Sözlü Tarih: Charles Barkley'nin Suns'a Gelişi ve 1993 NBA Finalleri

 


1993 baharında Phoenix Suns istim üstündeydi.

Bir önceki yıl takıma takasla katılan, geleceğin Hall of Fame üyesi Charles Barkley liderliğindeki Phoenix Suns, ligin en iyi derecesine, playoff'ta ilk sıraya ve momentuma sahipti. Nihai hedefleri, kulübün ilk şampiyonluğuydu ve Barkley'ye göre bu, takımın Tanrı tarafından belirlenmiş kaderiydi.

Bu arada Suns ateşi tüm bölgeyi sarmıştı. Oyunculara krallar gibi davranılıyordu. Formalar ve takım ürünleri her köşe başında satılıyordu. Mor ve turuncu her yerdeydi. Birçok taraftar için Barkley ve arkadaşları, Suns'ın 55 yıllık tarihindeki en iyi takım olarak görülüyordu. 

Bazı aksaklıklara rağmen o takım, NBA Finalleri'ne dek yükseldi ve ligin o dönemdeki en büyük takımıyla karşılaştı: Michael Jordan ve Chicago Bulls, önceki iki yılda şampiyonluğu kazanmış ve üçleme peşindeydi. MJ ve Bulls, korku salan ünlerine yakışır şekilde ilk iki maçı rahatça kazandı. Ama yılmayan Suns geri döndü ve seriyi altı maça uzatmayı başardı. 


Charles dümende

Charles Barkley, 1992'de Phoenix'e geldiğinde takımda büyük değişiklikler yaşanıyordu. Yardımcı hoca Paul Westphal, takımın başına geçmişti. Takım, yeni açılan America West Arena'ya (şimdiki Footprint Center) taşınmıştı. Formalar bile yenilenmişti. Genel olarak iyi bir takım gözüyle bakılan ama şampiyonluk için ciddi bir aday gözüyle bakılmayan Suns, oyunlarını ileriye götürecek bir şeye ihtiyaç duyuyordu. İşte orada Charles Barkley devreye girdi. 


Will Novak (Suns taraftarı): Hikayeye göre, o sıralar Suns yönetimine geçen Cotton Fitzsimmons, "Charles Barkley gibi bir oyuncuya ihtiyacımız var," demiş. Onlar da gidip onu takas etmişler.

Lee Shappell (dönemin Arizona Republic yazarı): Barkley'yi niçin aldılar? Çünkü en tepeye çıkamıyorlardı. Cotton Fitzsimmons'ın koçluğunda, çekirdeği Kevin Johnson, Jeff Hornacek, Tom Chambers ve Dan Majerle gibi oyunculardan oluşan bir kadroyla dört yıl geçirmişlerdi. Dört yıl üst üste 53 maç kazanan çok iyi bir takımdı ama finallere çıkamadılar. Suns yumuşak, sertlikten yoksun ve izlemesi eğlenceli bir takımdı ancak playoff'larda daha ileri gitmek için uygulamaları gereken yarı saha hücumunu sergileyemiyorlardı. 

Novak: Küçükken en sevdiğim oyuncu Jeff Hornacek'ti ve onu [Tim Perry ve Andrew Lang karşılığında] takasladıkları zaman çok üzülmüştüm. Çok ağlamıştım, babam bana "Üzülme," demişti.

Negele Knight (dönemin Suns oyun kurucusu): Tim Perry en iyi arkadaşımdı. Bir gün beraber idmana giderken, "N'oldu ya?" dedim. Birden yüzü düştü ve, "Charles karşılığında takas ettiler beni," dedi. İçimden, "Şampiyon olacağız sanırım," dedim.

Shappell: Charles takas edilmeden bile yeni salonun sezon boyu tüm biletleri tükenmek üzereydi. Bilet satmak için almadılar Charles'ı; şampiyonluk için getirdiler.

Novak: 1992 Olimpiyatları'nda Dream Team ile şampiyon olalı çok zaman geçmemişti ve şöyle düşünüyordunuz: "Dünyayı alt eden adam bizim takımımızda oynayacak ve şampiyon olacağız."



Tom Chambers (dönemin Suns forveti): Çok sıkı oynayan, çok iyi oynayan bir grup oyuncuya sahiptik. Takımın tarzı çok değişti ama Chuck geldikten sonra çok daha iyi bir takım olduk. Bize çok şey kattı.

Shappell: Yarı sahada daha çok oynayan bir takım haline geldiler. Hâlâ koşabilen ve fırsat doğduğunda hızlı hücum yapmaktan çekinmeyen oyuncuları vardı. Ayrıca alçak postta da etkili olabiliyorlardı. Charles müthiş bir post-up oyuncusuydu ve topu potaya yakın yerlerde yakaladığında ya sayı yapacak, ya faul alacak, ya da her ikisini birden yapacaktı. Yani bu, Suns için yeni bir şeydi. Böylece rakipler ona ikili sıkıştırma getirmek zorunda kalıyordu ve şutörleri boş pozisyonda bulabiliyorlardı: Dan Majerle ve Danny Ainge kadroya katılmıştı ve takımın önemli oyuncularıydılar.

Tom Chambers: Charles ligdeki en iyi power forvetti, öyle olunca benim rolüm değişti. Biraz kısa forvet, biraz power forvet, hattâ biraz da pivot oynamam ve dakika bulmam gerekti. Ama yine de takım içinde hayati bir rolüm vardı. Yıldız değildim ama bu bir sorun teşkil etmiyordu. Kariyerimde başaramadığım tek şey, bir şampiyonluk kazanmaktı. 

Al McCoy (Suns spikeri): Barkley anahtar oyuncuydu. Takımda çok iyi oyuncular vardı, hepsi katkıda bulundu fakat Charles tartışmasız liderdi. Takımının kaybetmesine izin vermeyen bir oyuncuyu daha önce görmemiştim. Charles'ın en iyi sezonuydu. 

Skyler Chambers (Tom Chambers'ın oğlu): Barkley o takıma hükmediyordu... En iyisi olduğunu düşünüyordu, en iyisi olduğunu biliyordu ve şampiyonluk için her şeyi yapacaktı. 

Charles Barkley (2023 Şubat ayında katıldığı All the Smoke podcast'inden): Sezona yavaş girdik. Kulübün o zamanki sahibi Jerry Colangelo ile birlikteydim ve şöyle dedim: "Pekala, anlaşma şu: Finallere gidiyoruz. Dünyadaki en iyi oyuncu olduğumu düşünüyorum. Finallere gidiyoruz ve şampiyonluk için Bulls'la oynayacağız." 



Suns ateşi yayılıyor 

Phoenix kazanmaya başlayınca, şehir ve bölge de havaya girdi. Ve bu hava, playoff ve finaller boyunca katlanarak büyüdü.


Richard Dumas (dönemin Suns kısa forveti): O sezon acayipti. İçerideki her maçı kapalı gişe oynuyorduk. Büyük bir parti gibiydi hepsi.

Novak: O dönemde, normal sezondaki bazı önemli maçlar, para karşılığı izlenirdi -- şimdi bakınca çılgınca görünüyor. O maçları insanlar partiye dönüştürürdü. Köpeklerine Barkley ismini ya da çocuklarına oyuncuların isimlerini vermeye başladılar.

Super Snake (dönemin radyocusu, Power 92.3): Power 92, Suns tabelaları yaptırmıştı. Phoenix'teki her otobüs şoförü, bunlardan yolculara dağıtmak üzere almak için bizim radyoda dururdu. Arabamda onlardan bir sürü bulundururdum.  

Novak: Biltmore Fashion Park, adını Purple Passion Park yapmıştı. Phoenix Country Club'ın karşısındaki Yedinci Cadde'de, bugün hâlâ orada duran ve üzerinde, "Go Phoenix Suns" yazan büyük bir duvar resmi var.

Derek Montilla (Suns taraftarı): Herkes Suns'ı destekliyordu. Hepsi birer rockstar gibiydi. Bu ilginin çoğunu Barkley sağlamış gibi hissediyordum ama tabii ki bunun büyük kısmı, takımın çok iyi olmasından kaynaklanıyordu.

Maggie Keane (yerel sanatçı): Ben bir billboard ressamıydım ve bir şirket beni, otobüsleri oyuncu portreleriyle donatmam için tuttu. Barkley'yi, Kevin Johnson'ı, Tom Chambers'ı ve Dan Majerle'yi yaptım. Partilere gittiğimde insanlar beni tanıyordu çünkü Suns'ın çıkışıyla beraber, otobüsler daha fazla dikkat çeker olmuştu.

Skyler Chambers: O zamanlar herkes Suns taraftarıydı. Bütün eyalet, takımın etrafında toplanmıştı. Bulaşıcı bir şeydi. 

Montilla: Dürüst olmak gerekirse, hayatım boyunca en sevdiğim yazlardan biri, Suns'ın şampiyonluğu kovaladığı o günlerdi. Kalabalık ailemin, doğup büyüdüğüm o evin salonunda maçları izlemesi hâlâ hafızamda tazeliğini korur. Ailemin bu kadar birlik içinde olduğunu hatırladığım nadir zamanlardan biriydi. Suns taraftarı olmak için harika bir dönemdi. 




Playoff problemleri 

Phoenix, 1992-93 sezonunu 62-20 ile ligin en iyi derecesine imza atarak tamamladı ve playofflar boyunca ev sahibi avantajını elde etti. Ancak ilk turda, playoff'lara sekizinci sırada giren Los Angeles Lakers'a karşı serinin ilk iki maçını kaybettiler ve neredeyse eleniyorlardı. Barkley paniklemeye başladı. Westphal soğukkanlılığını korudu ve maç sonu röportajlarında Phoenix'in toparlanıp seriyi alacağını söyledi. 


Tom Chambers: Ne yazık ki işin başında, ev sahibi avantajını gerektiği gibi kullanamadık.

Shappell: Kevin Johnson sezon sonuna doğru sakatlandı. Bu büyük bir etkendi. Ve Lakers, önceki yıllardaki 'Showtime' dönemine yaklaşamamış olsa da Suns'a karşı çok iyi mücadele etti ve ilk iki maçı kazanmayı bildi. 

Barkley (All the Smoke'tan): Lakers'la oynadık. Kevin sakattı. Beş maçlık seride, ilk iki maçı evimizde kaybettik. Maçın ardından yıkılmış haldeydik. "Hay sikeyim, şimdi başım dertte. Bu durumu çözmem lazım." Herifler üstüme doğru koşuyor, 20 kişi birden: "Koçunuzun ne dediğini duydun mu?" 

Shappell: Bu gerçekten cesurca bir açıklamaydı. Ancak, Westphal'ı sezon boyunca takip ettiyseniz, o kadar da şaşırtıcı değildi bu. Canlı, yaratıcı, alışılmışın dışında düşünen bir koçtu ve öngörülemeyen pek çok şey yapardı. Ve işe yaradı. 


Suns, Westphal'in öngörüsünü gerçekleştirerek Lakers'ı deplasmanda iki kez yendi ve uzatmaya giden zorlu bir maç sonucunda da evinde seriyi bitirdi. Phoenix'in yakaladığı ivme, San Antonio Spurs'ü altı maçta elemelerine ve Batı Konferansı Finalleri'nde Seattle SuperSonics'i yedi maçlık bir mücadele sonucunda geride bırakmalarına yardımcı oldu. Suns'ı NBA Finalleri'nde daha büyük bir savaş bekliyordu.  




Bulls geliyor

1993 NBA Finalleri'nin ilk maçı için tüm gözler vadideydi. Ancak ulusal çapta spot ışıkları, Suns için fazla parlak olabilirdi. Chicago erken bir üstünlük kurdu ve bunu hiç kaybetmedi, Phoenix'e üstünlük kurdu ve birkaç geri dönüş girişimini engelledi. 


Barkley (All the Smoke'tan): NBA Finalleri normal sezondan ve playoff'un geri kalanından çok farklı. Bütün şerefsizler orada. Büyük olay bu. Bu yüzden ilk maçta şöyle düşündüm: "Bu çocukların, özgüvenlerini kazanmaları için harekete geçmelerini sağlamalıyım." Herkes biraz gergindi. ben gergin değildim ama diğer çocuklar hiç böyle bir baskı hissetmemişlerdi. Bu yüzden biraz pasif kaldım. Bizi yendiler.

McCoy: Playoff'lar böyledir. Eğer hazır değilseniz, biraz geri çekilirseniz yenilirsiniz. Ve tabii ki iyi bir takımın alamet-i farikası, geri dönebilme yeteneğidir. Ve Phoenix de bu yeteneğe sahipti. Tüm yıl boyunca öyleydi. 

Shappell: İlk iki maçta Suns oyuncularının gözbebeklerinin top büyüklüğünde olduğunu düşünüyorum. İlk kez bu ortama giriyorlardı ve ligdeki en iyi dereceye sahip olmalarına, maçlarda geriye düşüp geri dönmeyi bilmelerine rağmen, şimdi finallerde Jordan ve üst üste iki şampiyonluk kazanan Bulls'a karşı oynuyorlardı.

Tom Chambers: Işıklar çok mu parlaktı? Pek sanmıyorum. Sadece başka bir seriydi: Geriye düştük, dönmeye çalıştık. Onlardan iyi olduğumuzu hissediyorduk. Başlangıçtaki çabanın olması gerektiği kadar iyi olduğunu düşünmüyorum -- Michael Jordan'a karşı oynadığımızdan bahsetmiyorum bile. Böyle durumlarda işi başka bir seviyeye taşıyor. Daha önce de oralarda bulunmuştu. 

Skyler Chambers: Suns'ın aşırı özgüvenli olup olmadığını bilmiyorum; Bulls daha iyi taraf gibiydi. Playoff'lardaki Michael Jordan, başka bir Michael Jordan. Suns oyuncuları da bunu söyledi. Jordan'ın playoff'larda ortaya koyduğu performans asla bir daha tekrarlanmayacak. Bununla birlikte Suns, hâlâ kazanabileceğini düşünüyordu. 

Shappell: Seride iki farklı tarz birbiriyle kapışıyordu. Suns tempolu bir oyun ortaya koyuyordu ve heyecan vericiydi. Bulls daha fiziksel ve yavaştı ve en önemlisi de, ellerinde Michael Jordan vardı. Dürüst olmak gerekirse Suns bence bunalmıştı.

Barkley (All the Smoke'tan): İkinci maçta şöyle dedim: "Sikerim böyle işi. Başaracağım. Ne gerekiyorsa yapacağım." Sahaya çıktım. Çok agresiftim ama Michael da bunu biliyordu. Horace Grant ve Scottie Pippen ile konuştuğunu görebiliyordum. "Şu orospu çocuğunu yavaşlatmalısınız," diyordu. Bana ikili sıkıştırma getirdiklerinde hiçbir şey göremiyordum. Ama yine de maçı 42 sayıyla bitirdim. Fakat, Michael'ın 55 sayısı vardı. O orospu çocuğu maçı kazanmama müsade etmedi. 



Jordan ayrıca ilk iki maçta kendisini savunan Dan Majerle'yi de oyunuyla küçük düşürerek epey bir üzdü. Jordan, 2020 yılında Netflix'te yayınlanan 'The Last Dance' isimli belgeselin bir bölümünde, Majerle'ye hayran olan, dönemin Bulls genel menajeri Jerry Krause'a olan nefretinden dolayı böyle bir şey yaptığını itiraf etti.


Shappell: Michael, insanların Dan Majerle'den, onu kontrol edebilecek harika bir savunma oyuncusu olarak bahsetmesine çok sinirlenmişti. Çok gururluydu, "Kimse beni kontrol edemez," diyordu. Haklıydı da. Vurgulamak istediği bir nokta vardı ve yaptı da.

Tom Chambers: Bence her maç Jordan için kişiseldi, çünkü kazanmak istiyordu. O, basketbolda gördüğümüz en büyük rakipti. Dan'den daha mı atletikti? Evet, öyleydi. Daha mı hızlıydı? Evet. Ama, Dan aynı zamanda harika bir savunma oyuncusuydu. Gelgelelim bir Jordan değildi.

Shappell: İkinci maç, Kevin Johnson için de oldukça zordu. Belki de tüm sene boyunca oynadığı en kötü maçlardan biriydi. Paul'ün Kevin Johnson'ı oyundan aldığında duyulan tezahüratları hatırlıyorum. Kenara gelirken bütün taraftarlar ona odaklanmıştı. Medyanın da gözü onun üstündeydi.


Phoenix ikinci maçta farkın çok fazla açılmasına izin vermese de 111-108 yenildi. Suns ilk iki maçı evinde kaybettikten sonra bir kez daha kendini 0-2 geride buldu. Bu seride tarih, son kez tekerrür etmeyecekti.  

 


Tekrar deja vu

Seri, sonraki üç maç için, artık yıkılmış vaziyette olan Chicago Stadyumu'na taşındığında, uzmanlar Bulls'un şampiyonluğa yakın olduğunu söylüyorlardı. Ama yılmayan Phoenix, onlara güvenmeyenleri yanıltmaya hazırdı.


Mark West (dönemin Suns pivotu): 2-0 gerideydik, sahamızdaki maçları kaybetmiştik ve ne pahasına olursa olsun bir galibiyete ihtiyacımız vardı.

Shappell: Uçakla Chicago'ya giderken, Paul savunmada bazı değişiklikler yapmaya karar verdi. Kevin Johnson'ı Michael'a verdi, Majerle'yi Pippen'a. Dumas, BJ Armstrong'u alacaktı, Mark West de Horace Grant'i. Bu da işe yaradı, çünkü Kevin, Michael'ı savunma konusunda Majerle'den daha çabuk ve atletikti.

Oliver Miller (dönemin Suns pivotu): Çeyrek çeyrek gitmeliydik ve savaşmaya devam ettik. Henüz eve dönmeye hazır değildik.


Üçüncü maçta Suns, Bulls'u üç uzatma sonucunda 129-121 yendi: Tarihin bir cilvesi olarak Phoenix, finallere önceki çıkışında, yani 1976'da da Boston Celtics'e karşı üç uzatmalı bir maç oynamıştı. 


McCoy: Lig tarihinde ilk kez bir takım, iki kez üç uzatmalı maç oynuyordu. 

Chuck Swirsky (tecrübeli Chicago Bulls radyo spikeri): Eğer Bulls taraftarı değilseniz, harika bir maçtı. 

Montilla: Barkley'nin kontrolü ele alıp arka arkaya üçlükler yolladığını hatırlıyorum. Kevin Johnson da o maçta çok iyiydi.

Novak: Kevin Johnson'ın maçın tamamında oynadığını hatırlıyorum, inanılmaz bir şeydi.

Shappell: Suns o maçta Chicago'yu epey bir yormuştu.

Skyler Chambers: Danny Ainge'in kontratında, çocuklarının bench'e oturabileceği maddesi vardı. Böylece bir şekilde ben de, Paul Westphal'in oğlu Michael ve yardımcı koç Lionel Hollins'in oğlu Anthony ile beraber orada yerimi aldım. Beşimiz de takımla beraber seyahat ettik. Chicago'daydık, hayatımda hiç bu kadar gürültülü bir maça şahit olmamıştım. Asla unutamayacağım bir şeydi. 


Phoenix'teyse, American West Arena'da, binlerce kişinin katıldığı özel organizasyonlar düzenleniyor ve maçlar beraber izleniyordu.


Kristina Beckett (Suns taraftarı): Yönetim, deplasman maçlarının izlenmesi amacıyla salonu açmıştı. Bir arada olma hissi inanılmazdı.  

Jennifer Goldberg (dönemin Phoenix New Times kültür editörü): Deplasman maçlarını salondaki dev ekranda izlemek için 3 dolar ödüyordunuz. Babam, bir arkadaşımı ve beni, üçüncü maçı izlemek için oraya götürdü. İnsanlar o kadar çok ses çıkarıyordu ki, orada bir maç oynanmadığı aklınızdan çıkıyordu. Üç uzatma sonucu kazandığımızda taraftarlar çığlıklar içinde dışarıya koştu. 




Chicago toparlandı, Jordan'ın 55 sayısının önderliğinde üçüncü maçı kazanarak geri dönmesini bildi. 3-1 geriye düşen ve zorda kalan Phoenix, beşinci maç için her şeyini ortaya koyacaktı. Bu arada Barkley, kazanmak için ekstra bir motivasyon buldu.


Shappell: Bir yıl önce, Chicago'nun ikinci şampiyonluğunun ardından bir isyan çıkmıştı. Çok kötüydü. İnsanlar ölmüş, büyük bir şiddet ve maddi hasar meydana gelmişti. Bu yüzden beşinci maçtan önce hazırlıklar yapıldı.

Barkley (All the Smoke'tan): Televizyondaki bu şerefsizler, şehri kuşatmış, insanlara şampiyonluğu kazandıklarında sakin olmaları gerektiğini söylüyordu. Salona gittiğimizde şöyle dedim: "Bu akşam kaybetmemizin imkanı yok."

Shappell: Herkes o akşam Chicago'nun kazanıp seriyi bitireceğinden emindi. Ancak, Suns gereken karşılığı verdi, Bulls'u yendi ve sonrası oldukça garipti.

Novak: Barkley'nin maçtan sonra televizyonda, Chicago'nun kendini yakıp kül etmekten kurtarmak için kazanmak zorunda olduklarını söylediğini hatırlıyorum. 

Skyler Chambers: O maçlar süresince çılgınlık tavan yapmıştı. Öfke vardı, insanlar bir şeyler fırlatıyordu; insanlar birbirlerinin eşleri ve anneler hakkında korkunç şeyler söylüyorlardı. Suns'ın o maçları kazanmasını kimse beklemiyordu. O dönemde Chicago'ya gidip Bulls'u yenemezdiniz. Yapamazsınız bunu. O yüzden bu galibiyetleri almak inanılmazdı.  



Suns geri dönmek istiyor

Phoenix, momentumun kendi taraflarında olduğunu hissederek eve döndü. Sky Harbor Uluslararası Havaalanı'nda onları binlerce kişi karşıladı.


Super Snake: Birçok Suns oyuncusuyla aram epey iyiydi. Önemli maçlardan dönerken beni ararlardı ve eve dönüşlerini radyoda canlı verirdik, havaalanında 10-20 bin kişi olurdu.


Bu destekle moral bulan Suns, altıncı maçta Bulls'a karşı dördüncü çeyrekte 10 sayı farkla öne geçti. 


Shappell: Chicago farkı eritmeye başladı. Ona rağmen bile Suns, bitime bir dakika kala 4 sayı öndeydi ve top onlardaydı. Kevin Johnson'ın yerine Frank Johnson sahadaydı ama topu Barkley'ye veremediler, ki asıl ironik olan da buydu. Onu özellikle, yakın geçen playoff maçlarında, yarı saha hücumları için maça alırlardı. 



Jordan, bitime 40 saniye kala farkı ikiye indirdi. İki pozisyon sonra Grant, bomboş durumdaki Paxson'ı buldu ve o da Chicago'ya bir sayılık üstünlüğü getiren, üstüne maçı ve seriyi de kazandıran, hançer gibi bir üçlük isabeti buldu.


Dumas: "Onu nasıl boş bıraktık?" diye düşünmüştüm. 

McCoy: Danny Ainge, bugün dahi, gece saat 3'te uyandığında, kendisine neden Paxson'ı savunmadığını sorduğunu söylüyor. Ama, Suns'ın o zamanki savunma planı bu değildi ve belli ki geri tepti. 

Robert Rehak (Suns taraftarı): O günden itibaren, evimizde Danny Ainge ismini zikretmek yasaktır.

Swirsky: 1993 Finalleri hakkında konuştuğunuzda herkes Paxson'ın üçlüğünü hatırlıyor, ve bu çok normal. NBA tarihi için ikonik bir şuttur. Ama bir de şunu düşünün: Horace Grant, potanın yakınından harika bir pas verdi. Kaç kişi bunu yapmaya çalışırdı? O tip durumlarda genelde ikili sıkıştırma yapmaya gelirlerdi, oyuncu da feyk verip zaman geçirmeye çalışırdı, sonra da savunma onları boğardı. Ancak, Horace boştaki adama pas vermeyi tercih etti ve doğru oyunu seçerek, takımının şampiyonluğa ulaşmasını sağladı.  


Suns takımı ve taraftarları yıkılmış vaziyetteydi.


Skyler Chambers: Çok büyük bir hayal kırıklığıydı. Maçtan sonra soyunma odasına gittiğimi hatırlıyorum, kimseinn ağzını bıçak açmıyordu. Büyük bir sessizlik vardı. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Herkes kaybettikleri için afallamıştı çünkü kimse bunu aklına bile getirmemişti. 

Novak: Annem maç sonunda beni McDonald's'a götürmüştü ve oradaki oyun alanında bir sürü çocuk ağlıyordu.

Chris Taylor (Suns taraftarı): 7 yaşındaydım. Suns'a o kadar bağlanmıştım ki, altıncı maçı kaybettiklerinde paralize olduğumu ve o üzüntünün üstesinden nasıl geldiğimi iyi hatırlıyorum. Hareket bile edemiyordum. Histerik bir şekilde ağlıyordum.

Neil Hounchell (Suns taraftarı): Hâlâ aşabilmiş değilim.

Skyler Chambers: O Bulls takımının, gelmiş-geçmiş en iyi basketbol takımı olduğu söylenir. Eğer siz de böyle bakıyorsanız, o sezon bir son saniye basketiyle şampiyon olduklarını hatırlatmalıyım. Yani o sene Suns bu kadar yaklaştığına göre, onlar da oldukça iyi bir takım olmalı. 

West: Altıncı maçı kazanabilir miydik? Evet. Yine de, eğer ilk ve ikinci maçları kazansaydık, bunu başarabilirdik. Bilirsiniz işte. Ama ilginç olurdu. Yedinci maç inanılmaz geçerdi.  



Bir haftadan kısa bir süre sonra, şehir merkezinde takım için bir geçit töreni düzenlendi.


Karen Flaherrty Lane (Suns taraftarı):  Charles Barkley, geçit töreni sırasında kalabalığa baktı ve "Kaybettiğimizin farkındalar mı acaba?" dedi. İnanılmazdı.

Novak: Kaybetmiştik ama insanlar yine de törene geldiler. 40 derecelik bir sıcaklık vardı ve 300.000 insan oradaydı. Manyakçaydı. İnsanlar şöyle diyordu: "Sorun yok, seneye şampiyonuz."

Montilla: Suns'ta hep bir, "Seneye kazanırız," durumu olmuştur, sanki şampiyonluktan sadece birkaç eksik parça uzaktaymışız gibi. 


(Orijinali için şuradan.)

Yorumlar