Sam Cassell ve Latrell Spreewell gibi iki tane All-Star kalibresinde oyuncuya da sahipseniz, insanlar buna 'Büyük üçlü' diyor. Bizim bir Büyük üçlü'müz vardı. 

Hoiberg: Bu adamlar birbirlerini çok iyi tamamlıyordu. O oyuncu grubunun kimyası, herhangi bir seviyede içinde bulunduklarımın en iyilerindendi. Bu tabii çokça Kevin'le alakalı bir şey, ayrıca bu adamlar Kevin'in liderleri olmasına müsade ediyordu ve onunla kavga etmiyor ya da herhangi bir şekilde ona zorluk çıkarmıyordu. 

Gary Trent (Timberwolves forveti): All-Star arasında, derecemiz 30-10'ken, bir gün otobüsteydik ve --o zamanlar oraya gitmek havalı bir işti-- Beyaz Saray'a gitmek hakkında konuşuyorduk, şampiyonluk geçidi nasıl olur falan diye sohbet ediyorduk. 

Hoiberg: Kevin, Spree ve Sam'in All-Star arasında, sezon başında kampta bizimle olan Craig Kilborn'un programına çıktığını hatırlıyorum. Parçası olmak isteyeceğiniz özel bir takımdı ve koçluk yaptığım takımlarda o ekip hakkında çok şey anlattım -- takımın nasıl bir araya geldiği, kimsenin övgüyü umursamadığı vs. 




MVP


Garnett, o sezonda kariyerindeki tek MVP ödülünü kolay bir şekilde kazandı. Garnett, 82 maçın tamamında, 40 dakikaya yakın bir ortalamayla oynadı ve 24.2 sayı, 13.9 ribaund, 5 asist ve 2.2 blok ortalamaları tutturdu. 


Madsen: KG'nin o sezonda birçok maç kazandıran şutu vardı -- maç sonlarında, bitime bir dakikadan az kala, bizi öne geçiren ya da maçı kazanmamızı sağlayan kritik şutlar. O sezonda Batı Konferansı'nın en iyi derecesine sahiptik ve Kevin'in bunda payı çok büyüktü. 

Trent: Yıllarca onun dominasyonunu ve yüksek performansına şahit oldum ama bir takım arkadaşı olarak MVP ödülünü aldığını görmek çok özel bir şeydi. 

Bickerstaff: Her gece aynı performansı gösterebiliyordu. Onun çok üst seviyede bir yoğunlukla oynadığına biz yakından şahit olduk. Onun her akşam bunları sergileyebilmesi karşısında ben kenarda oturmuş radyo için yorum yaparken yorulurdum. Her akşam maçta kontrolü eline aldı ve rakip kim olursa olsun, Timberwolves'u daha iyi hâle getirmek için meydan okudu. Gördüğüm en etkileyici şeydir bu. 

Madsen: Nasıl yapıyordu bilmiyorum, çünkü bazı günlerde bitkin ve yıpranmış hâlde olurdu. Ortalama 35-40 dakika arası sahada kalıyordu ve her idmana katılıp, her maça çıkıp elinden geleni yapıyordu. Eminim bazı zamanlarda bir yerleri acısa da, ağrısı olsa da kendisini devam etmeye zorlamıştır. Yani liderliği, başarımızda büyük pay sahibiydi. 

Hoiberg: Onun Hall of Fame'e seçilmesini sağlayan şey, oyununun yoğunluğu ve iş ahlakıdır. Asla dinlenmezdi. Üst üste iki gece maç yapıp, sahada 43 dakika kalıp ertesi gün antrenmana herkesten önce gelen başka oyuncu görmedim. Durmayan bir motor gibiydi. 

Trent: Bir takımın lider oyuncusu böyle olur işte. Zaten o yüzden de Hall of Fame'e seçiliyor. 


7. MAÇ 


Timberwolves ilk turda Denver'ı geçip önceki yılların kabuslarını geride bırakıp bu psikolojik eşiği aştı, ve takım, playoff devam ettikçe beklentileri daha da yukarı çekti. Sacramento ikinci tur için önlerindeki büyük bir sınavdı. Duygusal, bir o tarafa bir bu tarafa giden seri, Target Center'daki yedinci maça kadar uzadı. Maçtan önce Garnett şu meşhur cümleleri kullandı: "Evde oturmuş, tüfeği yağlıyorum. Uzileri dolduruyorum. Elimde birkaç tane M-16 var, susturucu olan birkaç silah, birkaç el bombası ve bir de füze fırlatıcı var. Savaşa hazırım yani."

Garnett yedinci maçta kesinlikle savaştı. Maçı 32 sayı, 21 ribaund, 5 blok ve 4 top çalmayla bitirdi. Takımının son 32 sayısından 21'ine imza atarken, dördüncü çeyrekte üst üste 12 sayı kaydetti. Bitime 4 dakika kala, hücum süresi biterken, farkı 7'ye çıkaran kritik bir üçlük buldu. Timberwolves, maçı 83-80 kazandı.  




Hoiberg: O maçtaki istatistiklerine bakarsanız... Yüksek tempolu, çok fazla pozisyonlu bir maç için inanılmaz rakamlar; fakat o maçta çok az sayıda hücum vardı ve her pozisyon ayrı bir mücadeleydi. Kavga ediyorduk adeta. 

Szczerbiak: Bana göre, onunla Timberwolves'ta birlikte oynadığım dönemdeki en iyi maçıydı. Yani, Batı Konferansı Finalleri'ne giden yolda çok büyük bir performanstı. Sadece hücumda değil, çünkü malum, bizi hücumda taşıyan adamdı. Ama savunmaların damga vurduğu bir maçtı ve o oyunun kısmında da büyük faktör oldu.

Madsen: Kevin her zaman rakibin en iyi oyuncusunu savunmak isterdi. Bu çok dikkatimi çekmiştir. O maçta mı, başka maçta mıydı hatırlamıyorum ama, bir ara Chris Webber'i savunuyordum ve Kev hemen bana bağırdı: "Çekil oradan! Bende o. Sen şuraya git..." Kesinlikle o seriden bir maçtı.

Johnson: KG o zaman zarfında lider oyuncu ve MVP'ydi... Niye o ödülü kazanması gerektiğini gösterdi. Sahada her şeyini veriyordu. İnkar edemezdiniz bunu.   

Hoiberg: Beni en çok etkileyen şey, son dakikalarda ortaya koyduğu oyundu. Sam kalça sakatlığından etkileniyordu ve Kevin maç sonlarında hem savunmada, hem de hücumda kontrolü ele almıştı. O üçlük, size neler yapabildiğini gösteren bir pozisyon. Evet, her pozisyon onun üstünden oynanıyordu ve her seferinde de doğru oyunu oynuyordu. 

Johnson: Onun arkasına takılmış gidiyorduk. Bizi vaat edilmiş topraklara ulaştırdı ve o seriyi kazandık... 13 yıllık kariyerimde, bir takım arkadaşımdan gördüğüm en üst düzey işlerdi. İnanılmazdı. 





OMUZDAN KALKAN YÜK


Webber skoru eşitleyecek üçlük atışı elinden çıkardığında Hoiberg tam olarak çemberin altındaydı. Webber'in başardığını düşündü. Ancak top, sekmeden önce çemberin neredeyse her yerinde dolaştı. Top yuvarlak. 

Wolves, Batı Konferansı Finalleri'ndeydi ve Garnett'in büyük maç kazanma becerisiyle ilgili soru işaretleri kaybolup gitmişti. Biraz sonra Garnett hakem masasının üstüne çıkmış, uzun süredir beklenen bu başarıyı, coşkulu taraftarlarla birlikte kutluyordu. 


Trent: Hepimiz için büyük anlamı vardı. Eminim sıfırdan başlayıp oraya geldiği için, kişisel olarak ona çok daha fazla şey ifade ediyordu. Tüm o taraftarlar onun gelişimine şahit olmuşlardı, o ânı bekliyorlardı; o da o ânı bekliyordu ve o noktada Minnesota, tamamen onundu. 

Madsen: Çok fazla duygu vardı; çünkü her büyük oyuncunun güçlü bir kadroya ihtiyacı vardır ve Kevin'in her bir maç için sarf ettiği enerji, aklınızı başınızdan alacak seviyede olurdu. Ve içerideyken bunu görüyorsunuz. Savunma hakkında konuşmak, maç öncesi ısınmada detaylara dikkat etmek, maç esnasında Kevin ve koç ekibi arasındaki iletişim ayrıntıları. Bütün bunlar bir araya gelip, sonra da maç kazanıldığında, böyle bir kutlama ve heyecan ortaya çıkıyordu. 

Hoiberg: O kadar sene içinde yaşadıkları ve yedi kez ilk turda elenmenin ardından, MVP olduğu bir sezonun sonrasında Batı Konferansı Finalleri'ne ulaşmamız, o yıl yaptıklarımızı taçlandırmış oldu. Sonra maalesef, Batı Konferansı Finalleri'nde tam kadro mücadele edemedik. Ama o an itibariyle, tüm Target Center'da yerinde oturan kimsenin kaldığını sanmıyorum ve böyle bir ânı taraftarla paylaşmak gerçekten çok keyifliydi. O sezonki playofflar sırasında gerçekten tüm eyalette nefesler tutulmuştu. 

Szczerbiak: Kazanmak her şeyi haklı çıkarır ve bu, kulüp için, bireysel olarak biz oyuncular için de nihai hedefti. Bence bu yüzden o kadar duygusaldı, bireysel başarı ile birlikte bu hedefe ulaşmak için.

Johnson: Omuzlarımızdan bir yük kalkmış gibiydi. 


RAKİP L.A.


Timberwolves tarihindeki en iyi sezon, Batı Konferansı Finalleri'nde Lakers'a altı maçta elenerek sona erdi. Bu sonucun Garnett'in çabalamamasıyla alakası yoktu. Seride 23.7 sayı ve 13.5 ribaund ortalaması tutturmuş, ayrıca kalça sakatlığı yüzünden oynayamayan Sam Cassell'in yerini Troy Hudson'la birlikte doldurmaya çalışmıştı. 


Hoiberg: O serideki oyun kurucular... Benim driplingim pek iyi değildir ve Lakers'la oynadığımız seride, maçların birinin ilk pozisyonunda Derek Fisher bana tam saha baskı yaptı, sonra da topu kaptı. Serinin geri kalanında Kevin oyun kurucuydu. Topu ona atıp köşeye gidiyordum. Flip, Kevin'i oyunu kolaylaştıran bir oyuncu yapmakta ve etrafına şutörleri dizme konusunda yaratıcıydı; bu da en azından bize o Lakers takımına karşı mücadele etme şansı verdi.  

Madsen: Çok yönlülüğü görüyorsunuz... Kevin o sezonda, normal sezon ve playofflar'da oyun kurucu dahil her pozisyonda oynadı ve her akşam aynı konsantrasyonla sahada yer aldı. 

Trent: Onun kadar çok yönlü bir uzun yoktu. Dirk Nowitzki çok iyiydi, Tim Duncan çok iyiydi ama hiçbir zaman koçları onlara maç sonunda "Tim, Kobe'yi savun. Tracy McGrady'yi savun. İlk yarıda Peja Stojakovic'i, ikinci yarıda Chris Webber'i savun" dememiştir. Bunları başka hiçbir power forvetle yapamazsınız. 

Johnson: Yalnızca hemen her pozisyonda oynamak zorunda kalmadı, aynı zamanda Karl Malone ve Gary Payton'la da uğraşmak zorunda kaldı ve Shaq bizi çok yıprattı -- tabii biraz onu da. Ama her şeyini verdi ve kariyerimdeki en unutulmaz sezonlardan birini bu adamla yaşamış oldum. 

Madsen: Yine de bir savaş verdik. O tükenmiş kadroyla bile onlarla mücadele ettik. Eğer Kareem Rush altıncı maçta o kadar iyi oynamasa son maç Minnesota'ya kalırdı ve orada da ne olacağını bilemezsiniz. Ama Sam sakatlanmasa, şu anda Target Center'ın kirişlerinde bir adet şampiyonluk flaması asılı olurdu. 

Hoiberg: O sezon Sam Cassell'in sakatlığının bizi şampiyonluktan ettiğine eminim, çünkü çok iyi oynuyorduk. 





LİDERLİK


Garnett, Minnesota'dan takas edildikten sonraki ilk sezonunda, 2007-08'de Boston Celtics'le şampiyonluğa ulaştı. Boston, 2009-10 sezonunda bir kez daha Finaller'e ulaştı. Madsen, Garnett'in Celtics'teki döneminden, bençte Glen Davis'le girdiği tartışmayı hatırlatıyor.

"Biraz duygusal anlardı, Davis soyunma odasına gitmişti, beraber izlediğim kişiye şunları söylemiştim: 'Bak, bazen duygular tavan yapar ve bu normaldir. Kevin, maç bittiğinde arkadaşıyla arasını düzeltecek, konuşacak ve anlaşacak türden bir adam. Kevin bu hususta daha iyi olacak, Davis de.' Kevin Garnett öyle bir adam."

Kevin Garnett gibi çok az lider vardır. 


Madsen: Üç adamdan bahsedeceğim: Kobe, Shaq ve Kevin Garnett. Hepsinde göze çarpan şey, fikirlerini size açacak olmalarıdır. Olumsuz bir şeyi olumlu gibi göstermezler, sahtekarlık yapmazlar. Size gerçeği söyleyecekler ve gerçekler bazen acı verir. İşte bu, tam olarak Kevin Garnett'in kendisi. Size hakikati söyleyecektir. Aynı soyunma odasında takım arkadaşıysanız, size gerçeğin söylenmesini istersiniz. Bazen canınızı sıkabilir bu. Ama bu sizi daha iyi yapar, daha güçlü kılar. Bence Kevin'in iletişimi, onu herkesten ayırıyor; çünkü takım arkadaşlarıyla nasıl ilişki kuracağını biliyor ve nasıl motive edeceğini biliyor.     

Johnson: Yoğun, ama iyi anlamda. Herkesin odaklanmasını sağladı. Kaptan oydu -- hem saha içi, hem de saha dışında lider oydu. Herkesi evinde gibi hissettirdi. Onun kimi zaman yeterince dile getirilmemiş liderliği böyleydi: Ne kadar sağlam oynadığı, her gün idman yapması ve oyuncuları takımın bir parçası olarak hissettirmesi. Onları her akşam daha iyi hâle getirmek istedi. 

Bickerstaff: Herkese meydan okurdu. İnsanları zorlamadığı bir gün bile yoktu. Ve karşıda kimin olduğunu umursamazdı. Diğer iyi oyuncuları zorlardı, antrenörlerini zorlardı, top toplayıcı çocukları zorlardı, herkesi daha iyi olmak için zorlardı ve işinizde nasıl daha iyi olacağınızı anlayana dek sizinle konuşurdu. Size bu tür bir baskı uygulardı ve insanlar da buna yanıt verirdi, çünkü gemiyi batıran kişi olmak istemezlerdi. Böylece herkesi motive etmenin, onları olabileceklerinin en iyisi hâline getirmenin yolunu buldu ve her gün en iyi performansınızı ortaya koymanız için sizi zorladı.  

Madsen: Kevin'in hep yaptığı şey, etrafındakilerin oyun seviyesini yükseltmek oldu. Herhangi bir pasını kaçırmak istemezsiniz. Birkaç kez bana ufak asistler verdiği olmuştu ve ben pasları kaçırdım, sonra benimle konuştu. Hazır olmamı söyledi. Ve bu bana yardımcı oldu. Daha fazla odaklanmamı sağladı. Ve tahmin edin, ne oldu? Ondan sonraki ilk pas geldiğinde ben hazır durumdaydım. Orada topu alıp smaçlamaya hazırdım çünkü takım arkadaşlarının çuvallamasına izin veremezdi. Bunu kabul edemezdi. Buna katlanamazdı.   

Johnson: Hata yapıldığında ya da doğru yerde durmadığımızda birkaç kez bana fırça kaydı, herkese 3-4 kez bunu yapmıştır ama bunu niye yaptığını biliyorduk ve asla kişisel almadık. Hiç kişisel almadık. 

Madsen: Lider olmanın farklı yönleri vardır. İletişim var, güvenilirlik var, örnek olma var, sesini yükselterek lider olma var -- Kevin'de bunların hepsi vardı. 

Hoiberg: Michael Jordan ile aynı takımda oynamadım, ama duyduğum kadarıyla takım arkadaşlarına sorumluluk vermesi ve oyuna olan yaklaşımıyla herkesi daha iyi hâle getirmesi, Garnett'in de sahip olduğu özelliklerdi. Büyük oyuncular böyledir. Kobe'de de bu tip özellikler vardı, Reggie Miller da biraz böyleydi. Büyük, nihayetinde şampiyonluğa ulaşan, çok az insanın sahip olduğu o ekstra vitese sahip oyuncular. Gerçek süperyıldızlar. takımını daha iyiye götürenlerdir. Takım arkadaşlarının seviyesini yükseltmek, bir oyuncuyu büyük yapan şeydir. Kevin, kesinlikle birlikte oynadığım en iyi oyuncuydu. 





(Orijinali şurada. Başka bir Kevin Garnett sözlü tarihi çevirisi de şuradan okunabilir.)

Yorumlar