Sözlü Tarih: 1995-96 Sonics, Seattle'ın Son Büyük NBA Takımı

 


1995-96 sezonuna başlarken, Sonics bir yol ayrımının eşiğindeydi.

Genç ve yeteneklilerdi, direksiyonda süperstar oyuncular Gary Payton ve Shawn Kemp vardı. Payton ligin en iyi savunmacılarından ve en kararlı rekabetçilerinden biriydi; Kemp ise ligin en yüksekten uçan uzunlarından biriydi. Birlikte heyecan verici bir ikili oluşturmuşlardı ama son iki playoff maceraları hüsranla sonuçlanmıştı. İnsanlar bu ikilinin başarıya ulaşma ihtimalini sorgulamaya başlamıştı.

Sonics, 1993-94 sezonunu NBA'in en iyi derecesiyle bitirmişti, ancak Denver Nuggets'a teslim olarak, ilk turda 8. sıradan gelen takıma elenen ilk takım oldular. 

Ertesi sezon KeyArena yenilenirken iç saha maçlarını Tacoma Dome'da oynayan Sonics 57 maç kazandı. Ama tekrar ilk turda elenerek George Karl'ın yerini tehlikeye attılar.

Daha acı veren şey, bu erken elenmelerin Michael Jordan basketboldan uzaktayken yaşanmış olmasıydı. Bu fırsattan istifade, Houston Rockets arka arkaya iki şampiyonluk kazanmıştı. 

1995-96 sezonunda Sonics nihayet doğru parçaları sahaya sürdü, kimya sorunlarını çözdü ve NBA Finalleri'nde 72 galibiyetli Chicago Bulls'a kaybeden bir takım yarattı. Harika bir şeyin başlangıcı gibiydi. Ama meğer zirve noktasıymış. 



Erken elenmeleri aşmak


Wally Walker (genel menajer): Takım sahibi Barry Ackerley, 1994-95 sezonundan sonra bana gelip şöyle dedi: "Koçla ilgili konuda kararı sen vereceksin." 

George Karl (koç): Beni kovduklarını düşündüm. Yalan yok.

Wally Walker: Hocayla yolları ayırıp, genç yıldızlardan da birini tutup farklı bir yönde devam etmemiz doğrultusunda hem şehir, hem de ülke çapında yorumlar yapılıyordu. Ama bu doğru gelmiyordu. Hedeflerden o kadar da uzakta değildik. Sadece biraz daha iyi bir takım kimyasına ve daha isabetli dış şuta ihtiyacımız vardı. 


95-96 sezonundan önce, kamuoyu önünde Karl'ı eleştiren Kendall Gill, tecrübeli oyuncular Hersey Hawkins ve David Wingate karşılığında takas edildi. Yerel bir spor yazarı şöyle demişti: "Bu takasın Houston, San Antonio ya da Phoenix'i korkuttuğuna inanmamız mı gerekiyor?" Sonics ayrıca tecrübeli uzun Frank Brickowski'yi de kadrosuna katmıştı. 


George Karl: Seattle'daki yedi yılıma dönüp baktığımda tek pişmanlığım, Michael Jordan'ın basketbol oynamadığı ki sezonda da ilk turda elenip, bu büyük fırsatı değerlendirememiş olmamız. Eğer gereken mental dayanıklılığa iki sene önce erişmiş olsak, belki bir şampiyonluk kazanmış olurduk.

Detlef Schrempf (forvet): Bence kimyayla ilgili sorunların yaşandığı ve oyuncuların doğru sebeplerle oynatılmadığı birkaç yıl geçti. Ve çok yetenekli oyuncular olmamıza karşın, takımı kendimizin önüne koyamadık. Fedakarlık yapmak ve gerektiğinde işi bitirmek söz konusu olduğunda bunun bariz olduğunu düşünüyorum. 

George Karl: Çok daha atletik ve yetenekli bir oyuncuyu, ihtiyacımız olan profile uyan Hersey Hawkins'le takas ettik. Diğerlerinin yapmak istediği her şeyi yapacak, çok uğraştırmayacak ve sağlam bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Kendall her zaman daha fazla öne çıkmaya çalışıyordu. Hersey ise kazanan bir takımda bulunmaktan memnundu. 



Yeni ev


Bu sezonun iki ana hikayesi de estetikle ilgiliydi.

Sonics o sezon, yenilenmiş bir KeyArena'ya dönüyordu. Başkan Stern, Lakers maçıyla yapılan açılışa katıldı ve TV yayını sırasında, sonradan bir sorun olarak gördüğü bu salona iltifat etti. 

"Güzel bir salonları oldu" diyordu Stern. "Özel bir salon. Görüş açıları harika, dekorasyonu harika. Bence Seattle kenti bugün burada olanlarla gurur duymalı." 

Aynı zamanda Sonics 20 yıl sonra logosunu da yenileyip kırmızı ve bronz katkılı yeni formalarını da tanıttı. O zamanlar NBA ve Sonics çalışanları yeni logo ve formaları "eğlenceli, genç ve taze" olarak nitelediler ve her ikisini de uzun süre kullanılmasını isteyeceklerini belirttiler. 



Dwane Casey (asistan koç): KeyArena'ya dönmek güzeldi, çünkü her maçta Tacoma Dome'a kadar gitmek zorunda kalmıyorduk. Sanki 82 maçı da deplasmanda oynamıştık.

Vincent Askew (guard): Tacoma Dome güzeldi ama o kadar büyüktü ki, arka plan şutunuzu bozuyordu. Fakat KeyArena'ya dönünce, eve dönmüş gibi hissettik. 

Kevin Calabro (Sonics maçları spikeri): Elinizde müzik ve şehrin kültürel birikimi var. Pearl Jam, Nirvana, Alice in Chains -- bu grupları maçlarda görebileceksiniz. O zamanlar böyle salonlar için özel müzik ve danslar yoktu. KeyArena'da gerçekten kendine has işler yapılıyordu. Pek son moda sayılmazdı. Yeni haliyle bile, inanın bana, son teknoloji değildi. Ama küçük, samimi ve gürültülü bir yerdi. O dönem için, cehennem gibi olabilen bir salondu.  

Eric Snow (guard): Şimdilerde bile [Not: Bu cümle 2016 yılında söylenmiş.] fikstüre bakıp KeyArena'da oynayacağı maçı 'yenilgi' olarak işaretleyenleri duyuyorum. 

Billy McKinney (basketbol operasyonları başkan yardımcısı): O göreve geldiğim zaman, Wally Walker'a ilk söylediğim şeylerden biri şuydu: "Ne zaman logo ya da forma değişikliğine gidileceğini merak ediyorum?" O logo ve forma yıllardır kullanılıyordu. Şöyle yanıtladı: "Bunu söylemen ilginç, çünkü bu sene yeni formayı tanıtacağız." 

Marc Moquin (Sonics medya sorumlusu): Gelenekselciler bunu sevmedi. Niye değiştiğimizden pek emin değilim. Çok fazla renk içeriyor. Fazla süslü. Geriye dönüp bakınca komik duruyor. 

MC Geologic (Blue Scholars isimli hiphop grubunun üyesi): O zaman mı? Bayılmıştım. Muhtemelen bu değişimin hedeflediği kitlenin içindeydim. 

Marc Moquin: Kırmızı renk, insanlara Portland'ı hatırlattı. Bir taraftar yanıma gelip şöyle demişti: "Kırmızı, Portland'ın rengi. Asla formamızda görmek istemem. Neden bunu yapıyorsunuz?"

Billy McKinney: Ortada farklı yorumlar varken ben güzel bir değişiklik olduğunu düşünmüştüm. Farklıydı. Bize biraz farklı bir kimlik sağlamıştı. 


"İdmanlarımız +18 geçerdi"


Dwane Casey: O sezonun hazırlık kampının ilk gününde Detlef ve Frank Brickowski'nin ağız dalaşına girdiğini hatırlıyorum. Bölgelerini işaretlemeye çalışan iki adam gibilerdi. 

Billy McKinney: Biraz itiş-kakış oldu, sonra karşılıklı bir şeyler söyleyip kavgaya hazırlandılar. Az kelime ama birkaç yumruk vardı. O kadar. 

Frank Brickowski (pivot): Kavgayı hatırlamaya çalışıyorum. Kamplarda böyle çok kavgaya karıştım. Bana vurulduğunu ve biriyle beraber düştüğümü hatırlıyorum. Ama Detlef harika bir takım arkadaşıydı. Harika bir takım arkadaşıyla dövüşmeniz o kadar da mühim değildir. 

Eric Snow: İnanamıştım -- ama kavga ettiklerine değil, ondan sonraki gidişata inanamamıştım. Sadece itişme değildi. Gerçek bir kavgaydı. Ama bittiğinde bunu atlattılar ve idmana devam ettiler. Bunu aştıklarına inanamamıştım. Bu olay, o sezon nasıl olacağımıza dair her şeyi açıklıyordu. 

Vincent Askew: George Karl buna bayılmıştı. Seattle'dan önce de CBA ve İspanya'da George için oynamıştım. İdmanda birbirine giren adamları severdi ve bizim idmanlarımız +18 geçerdi. 


Sonics sezona 6-5 ile girdi ama yakında alev alacaktı. Bir ara 21 maçlarının 20'sini kazandılar.


Payton vs. Karl


Sonics'in lideri elbette, kimseye, kendi hocasına karşı bile geri adım atmayan Gary Payton'dı. [Payton bu sözlü tarih için konuşmayı reddetmiş.]


Vincent Askew: Ve George sıkı çalışabilmesi için onu teşvik etmek istedi. Onu üzene dek Gary iyi bir maç oyuncusuydu. Eğer onu üzdüyseniz de idmanı domine ederdi.

George Karl: İdman için her zaman hevesli olmazdı.

Eric Snow: Benim işim buydu: Onu idman yapmasını sağlamak. Eğer koça antrenman yapmak istediğini söylediyse, ona meydan okur ve idmana başlamasını sağlamak için ona laf sokardım. Konuşmayı severdi, bu yüzden her zaman sizi konuşturmayacak noktaya getirmek için uğraşırdı. 

Mike Gastineau (KJR spor tadyosu çalışanı): Bir keresinde George bana şöyle demişti: "Gas, anlamıyorsun. Her günüm, Gary Payton'la herhangi bir konuda 30 dakika tartışarak başlıyor."

Marc Moquin: Gary'nin dediği gibi; şimdiye dek takımında oynadığı en manyak adam babasıydı, ama George da ikinci sıradaydı. 

Frank Brickowski: George Karl biraz deli olduğu için, sert bir hocaydı. Ve bu eksik bir tanım. Bir keresinde devreye 12 sayı önde girmiştik ve çok yanlış bir şey yapmış ya da kötü oynamışız gibi, bağırıyordu. Ona "George, 12 sayı öndeyiz, geride değil. Sigara falan iç, bir şey yap" dedim. Ne cevap vereceğini bilemedi. 

Ervin Johnson (pivot): Gary biraz daha dizginlenebilirdi belki. Ama George'un gerçekten ona bağlı olduğuna inanıyorum. Arada birbirlerine girseler de Gary, hocasının onun tarafında olduğunu biliyordu. Neredeyse bir sevgi-nefret ilişkisiydi. Birbirlerine çok saygı duyuyorlardı. 



Payton risk alıyor


Frank Brickowski: Gary takıma hizmet eden türden bir bencil oyuncuydu. Takım için çaba göstermeyen bencil oyuncular vardır, size bir şey katmazlar. Gary her akşam rekabet eden ve bizi de itekleyen bir bencil oyuncuydu. İyi bir takım arkadaşı mıydı? Bilemiyorum. Belki değildi. Ama bizi sürüklerdi ve her akşam rekabet ederdi. Ondan ayrı kaldıkça onun kıymetini daha çok bilir oldum. 

Vincent Askew: Eğer bir maç için bir oyuncu seçeceksem, o kişi Gary Payton'dır. Çünkü hiçbir şeyden korkmaz. Takımdaki herkesin sıkı oynamasını sağlardı çünkü kendisi öyle oynardı.

Mike Gastineau: Daha önce hiç, genel tavrı risk almak olan bir adam görmemiştim. Daima fiziksel olarak risk alırdı. 

Frank Brickowski: Ona karşı oynarken ondan nefret ettim. Karşılıklı olarak nefret ettik. Ama beraberken sorun yoktu. Gary öfke nöbetlerine girer, etrafı tekmeleyip çığlıklar atar, biz de "Gary işte" der geçerdik. Bir gün antrenörlerden biriyle dövüşmek istedi, ki antrenör de 110 yaşında falandı. Niye onunla dövüşmek istiyorsun ya? Sana ne yaptı ki?

Billy Mckinney: Bence Gary biraz yanlış anlaşıldı çünkü onu sert dış görünüşe sahip biri olarak algıladılar. Gördüğüm en yardımsever insanlardan biriydi. O sene köpeğimi kaybetmiştim, uçakla bir yere gidiyorduk. Koltuğumda oturmuş, yaşadığım kederi gizlemeye çalışıyordum. Gary benimle şakalaşıyordu, "Sorun ne?" diye sordu. Ona anlattım. İnsanların Gary'nin pek görmediği bir yönüydü bu. 


Dönüm Noktası


Sonics normal sezonu 64-18'lik derece ile bitirdi. Onlardan iyi dereceye sahip olan tek bir takım vardı: Chicago Bulls.

Batı Konferansı'nın birincisi durumundalardı. Ama normal sezonun son maçında bir kavgaya karıştığı için, playofflar'a Kemp'ten yoksun başlayacaklardı. Kemp ilk turun ilk maçında Sacramento'ya karşı oynayamadı. 

İlk maçı kazandılar ama Kemp döndükten sonra ikinci maçı kaybettiler. Sacramento'daki üçüncü maç gergin bir havada oynanacaktı. 





Mike Gastineau: Endişelilerdi. 1994 ve 95'in hayaleti peşlerinde gibiydi.

Marques Johnson (Sonics yayıncısı): İlk tur serilerini küçümseyemezsiniz. O tedirginlik hissinin yavaş yavaş arttığını hatırlıyorum: "Ah, yine başlıyoruz. Bir kere daha çuvallamaya hazırlanıyorsunuz." 

Wally Walker: Takım sahibi endişeliydi. İkinci maç Pazar günü öğleden sonraydı ve gecesine Ackerley'den bir telefon geldi: "Nedir bu?" Sonraki maçta, bitime 5 dakika kala sekiz sayı gerideydik.

Vincent Askew: Bir araya geldik ve bu kişilerin kim olduklarını asla unutmayacağım. Ben, Gary, Kemp, Detlef ve Nate. Bazı tartışmalar döndü ve sonra maçı kazanmaya çıktık. Bu şekilde ifade edeyim. Ben ve Gary bazı kişilere yeteri kadar erkek gibi oynamadıklarını söyledik. Sonrasında daha iyiye gittik. 


Sacramento'yu eleyen Sonics, sonraki turda son iki sezonun şampiyonu Houston Rockets'ı süpürdü. Sonics'in eğlenceyi seven uzunu Kemp, kontrolü ele almıştı.


Kemp olgunlaşıyor


Frank Brickowski: O playofflar'da yüksek seviyede iş çıkaran biri vardıysa, o da Shawn'du. Houston'ı eledik, seriyi domine etti. 

George Karl: Her maçta, her seride adım adım gelişti.

Vincent Askew: Kemp bir kardeş gibiydi. Takıma katıldığımda Karl bana onunla her gün birebir maç yapmamı ve biraz canını yakmamı istedi. Oynadım ve onun ne kadar güçlü ve agresif olduğunu gördüm. Sonra koça şöyle dedim: "Koç, kimsenin ona zarar vermesine ihtiyacı yok. Tam bir canavar. Sadece biraz yavaşlamaya ve ağırdan almaya ihtiyacı var." 

George Karl: Shawn bazı açılardan biraz alıktı ama size şöyle söyleyeyim, rekabet ve maça hazırlık anlamında onunla hiç problem yaşamadım. 

Eric Snow: Shawn komikti. Hareketlerine isimler verirdi, ki çok gülerdik. Bir tanesinin adı Emmitt Smith'ti. Niye bu ismi verdi bilmiyorum ama savunmacısına feyk falan attı sanırım. Ve maç sırasındaydı bu. O sene bir sürü takımı yendik, o da maçlardan sonra gelip hareketlerinin isimlerini anlatırdı.





Kader ânı


Sonics, Batı Konferansı Finalleri'nde John Stockton ve Karl Malone'lu Utah Jazz'la eşleşmişti. Çekişmeli geçen seri, KeyArena'daki yedinci maça kadar uzadı.


Billy Mckinney: Jazz'la normal sezonda oynadığımız son maç Utah'taydı ve hakemler bizi doğramıştı. Bundan biraz rahatsız olmuştuk. George'un bir mola esnasında "Eğer Konferans Finalleri'ne kalırsak başımzıza işte bunlar gelecek" dediğini hatırlıyorum. Moladan dönüşte sahadaki tüm Sonics oyuncularının gözlerinde tarif etmesi zor, meydan okuyan bir ifade vardı. Bence o maç, takımın kaderini belirlemişti.

Frank Brickowski: 7. maçın başlarında John Stockton'ın içeri girmeye çalıştığını hatırlıyorum. Birini o bölgeye girmekten vazgeçirmek istersem ona doğru ellerimi kaldırıp dirseklerimi çıkarırdım. Ve bunu John'a yaptım. Dirseğim gözüne gelmişti. Gözünü açtı, yüzünden kan damlayarak kalktı ve oradan uzaklaştı. "Tek yapabileceğin bu, Brickowski" dedi. Ben de şöyle cevap verdim: "Evet, ama bunu epey iyi yapıyorum, değil mi Johnny?" 

Terry Stotts (asistan koç): 7. maçın sonlarına doğru Karl Malone çizgiye gelmişti ve KeyArena, ligin en gürültülü salonlarından biriydi. Tüm seri boyunca taraftarlar, Malone serbest atışını kullanana kadar kaç saniye geçtiğini sayıyorlardı. İlk atışı kaçırınca, bundan daha gürültülü olamayacaklarını düşünmüştüm. Sonra ikinciyi kaçırdı ve daha büyük gürültü çıktı.

Mike Gastineau: Bazen şampiyonluğu kazanacağımız hissine çok kapılırdık ama o akşam Utah'ı yendikten sonra gerçekten öyleymiş gibi hissetmiştik. Şehir resmen çıldırmıştı. 

Shawn Kemp (2011'de Seattle Times'ta çıkan bir yazıdan): O sesleri tarif etmek çok zor ama hayatım boyunca öyle bir şey duymadım.

Detlef Schrempf: Bu zafer bir rahatlama getirmişti, çünkü herkes fiziksel ve zihinsel olarak yorgundu. Bu yorgunluk, sanırım Finaller açısından önemli bir faktördü.



Jordan ve Bulls'a karşı


Peki Batı Konferansı'nı kazanmaları karşılığında ellerine ne geçmişti? Michael Jordan ve rekortmen Chicago Bulls ile Finaller'de bir buluşma.


Nate McMillan (guard): Onları gerçekten yenebileceğimizi hissettik. Ama hatırladığım tek şey var: Yoldaydık ve Chicago'daki otele giderken yanımıza bir polis eskortu vermişlerdi. Otobüsten birinin kamerasını çıkarıp polisi çektiğini hatırlıyorum. Finaller haricinde size polis eskortu verilmez, bu yüzden herkes heyecanlanmıştı ve o ânın tadını çıkarıyorlardı. Ama kendime "Buna hazır mıyız, bilmiyorum" dediğimi hatırlıyorum.  




Dwane Casey: Kendine çok güvenen, özgüveni sınırlarda olan bir oyuncu grubumuz vardı. Gary geri adım atmayacaktı ve Jordan'a sürekli bir şeyler söylüyordu. Muhtemelen iyi bir fikir değildi ama kendinden emin bir grubumuz vardı.

Marques Johnson: Gary, Michael Jordan ile ağız dalaşına girdiğinde -- çok şaşırmamıştım ama Gary tarzında bir cesaret gösterisi değildi.

George Karl: Gary'yi maç sonlarında Michael'a verip, geri kalan zamanda dinlenmesini sağlamak istiyorduk. Sonrasında 3 ve 4. maçlarda onu tamamen Michael'ı savunması için görevlendirdik ama muhtemelen bunu daha erkenden yapmalıydık... Geriye dönüp bakmam gerekirse, Gary'yi en baştan Michael'ın başına dikmem gerektiğini söyleyebilirim.




McMillan'ın yokluğu


Sonics, sırtından sakatlanan çok yönlü guard Nate McMillan'dan yoksundu. McMillan yalnızca ilk maçta 6 dakika oynamış ve sonraki iki maçta kenarda oturmuştu. O arada Bulls 3-0 öne geçmişti bile.

Bu, NBC yorumcusu ve New York Post köşe yazarı Peter Vecsey'yi, McMillan'ın sakatlığını sorgulamaya sevk etti. 


Frank Brickowski: O zamanlar bunu görmezden gelmiştim. Peter'i severim ama o, gazete satmak ve ortalığı karıştırmak istedi. 

Nate McMillan: Sonradan bunun için özür diledi, çünkü durumu yanlış anlamıştı. Sırtımdan bir sakatlığım vardı. Neredeyse ameliyat olacaktım. Olmadım ama iki doktor bana bunu söylemişti.

Detlef Schrempf: Bu bizi çok etkiledi, çünkü Nate hem hücumda, hem de savunmada takımın önemli bir parçasıydı. 

Marques Johnson: Gary takımın kalbiydi. Ama Nate de ruhuydu.

Ervin Johnson: Nate, Detlef ve Sam Perkins takımın gerçek kaptanlarıydı. 

Terry Stotts: Finaller'in üçüncü maçı bizim için çok büyük hayal kırıklığı yarattı çünkü serinin ilk iki maçında Chicago'da oyunda kalabilmiştik. Ama üçüncü maçta sahaya çıktılar ve işimizi bitirdiler.




Dağılma


Sonics 4 ve 5. maçları kazanıp serinin tekrar Chicago'ya gitmesini sağladı. Ama Jordan ve Bulls altıncı maçta her şeyi bitirdi.

Sonics, Finaller'in ardından bir dizi sorunla karşılaştı. Kadroda birçok serbest oyuncu vardı ki bu, herkesin sezona odaklanmasına yardımcı olmuştu. Ancak sezon sonunda kimi tutacaklarıyla ilgili bir karar vermek zorunda kaldılar. 

Payton'ı kadroda tuttular, ayrıca Jim McIlvaine'e 6 yıl için 30 milyonluk bir kontrat verdiler. Serbest kalan Brickowski ve Ervin Johnson takımdan ayrıldı. Final serisinde Karl ile kavga eden Askew de takas edildi.


Detlef Schrempf: "Önümüzdeki sezon geri dönüp tekrar şansımızı deneyeceğiz" diye düşünmüştüm. O noktada hâlâ genç bir takımdık. Ama birçok değişiklik yapıldı.

Vincent Askew: Vegas'ta, hemen Gary'nin karşısında oturuyordum. "Seneye kesin şampiyon olacağız" falan diye konuşuyorduk. Ama sonraki hafta bir gemi yolculuğuna çıktım o esnada takas edildim. Yıkılmıştım. 

Frank Brickowski: Benimle yeniden anlaşmadığı ve takımı bir arada tutmadığı için Wally Walker'a hâlâ kızgınım. Gidip McIlvaine'le anlaştı ve ona verdiği paranın miktarı herkesin canını sıktı. Yapması gereken tek şey, takımı bir arada tutmak ve bize bir şans daha vermekti. 

Wally Walker: Şunu biliyorum: Aklımızda bir tek şey vardı, o da şampiyonluk kazanmaktı. Buna ulaşmak için de bazı riskler almamız gerekiyordu. Aynı şekilde geri dönemezdik. Tam olarak aynı şekilde dönersek de iyi durumda olacaktık ama bir sonraki seviyeye geçmek için risk almak gerekiyordu. 

George Karl: McIlvaine hamlesinin Shawn'u başka bir yöne ittiğine dair herhangi bir şüphe olduğunu sanmıyorum.

Frank Brickowski: Shawn'u çok etkilemişti bu... Ve düşüşü orada başladı zaten. 

Detlef Schrempf: Doğru yönde gitmiyorduk. Eski kimya yoktu. Aynı takım değildik. 



 


"Basketbol için harika bir dönemdi"


Sonics hâlâ iyi bir takımdı, hattâ güçlü bir takımdı. Ertesi sezon normal sezonu 57 galibiyetle bitirip playofflar'da bir seri kazandılar. Ama sezon sonunda Shawn Kemp'i Vin Baker karşılığında Cleveland'a takas ettiler. O sezon da 61 galibiyetle geçildi ve playofflar yine 2. turda sona erdi. 

Ama yolun sonuna gelinmişti. George Karl, 1998'de Milwaukee'nin başına geçti. Takım 2001 yılında Howard Schultz'a satıldı. 1998'den sonra Sonics yalnızca bir playoff serisi kazanabildi ve 2008'de, arkasında 1995-96 sezonunun hatıralarıyla Seattle'a veda etti. 


MC Geologic: O sezon 16 yaşındaydım. O yaşlarda daha meraklı oluyorsun tabii. Araba sürmeyi öğrendiğim, kızlarla yakınlaştığım, hiphop ile içli-dışlı olmaya başladığım zamanlar. Güzel anılarım var ve bölgeye gerçekten aşık olmaya başladığım zamanlarda Sonics hep oradaydı.

Gary Payton (2013 yılındaki bir Seattle Times yazısından): 1996'ya damgamı vurmuştum... Hayatımda her şey iyi gidiyordu. 

Terry Stotts: O 5-6 yıllık periyodu gören kadronun, yüzüğe ulaşamayan en iyi takımlardan biri olduğunu düşünüyorum. Neredeyse sezon başına 60 galibiyet ortalaması tutturmuştuk ve zirve noktası da Bulls'a karşı oynanan final serisiydi. Bence bu süre içerisinde edindiğimiz başarı, basketbol için harika bir dönemdi.  

Ervin Johnson: Keşke o günlere tekrar dönebilsek. Bazen sonsuza dek süreceğini ve oraya geri döneceğinizi düşünüyorsunuz. Ama ben bu adamlarla beraber oynamaktan zevk almıştım ve bir gün geri dönüp tekrar o oyunu oynamayı diliyorum.

MC Geologic: Benim gibi insanlar, takımın şehirden ayrılışı veya yeni bir takımın gelmesi ihtimali üzerine öfkelendiğinde aklımıza gelen şey, 1995-96 kadrosu oluyor. 1979'daki şampiyonluk da kesinlikle harikaydı. Fakat Sonics taraftarlarının çoğu, şehri yeniden heyecanlandırabilecek bir basketbol takımı konusunda 1995-96 sezonunu bir örnek olarak görüyor. 




(Orijinali için şuradan. Sonics'le alakalı daha geniş kapsamlı bir sözlü tarihin çevirisi için şuradan. Kulübün şehre vedasıyla alakalı bir sözlü tarihin çevirisi içinse şuradan.)


Yorumlar