Steve Nash'li Sözlü Tarih: Bölüm 2 - Nash'in İntikam Turu



(İlk bölüm için şuradan.)

Playoff zamanı geldiğinde, normal sezonu birinci sırada bitiren Suns, sekizinci sıradan giren Memphis'i ilk turda kolayca süpürdü. Dördüncü sıradan giren Mavericks, beşinci sıradaki Rockets'i ancak 7 maçta geçebildi. Bunların sonucunda Mavericks ve Nash, ayrılığın 10. ayında, playoff'un ikinci turunda karşı karşıya geleceklerdi. 

Normal sezonda oynanan 3 maçın ikisini Phoenix kazanmıştı ama Nash'in sahada yer aldığı iki maçta takımlar galibiyetleri paylaşmıştı. Bu maçlarda Nash, 18 sayı ve 14.5 asist ortalamaları tutturmuştu. Harika rakamlardı ama playoff'ta yapacaklarının yanında pek bir şey sayılmazdı.


Eşleşme



David Griffin (dönemin Suns basketbol operasyonları başkan yardımcısı): Hem organizasyonun içinde, hem de oyuncularla bunu çok konuştuk. Etkisi açısından gayet açık şekilde ele aldık. Oyuncuların "Bunu Steve için kazanmalıyız" şeklinde bir bakış açısı vardı. Quentin Richardson da bu söylemin elebaşıydı.

Quentin Richardson: Steve'in bir şey söylemesine gerek yoktu. Takım arkadaşları olarak, Dallas'tan ayrıldıktan sonra medyada dönenleri gördük. Sırtının kötü durumda olduğunu, kariyerinin düşüşe geçeceğini düşünüyorlardı. Oyuncular olarak bu hikayeleri biliyorduk.

Steve Nash: Takım arkadaşlarımın benim için bunu istediğini biliyordum. İşleri kişiselleştirmeyi sevmem. Ben her durumda kendimi motive ederim, yani ilave bir motivasyona ihtiyacım yoktu. Başımı dik tutup takımıma liderlik etmeyi ve her zaman gibi hazırlanmayı istiyordum. Kiminle oynarsak oynayalım, iyi bir seri geçirelim istiyordum. Ama takım arkadaşlarım işi biraz daha kızıştırmak istiyordu. Bunu yaptıkları için minnettarım. Takım arkadaşlarınızın sizin için bir şey istemesi harika bir his. Beni önemsedikleri için müteşekkirim.

Paul Coro (dönemin The Arizona Republic yazarı): Steve basınla ilgili konularda çok anlayışlı ve zekiydi ama kesinlikle intikam yolundaydı. Sonradan bana asla kindar bir şekilde sahaya çıkmadığını söylemişti. Kişisel bir şeydi. Bu onun açısından biraz belirsiz bir durumdu ama onun açısından daha çok, gururla ilgiliydi.

Nash: Mark konusunda üzgünken bunun nereden kaynaklandığını biliyordum, o yüzden kin gütmedim diyebilirim ama bir açıdan olayın kişisel hâle büründüğünü söyleyebilirsiniz ve bu kısmı da can acıtmıştı. Kalmamın istenmemesi ya da umduğum ilginin gösterilmemesinin ardından, beni serbest bırakan takıma karşı arkama yaslanıp keyfime bakacak değildim.

Richardson: O sezon onlarla ilk kez oynamak için Dallas'a gittiğimizde her yerde kameralar vardı ve pistin oralarda bir sürü taraftar görülüyordu. Steve'e şöyle dedim: "Başkan gibi adamsın ha. Artık burada değilsin ama hâlâ seni seviyorlar."

Playofflar'a geldiğimizde Jason Terry, haklı olarak Dallas taraftarının gönlünü kazanmıştı. Steve'in yerine gelen kişiydi ve başta ona alışmak zordu ama öyle iyi oynadı ki, taraftarı yanına çekti. Yani biz o seriye girerken o atmosfer, o gerilim, Steve'in rekabet edeceğini bilmek -- herkese "Daha iyi olan benim" diyecekti.

Art Garcia (dönemin Mavs yazarı, The Fort Worth-Star Telegram): Tabii ki, tüm gözler Steve'in üzerindeydi. Yakın zamanda koç değişimi yaşamış olsalar bile, olay tamamen Steve'in şehre dönüşü ve Cuban'a karşı kendisini kanıtlayacak olmasıydı. Houston serisi kazanılmış olsa da, tek konuşmak istediğimiz konu, Steve'di ve Steve'le tüm bunların ne anlama geldiğini konuşmaktı. Dirk bile bu konuda soru bombardımanı altındaydı. Sanırım Suns soyunma odasında, Dallas soyunma odasından daha fazla vakit geçirdik.

Final serisi gibi hissediyorduk. Birkaç yıl önce takım konferans finali oynamış olsa da, Cuban döneminin en büyük serisi olacaktı bu. Mark'ın kararının bir referandumu gibiydi: Steve yaşlı mı, değil mi? Steve'in buna hazır olduğunu, o ânın tadını çıkardığını ve son derece kendinden emin olduğunu görebiliyordunuz. Mavericks'in 'intikam turu' denen şeye hazır olduğunu sanmıyordum.


Seri (9-20 Mayıs 2005)


Nash'in ligin en iyi takımındaki en iyi oyuncu olduğunu görmek yetmiyormuş gibi Mavs, onun serinin ilk maçından önce yapılan bir seremoniyle Maurice Podoloff ödülünü alarak normal sezon MVP'si ilan edilişini izledi. 


Nash: Böyle öne çıkarılmayı sevmiyorum. Bu yüzden ödülle gurur duyarken, ulusal televizyon yayınında ödüllendirilmeme rağmen, maçtan önce bir numaralı seçimim değildi bu. Takımımın dikkatinin dağılmasını istemiyordum. Biz sadece iyi performans göstermek ve yolumuza bakmak istiyorduk, bu yüzden rakibi havaya sokacak ya da takımımızın odaklanmasını etkileyecek bir şey olsun istemezdik. Ama bu da profesyonel sporcu olmanın bir parçası. Takımı raydan çıkaracak şeyin ne olacağını asla bilemezsiniz ve bu yüzden odaklanmak için zihinsel dayanıklılığa sahip olmalısınız.

Dirk Nowitzki: Onun adına sevindiğimi hatırlıyorum. Kanadalı küçük bir adamın, iradesini ortaya koyup çok çalışması ve zirveye çıkması, inanılmaz bir hikaye. Hâlâ inanılmaz bir hikaye. O iyi biri, iyi bir arkadaş; sahip olduğu her şeyi hak ediyor. Ama o zaman onunla karşılaşacak olacağımı bilmek açık şekilde çok zor olacaktı.


-- İlk maç:

Nash, 31 dakikada 11 sayı ve 13 asist kaydederken, Phoenix'in 127-102'lik galibiyetinde asıl yıldız, maçı 40 sayı-16 ribaundla tamamlayan Amare Stoudemire'dı. Gerçi serinin geri kalanı boyunca da böyle devam etti.

-- İkinci maç:

Maçın en çok hatırlanan ânı, Mavericks forveti Jerry Stackhouse'un Joe Johnson'ın smacını bloklama girişimiydi. Suns guardı hakimiyetini kaybettikten sonra yüz üstü yere düştü. Johnson'ın gözü kötü görünüyordu ve kenara geldi. Göz çukuru kemiği kırığı yüzünden serinin geri kalanını kaçırdı.




Nowitzki: Aşırı, aşırı korkunçtu. Kötü anlardı. Oyundayken de, izlerken de birinin o şekilde sakatlanmasını istemezsiniz.

Griffin: Joe için çok üzülmüştük çünkü o harika bir çocuk ve o zamanlar çok iyi oynuyordu. İnanılmaz bir sezon geçiriyordu ve özgüvenimiz yüksekti. Dallas'a karşı genel olarak iyi oynuyorduk ama Joe'nun oynadığı ilk maçta içerde 25 sayı fark atmıştık ve o noktada playoff'ta beş maçlık bir galibiyet serisine sahiptik.

Coro: Tüm sezon, bir nevi, bir şeylerin kötü gitmesini beklersiniz. Suns çok dar bir kadroyla oynuyordu, derinlikleri yoktu. Aşırı kısa beş ile oynayacaklardı ve şimdi de fiziğiyle ön alanda da iş yapan bir guardı kaybediyorlardı. Bunun yolun sonu olup olmadığına dair akıllarda soru işaretleri belirmeye başlamıştı.

Nash maçı 23 sayı ve 13 asistle bitirmişti ama 22'de 9 atarak zorlanmıştı. Tüm akşam geriden gelen Suns, Johnson olmadan toparlanabilmişti ve bitime 27 saniye kala Nash'in serbest atış çizgisinin oradan bulduğu isabetle skoru eşitlemişti: 106-106. Nowitzki, takımını tekrar öne geçirmek için o kendine has tek ayak üstünde attığı fade away şutlardan birini Richardon'ın üstünden gönderdi ve isabeti buldu. Aynı Richardson, sonraki pozisyonda üçlüğü kaçırdı ve maçı kazanma fırsatını geri tepti.




Nash: Sanırım maçtan sonra Dirk bana söyle demişti: "Matrix'i başımdan atabildiğim için memnunum." Dirk'le eşleşmek tam bir kabustu. Topu bizim bençin önünde, üçlük çizgisinin hemen üstünde aldı. Topu her aldığında çok zor eşleşmeydi. İyi bir şut atacağını biliyorsunuz ve yine öyle yaptı.

Richardson: Bizim için, özellikle de benim için zor bir maçtı. Dirk post'ta benim üzerimden maçı getiren basketi atmıştı. 1.98'lik boyumla, oyunun tarihindeki en iyi fade away şutlardan birini savunmaya çalışıyordum. Üstüne son hücumda üçlüğü kaçırdım. İlave olarak da bizim için çok önemli bir oyuncu olan Joe'yu kaybetmemizi ekleyin.



Nash: Joe'nun sakatlığının beni yıktığını hatırlıyorum çünkü sürekli gelişim içerisindeydi. O yılın sonlarında "Bu çocuk ileride All-Star olur" diyorduk. Onun gibi çok yönlü bir oyuncuyu kaybetmek bizi sarsmıştı.

Griffin: Bunun rahatsız edici olduğunu ve çoğu takımı derinden sarsacağını ifade etmek yetersiz olur. Şahit olunması korkunç bir sakatlıktı ve oyuncularımız gerçekten birbirine çok yakındı. Gençlerdi, henüz çok fazla şey yaşamamışlardı ve çoğu bu kadar travmatik bir sakatlığa şahit olmamıştı.

Nowitzki: Elbette büyük bir sorununun olmadığını duyduğumuza sevinmiştik ama bunun bizim için bir kırılma olabileceğinin de farkındaydık. Joe henüz gençti fakat o zamandan iyi bir oyuncuydu.

Garcia: Mavs, Avery Johnson'ın koçluğa gelmesinin ardından 16-2'lik bir dereceye imza atmıştı ve birinci turda ilk iki maçı evinde kaybetmelerine rağmen turu geçmişlerdi. Bu yüzden Joe Johnson'ı kaybetmişlerken, momentum onlara geçmişti. Dallas'a döndüklerinde, serinin tam da istedikleri durumda olduğunu düşünüyorlardı.

Mike D'Antoni (dönemin Suns koçu): Bu sakatlık, etkisini daha sonra gösterdi. Jimmy Jackson ortaya çıktı ve harika oynadı; böylece bu, Joe'nun yokluğunun yarattığı dezavantajı hafifletti. Sekiz kişilik rotasyonumuz yediye inmişti, çünkü Joe'nun yerini alacak kimse yoktu kadroda. Böylece Jimmy daha çok süre aldı ve bu da Dallas'a karşı işe yaradı. Jimmy Jackson'ın yaptıkları sayesinde o seri iyi geçti.

Ancak uzun vadede, bu sakatlığın bize şampiyonluk şansına mal olduğunu düşünüyorum; çünkü bu yüzden top yönlendirici olarak Steve'e daha çok yük bindi. Joe hem topu getirebilir, hem oyun kurabilirdi -- bizim yedek oyun kurucumuz gibiydi az-çok. Onun yokluğunda Steve, Dallas'a karşı daha çok şey ortaya koydu. Kısa vadede sorun yoktu. Çünkü Jimmy iyi oynadı ve Steve daha fazla top kullandı. Ama uzun vadede, aynı derinliğe sahip olmamak bize zarar verdi.


-- Üçüncü Maç


İlk iki maçta kapasitesini tam gösterememiş olsa da, Nash'in takımını ikinci maçın son dakikalarında oyuna dahil etmesi, onun bireysel etkisinin yaklaşmakta olduğunun işaretlerindendi.

Coro: Steve bu seride yavaş yavaş vites yükseltmişti. Bazı iyi anları vardı, ama Joe safdışı kaldıktan sonra, dünyanın en iyi oyuncusu gibi göründü.

Richardson: Jim ve Leandro Barbosa'nın öne çıkacağını biliyorduk ama Dallas'a karşı kendimizi zorlamalıydık. İşte o anda Steve Nash'in ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu görmeye başladık.

Maç bir o tarafa bir bu tarafa gidiyordu ama Nash her Mavs serisine o Stoudemire ile yarattığı hipnotize edici pick-n-roll'lerle ya da inanılmaz şutlarla cevap verdi. Nash'in 27 sayı ve 17 asisti Suns'ı 119-102'lik galibiyete taşırken, saha avantajını geri almalarını sağladı. O günden beri, son 15 yılda bu rakamlara yalnızca Chris Paul ulaşabildi. 


Nash bu üç maçta 14.3 asist ortalaması tuttururken, şutları istikrarsızdı; yüzde 49.3 gibi fena sayılmayacak bir ortalamaya sahipti fakat bunda, 12'de 2'lik gibi beklenmedik bir üçlük performansının olması etkendi. Avery Johnson'ın ekibi, Nash'in onları, takımını yöneterek alt etmesindense birinci skor opsiyonu olmaya zorladı. 

Nowitzki: Steve'in açık ara iyi olduğu nokta, hızlı hücumlarda takım arkadaşlarını beslemesi, içeri girip Amare ve Matrix'e verdiği paslardı. Her şekilde switch yapmayı denedik, gerekirse uzunlarla bire bir kalmasına bile razı olduk. Bunun onu etkilemesini ve ritmlerini bozmasını umduk. Eğer top elinde kalır ve dripling yapmaya devam ederse, bire birde kalırsa, belki yorulurdu ve top diğerlerinin eline geldiğinde her zamanki ritmlerinde olmazlardı.

Griffin: Ekibimiz başından beri bize karşı oynamanın en iyi yolunun, diğer oyuncuların beslenmesinin kesintiye uğramasıyla gerçekleşeceğini düşünüyordu. Böylece bizi durdurmak için daha iyi bir fırsatları olacaktı. 


-- Dördüncü Maç


Mavericks maça, Nash'in başına Terry yerine Josh Howard'ı vererek başladı ve tüm akşam ondan daha iri oyuncularla Nash'i savundu. Nash, Dallas'ın baştan sona kontrol ettiği maçta dokuz top kaybına karşılık yalnızca beş asist yaptı. Fakat buna rağmen, playoff tarihinin en iyi skorer performanslarından birine imza attı: 28'de 20 şut isabeti ile 48 sayı. Başka hiçbir Suns oyuncusu 20 sayıyı görememişti.



D'Antoni: Aramızdaki konuşmalardan biri, her seferinde Steve Nash'e orta mesafeden şut imkanı vermeleri üzerineydi. Bunu tartıştık ve şöyle düşündüm: "Şimdi ben doğru mu anladım, stratejileri, oyunun gördüğü en büyük şutöre orta mesafede boş bırakmak mı?" Sonra şunu dedim: "Eğer yüz tane atması gerekiyorsa, yüz tane atsın. Bundan daha iyi bir atış bulamayacağız."

En iyi seçeneğimiz olmayan başka bir şeyi zorlamayacağız. 50, 60 ya da 80 sayı atacaksa, atsın. Şunu dediğimi hatırlıyorum: "Steve, sana bunun için müsade ediyorlar; ve eğer sana böyle yaklaşacaklarsa, bizim de yapabileceğimizin en iyisi bu." O da yaptı, inanılmaz bir performanstı.

Nash: O akşam hakkında hatırladığım şey, iyi şut atmam ve çok sayı bulmama rağmen kazanmamış olmamız. Nihayetinde, kaç sayı atarsam atayım, maçı kaybettik. Sinir bozucuydu. Yardım getirmiyorlardı. Yerlerinde kalıyorlardı ve ben de skor buluyordum. Bu benim için her zaman zordur, çünkü doğamda yok, ya da takımımız buna göre tasarlanmadı. Beynimin çalışma şekli komikti, 48 sayı attım -- ama hâlâ pas vermeye çalışıyordum.

D'Antoni: Steve'e daha fazla sayı atmasını söylemememekle hata ettiğimi ifade etmiştim.

Richardson: Eğer Steve daha fazla top kullansaydı, rahatça 25 sayı ortalama tuttururdu.

Nowitzki: Steve'in olayı şu ki, elbette harika bir pasör ama, aynı zamanda sayı da bulabiliyor. Bu bazen gözardı ediliyor. Hâlâ ligin gördüğü en iyi şutörlerden biri. Üçlüğü var, ama orta mesafe de sokabiliyor, spinle potaya gidebiliyor, geriye çekilerek de şut atabiliyor. Ve çembere gittiğinde o kıvrılarak şutları ve floater'ları var. Driplingi kesmeden attığı şutlar inanılmazdı. Potaya kadar gitmek istemediğinde, orta mesafeden hareketli bir şut kaldırırdı ve sayıyı bulurdu. 

Repertuarında çok numarası vardı. "Adam değiştik" veya "Onu içeri sokmayacağız, sorun yok" demeniz yetmiyordu. Sizi birçok şekilde vurabiliyordu.



Nash: Oyuna her zaman şöyle yaklaştım: Eğer saldırgansam, savunma için sorun yaratıyorsam ve herkes oyunun bir parçasıysa, daha iyi bir takım oluruz -- bu yüzden kariyerim boyunca çok çok fazla şut kullanmadım. Her zaman takımın kendisini bir bütün olarak hissetmesini ve en üst seviyede olmasını istedim. O zamanlar bir akşam çıkıp da 25 sayı atmanın ya da o tip skor patlamalarının takıma yarayacağını hissetmezdim. 

Richardson: Ne zaman Steve şut kullansa, içim rahat olurdu. Kötü şut tercihi yapmazdı, sahadaki en iyi oyuncu olurdu ve pek şut kaçırmazdı. Spor salonundan çıkmazdı. Yaptığını gördüğünüz her şeyi, bokunu çıkarana dek çalışmıştır. O faul çizgisinin oralardan yaptığı hareketli atışlar var ya hani, atarken kanepede uzanır gibi göründüğü? Onları idmanda arka arkaya 10-20 kere denerdi. O akşam gördüğünüz her hareket, idmanda milyonlarca kez denenmiştir. 

Coro: Eğer maç öncesi rutinini izlediyseniz, maçta atabileceği her şutu çalışma şekli kusursuzdu. Sahanın her yerinden şut atabilirdi. Bir oyun kurucu olarak öyle bir itibara sahipti ve öylesine bencil olmayan bir oyuncu olarak biliniyordu ki, kimsenin onu, maçları koparabilecek biri olarak görmediğini düşünüyorum. İnsanlar onun bir zamanlar bu oyundaki en iyi şutör olduğunu unutuyor.

Mavericks 119-109'luk galibiyetle seriyi eşitledi ama Nash'in performansı, playoff tarihinde en az yüzde 70 şut isabetiyle 48 sayı atılan üç performanstan biri olarak kayıtlara geçti.

Garcia: Bu, sonraki sezon Dwyane Wade'in Finaller'de onları bitirmesi şeklinde dönüp onları vurdu.  Avery'nin ikili sıkıştırma getirtmediği zamanlar vardı. Bence bu, Avery'nin San Antonio'da oynarken öğrendikleriyle alakalı -- oradaki bireysel savunma ve zihinsel dayanıklılık mentalitesi. Mavs yine de dördüncü maçı kazandı ama bu açıkça geri tepti, çünkü Steve Nash gibi birinin daha fazla özgüven kazanmasını ve üstünüze gelmesi için ona daha fazla sebep vermeyi istemezsiniz. Eminim ki oyununa, özellikle de çok çalışmasına saygısızlık yaptıklarını düşündü.

Griffin: 48 sayı attığı maçta verimlilik puanı - 8'di. Mavericks'in tutumu işe yaramıştı. Plan işe yaramıştı. Kesinlikle dengemizi bozdular, teknik ekibin hücumu yeniden tasarlamasına sebep oldular ve (5. ve 6. maçta) tekrar oyun kurucu gibi oynaması için gereken değişikliklere imza atıldı.


-- Beşinci Maç


Serinin gidişatını belirleyecek olan maça Mavs aynı stratejiyle başladı; ilk pozisyonda pivot Eric Dampier, Nash'i savunuyordu. 

Dördüncü maçın aksine Nash bu maçta dengeyi buldu. İlk üç maçta sergilediği oyun kurucu cesaretiyle, yeni ortaya çıkan sayı bulma isteğini harmanladı. Sonuç muhteşemdi: Yüzde 50 isabetle 34 sayı, 12 asist ve kariyer rekoru olan 13 ribaundla 114-108'lik galibiyetin mimarı oldu. 




Nash: Benim açımdan, her zaman takım arkadaşlarımın harekete geçmesini, onların sorumluluk almasını sağlamak. Savunmanın dengeyi sağlaması gerektiğini ve halletmesi gereken birçok şey varmış gibi hissettirmek. Saldırmaya devam ettiğimi, oyun kurmayı denemeye devam ettiğimi ve her ne sebeple olursa olsun, 4 ve 5. maçlar arasında dengenin değiştiğini hatırlıyorum. 

Griffin: Önce 48 sayı attığı performansa, sonra o 34 sayılık triple-double'a bakınca, bunların bir organizasyonun bir oyun kurucudan çok iyi verim alabileceği iki maç olduğunu görüyorsunuz.

Avery Johnson (5. maçtan sonra, muhabirlere): Ona verecek cevabımız yoktu. Mümkün olan her şeyi denedik. Bir oyuncunun etrafta dolaşıp canı istediğinde sayı atmasına izin veremezsiniz. Çok saçma. Onun pas kanallarını kesmeye çalıştık. Ama oyun planına sadık kalmadık. Bizi bitirdiler. Tam manasıyla bitirdiler. Hayal kırıklığı içindeyim. 



Nowitzki: Zeki bir oyuncu o. IQ seviyesi ve ona verilen destekten yararlanma şekli inanılmaz. 4. maçta pas veremeyince işe koyuldu ve kendisi sayı buldu. Ve sonra kendisini biraz daha gösterdiği akşamlarda sizi sıkıştırır, zorlar ve diğer oyuncuları da işin içine sokardı. Bu oyunu oynamış en akıllı oyunculardan biri. 

Griffin: Salondaki aile odasına gidip, ailesi ve eşine onu göstererek "Bu normal bir şey değil. İzlediğiniz şey normal değil. Yaptığı şey imkansız" dedim. Dehşet içerisindeydim.


-- Altıncı Maç


O akşam genel olarak yedinci maça gidileceğinden hemen hemen herkes emindi -- Mavs devreye 9 sayı farkla girmişti ve 4 dakika kala 16 sayı öndelerdi. 

Üçüncü çeyreğin bitimine yakın Suns, Nash ve Marion önderliğinde kıpırdandı. Dallas'taki salonda özel bir şeyler olduğunu hissedebilirdiniz; rakip takımın yıldızının kontrolü ele almasıyla birlikte, giderek yükselmekte olan, salondaki endişeli kalabalıktan çıkan sesi duyabilirdiniz. Nash'in farkı altıya indiren üçlüğünün ardından çıkan sesi şuradan duymak mümkün. 

Dördüncü çeyreğin bitimine 1.45 kala ve Mavs beş sayı öndeyken Terry, girdiği takdirde maçı kopartabilecek bir üçlük atış kullandı. Onun yerine Nash, nefes kesici bir tam saha pasla Marion'ı buldu ve kazandıkları basket faulle fark ikiye indirdiler. 

Suns bitime 11.5 saniye kala topu kenardan oyuna sokarken üç sayı geridelerdi. D'Antoni niyetlendiği molayı alamadı ve Nash topla tüm sahayı kat etti. Geri geri gitmekte olan genç guard Terry'nin üstünden üçlüğü yolladı. Berabere. 




Nash: Topu hızlıca oyuna soktuk ve bu da benim seri şekilde karşı sahaya geçmemi sağladı. Sola doğru yöneldim, sonra sağıma doğru kırdım ve savunmacımı ters ayak üstünde yakalayıp şutu yolladım. Benim için bir ritm şutuydu. 

Richardson: Topla ilerliyordu ve içimden "Şutu gönder!" diyordum. Sonra da isabeti bulduğunu ve Dirk'ün delirdiğini hatırlıyorum.

D'Antoni: Dirk'ün Terry'ye bakıp "N'apıyorsun sen?" dediğini hatırlıyorum. Ama Steve çok iyiydi, ne yapabilirsiniz ki? Playoff'ta ilerleyen her takım gibi birçok kritik şut soktuk ama bu inanılmaz kritik bir şuttu.

Nowitzki: Altıncı maçı çok net hatırlıyorum çünkü o maçı kazanıyormuş gibi hissetmiştik. Üç sayı öndeydik, bitime az kalmıştı ve Jet, Steve'i savunuyordu. Üç sayı öndeydik ve Nash'e baskı yapacağımıza Terry geri geri geliyordu. Steve de tabii üçlüğü yolladı. Kariyerimde en çok hayal kırıklığına uğradığım anlardan biriydi çünkü "Ona nasıl şut izni verirsin?" diyordum.

Coro: Dirk muhtemelen 1993 Finalleri'nde John Paxson'ın o şutu nasıl attığını merak eden Suns taraftarları gibi hissetmiştir."Onu nasıl boş bırakırsınız?"

Richardson: Şöyle diyeyim, dün gibi hatırlıyorum. Dirk dellenmişti. Küfürler, el hareketleri, her şey. Şöyle düşünmüştüm: "Evet, hayal kırıklığı içindeler. Kızgınlar. Dirk'ü hiç böyle görmeyiz. Onları alt ettik."

Nash: O anda zamanlamayı lehimize çevirdik, yani birçok açıdan o şut bence onlar için sağlam bir yumruk olmuştu. Muhtemelen şöyle hissettiler: "Abi, adamları yeniyorduk ama şimdi maça tutundular." Psikolojik olarak onlara zarar vermiştik.

Nowitkzi: Bir lider olarak o olaydan çok ders çıkardım diyebilirim. Onlara ağır konuştum, bağırıp çağırdım. Jet benim adamım, bazen böyle şeyler olur. Ama insanlar göz önünde böyle şeylere tanık olunca "Tanrım, bunu yapmamalıydı" diyor. 



Garcia: Bizim o olaydan çıkardığımız şey, Dirk'ün Terry konusundaki hayal kırıklığıydı. Beraber oynadıkları yıllar içerisinde Dirk gerçekten onun basketbol zekasını sorguladı ve zaman içinde bu konu üstünde çalıştılar. Asla ismini vermedi ama onu kastederek bu konuda eleştiri getirmişti.

O zamanlar Jet hakkında söylediği şeylerden biri, inanılmaz yeteneğe sahip, harika bir şutör olduğu, ama kariyerinin o noktasında basketbolu gerektiği kadar anlamadığıydı -- özellikle de şampiyonluk peşindeki bir takımda oynayan biri olarak. Olay dönüp dolaşıp Steve'i kaybetmelerine geliyor. 

Coro: Gözden kaçan kısım, o zaman Terry'nin onların oyun kurucusu olmasıydı. Yani temelde onlara bir MVP veriyor, üstüne de sendeki oyun kurucu pozisyonunda irtifa kaybediyorsun, çünkü Terry doğal bir oyun kurucu değildi.

Garcia: Steve asla harika bir savunmacı olmadı ama açılardan anlardı ve sezgisi yüksekti. Oyunu hissederdi ki bunu birine öğretemezsiniz. Yani Dirk'ün, Terry'nin aynı hatayı tekrar yaptığını veya tökezlediğini görmesi büyük hayal kırıklığıydı. Maçtan maça öğrenmiyordu belki ama Dirk geliştiğini görebiliyordu. 

Nowitzki: O kendine has ufak driplingini yaptığında ve şuta kalkışını gördüğümde anlamıştım. Gireceğini biliyordum. Öyle olacaktı.

Garcia: Terry'nin savunmasında, bazen Steve, Dirk'le eşleşiyordu ve Steve onu küçük düşürüyordu.

Coro: Yine de, bu kadar sayının atılmasıyla, son hücumu kim kullanırsa onun maçı kazanacağını hissediyordunuz çünkü Dirk'ün de olağanüstü bir şey yapacağını bekliyordunuz?


Bu söz konusu değildi: Stoudemire ve Jackson'ın 6 faulle oyun dışı kalmasına rağmen uzatmada Nash ve Suns oyunu domine ediyor ve 130-126'lık galibiyetle Dallas'ı eliyorlardı.


Nowitzki: Uzatmada hiç iyi oynamadım, yani bunu üstüme alabilirim ve aşırı hayal kırıklığı içerisindeydim. Ama, bilirsiniz, eninde sonunda, serinin üstünden birkaç hafta geçtikten sonra Steve için mutluydum. Bu kadar iyi oynadığı ve nasıl bir oyuncu olduğunu gösterdiği için mutluydum.

Son 6 dakika 41 saniyede Nash, Phoenix'in bulduğu 31 sayının 22'sini ya kendisi atmış ya da asistini yapmıştı ki beş şutunda da isabet bulmuştu. Maçı 50 dakikada yüzde 58 isabet oranıyla 39 sayı, 12 asist, 9 ribaund ve 1 blokla bitirmişti.

Mike Tirico (ESPN yayınında): Başka bir oyuncunun playoff'ta arka arkaya böyle maçlar çıkardığını hatırlamak çok zor. Üç maçtır bu şekilde oynuyor.




Nowitzki: Yedinci maç için Phoenix'e gideceğimizden emindik -- o maçta her şey mümkün olurdu. Sonra birkaç dakika içinde her şey tersine döndü. Steve'e kocaman sarıldım ve "Tebrikler, böyle devam edin" dedim. Ama elbette, o anda çok duygusal oluyorsunuz ve ben çok fazla hayal kırıklığı içerisindeydim. Orada çok fazla kalıp konuşmak istemiyordum. O anda tam bir bozgun hissi vardı ve hayal kırıklığı büyüktü. Ona çabucak sarıldım, harika bir seri geçirdiğini söyledim ve oradan uzaklaştım. 




Nash (maç sonrası Jim Gray'e verdiği röportajda): Kaybetmekten çok daha iyi, sadece bunu söyleyebilirim. Daima kariyerimi Mavericks oyuncusu olarak bitirmek isterdim ama orada çok güzel zamanlar geçirdim, beraber oynaması eğlenceli oyuncularla birlikteydim. Hayatımda olmadığı kadar iyi zaman geçirdim.

Griffin: Takım soyunma odasına doğru girerken tüneldeydim. Quentin Richardson bana doğru gelip bir beşlik verdi ve şöyle dedi: "Sana söylemiştim Grif! Bu herif kaybetmemize izin vermeyecekti."

Coro: Altıncı maçtan sonra Quentin Richardson'ın soyunma odasında şöyle dediğini hatırlıyorum: "Bu adamı niye bıraktıklarını bilmiyorum ama takımımda olduğu için memnunum."

Nash: Q harika bir takım arkadaşı. Yalnızca bir sezon beraber oynayabildik ama o hâlâ benim için önemli bir takım arkadaşı -- çünkü o sezon çok önemli ve etkili bir sezondu. O her zaman en büyük hayranım gibi bir şey oldu ve yeri geldiğinde beni korudu. Takım arkadaşlarının sana inanması, seni koruyup kollaması ve senin iyiliğini istemesi harika bir şeydir. Bir takımı iyi yapan şey de budur.  



Richardson: O zaman kendimizden geçmiştik, çünkü onları elemiştik fakat tüm serinin arka planında Dallas Mavericks'in, Nash'in gitmesine izin vermesi yatıyordu. MVP'ydi o.

Hemen sonraki sezon playoff'ta karşılaşınca --oradaki çoğu taraftar hâlâ onu seviyordu ve organizasyon da kalacağını varsaymıştı-- Steve'in söylemeyeceği şeyi söylemem gerektiğini hissettim. Steve çok iyi biri, klas bir adam, ama birinin bunu söylemesi gerekiyordu. Hata yaptılar. Haksızdılar. Bu seri de onun kanıtıydı.

Garcia: Mark, Mavericks için doğru kararı verdiğine ve haklı çıkacağına inanıyordu, çünkü Mark, Steve'in yaşı üzerinden bir kumar oynamıştı. Ama o zaman Dallas soyunma odasında --oyunculardan koçlara kadar-- Steve'i bırakma kararının doğru olduğunu düşünen birisi olduğunu sanmıyorum. 

Cuban (2006'da David Letterman'a): Steve harika biri ve onu ölümüne seviyorum ama neden bizdeyken MVP gibi oynamadı?

(Orijinali için şuradan.)

Yorumlar