1979'dan 2013'teki vefatına dek Los Angeles Lakers'ın sahibi olan Dr. Jerry Buss, spor ve eğlence tarihinin en önemli zaman aralıklarından birinde başroldeydi.
Çok sevdiği Lakers, onun takım sahibi olduğu 33 yılın 16'sında finale çıktı ve 10 kez yüzüğe ulaştı. Yalnızca iki kez playoff göremediler.
Bu zaman dilimi içerisinde ailesi, oyuncuları ve çalışanlarına sevgi ve sadakat için ilham verdi.
Bu insanların birçoğu, kendisi hakkında en sevdikleri hikayeleri anlattılar.
Her şey, Dr. Buss'ın Lakers'ı satın alarak hayallerini gerçekleştirmesiyle başladı...
1. Dr. Buss, Lakers'ı alır
Jeanie Buss (Takım sahibi ve başkanı, Jerry Buss'ın kızı): 1970'lerin ortaları ve sonlarında Dr. Jerry Buss, Los Angeles Strings of World Team Tennis'in sahibiydi. 1978 yılında Lakers, Sports Arena'dan Forum'a taşındığında, sporu çok seven babam, Lakers maçlarına gitmeye başladı. Maçlara gittiği birkaç yıl boyunca, takım sahibi Jack Kent Cooke'un salona pek uğramadığını gözlemledi. Bir fırsatın var olduğunu fark etti; eğer onunla görüşebilirse, Cooke'u takımı satmaya ikna edebileceğini düşünüyordu. Cooke o zamanlar karısından boşanıyordu ve mülk konusundaki farklı yasalarından yararlanmak üzere Nevada'ya taşınmak üzereydi. Böylece babam oraya gidip Cooke ile tanıştı ve tutkusuyla, onu Lakers'ın takımın yanında bulunacak ve sahiplenecek birine ihtiyacı olduğuna ikna etti. Mayıs 1979'a geldiğimizde, iki yıldır onu ikna etmeye çalışıyordu. Ben o zaman lise sondaydım ve durumu bize şöyle açıkladı: "Her Lakers maçına gidebileceğinizi düşünebiliyor musunuz? Her konserde en önde oturmayı hayal edebiliyor musunuz? En sevdiğiniz grup hangisi?" Forum'da ailemize ayrılmış özel bir bölüm vardı ve oradaki birçok etkinliğe katıldık; bu, onun bir fırsatı görmesinin başlangıcıydı. Bu tip takımlara sahip olduğunuzda işinizi tutkuyla yaparsınız. Bir takım sahibi olarak, takımı sizin kadar önemseyecek birine devrettiğinizi hissediyorsunuz. O zamanlar Cooke, Washington'da bir NFL takımına sahipti ve Jerry Buss'ı Lakers, Los Angeles Kings ve Forum'u yönetmeye layık bir kişi olarak gördü.
Jamaal Wilkes (Lakers forveti, 1977-85): Onunla ilk olarak, Forum'da Muhammed Ali'nin emeklilik partisinde tanıştım. Mr. Cooke oradayken iki sezon oynadım, o yüzden aradaki farkı tam anlamıyla görebiliyordum. Buss takımı satın alır almaz beni bir partiye davet etti ve "Bilirsin Jamaal; Muhammed dağa gelmezse, dağ Muhammed'e gelir" dedi. Orada dışardan anlaması zor bir hikaye var, çünkü söylediği şey, ikimizin de birbirine yardım edebileceğiydi. Tek yardım eden ben olamazdım. Onunla ilişkimi böyle hatırlıyorum. Bu beni rahatlatmıştı, daha iyi hissediyordum çünkü Bay Cooke adına oynadığım için gergindim... Dr. Buss, kendisi için oynamak isteyeceğiniz bir patrondu.
Pat Riley (Lakers koçu, 1981-90): Onunla ilk kez, takımı Jack Kent Cooke'tan satın aldığında tanışmıştım. Yayın alanında Chich Hearn'le çalışıyordum, ancak onunla Forum'da tanıştığımı ve emlak işi hakkında çok hafif bir tartışma yaşadığımı hatırlıyorum. Sonra bir fark ettim ki, onun Santa Monica'daki dairelerinden birini kiralamışım. "Evet, orası benim binam" dedi. Ben de "Evet, bu harika, belki benden kira bedeli almazsın" diye cevapladım. Lakers'ı satın aldığında yaşadığı heyecan ve coşkuyu iyi hatırlıyorum. Takım hakkındaki tüm planlarını, ne yapmak istediğini bilmiyordum ama Lakers'ın sahibi olduğu için gerçekten heyecanlandığını biliyordum. Bunun bir parçası olacağım için mutluydum, çünkü Jack Kent Cooke harika bir işadamıydı fakat zor birisiydi. Biraz daha asker disiplini taşıyan bir adamdı. Jerry'nin tam tersi olduğunu söylemiyorum ama Jerry daha eğlenceli bir adamdı.
Mychal Thompson (Lakers forvet/pivotu, 1986-91): Portland'da oynayan genç bir oyuncuydum, Jack Kent Cooke'u ve ününü duymuştum. O arada Dr. Buss adlı adamın Lakers'ı, Kings'i, Forum'u ve bazı gayrimenkulleri büyük paralara satın aldığını duyduk. İnsanlar onun çok fazla para döktüğünü düşünüyordu ama bir yandan da bu adamı merak etmeden duramıyorlardı. Ama çok geçmeden şampiyonluklar gelmeye başladı ve 'Showtime' ortaya çıktı. Tabii ben o arada yıllar sonra bunların bir parçası olacağımı bilmiyordum.
Linda Rambis (Lakers yetkilisi): Her zaman kâr edilmiyordu; bu onun için bir tutkuydu. Bir gün çıkışa geçecek ve çok değerli olacak bir takımı almış gibi bakmıyordu olaya. Bu takım gerçekten onun aşkıydı, kalbiydi. Daha takımı satın almadan evvel Lakers maçlarını birlikte izlerdik ve durmadan "Bir gün bu takımı alacağım..." derdi. Birkaç yıl sonra aldı da. Forum'u, Lakers'ı, Kings'i ve daha bir sürü başka şeyi alması, o dönemde spor dünyasında en büyük gelişmelerden biriydi. Bunlara sahip olmak için her şeyi elden çıkarması gerekiyordu. Bunlara yetecek nakit parası yoktu, o yüzden muhtemelen zarar edeceği bir iş için her şeyden vazgeçmesi gerekti. O dönemin NBA'i bugünkü gibi değildi. Bunu gerçekten tutkulu olduğu için yapıyordu. Saf tutku.
Jerry West (Lakers guardı, 1960-74; Lakers genel menajeri, 1982-2002): Takımı satın alması, daha çok bir hayalin gerçekleşmesi gibiydi -- bana her zaman Lakers'ı satın almak istediğini söylemişti. Satın alma şansı eline geçtiğinde çok heyecanlanmıştı. Kulübün büyüdüğüne şahit olmak ve Lakers üstündeki etkisini görmek ve daha da önemlisi, takımların şimdilerde yaptığı şeyleri daha o zamanlar yaptığını görmek... Takımın nasıl oynaması gerektiğine dair dikkate değer bir vizyonu vardı. Çok iyi bir takımın eğlenceli şekilde oynamasını istiyordu ve çok iyi bir takıma sahip olduğu için de yeterince şanslıydı.
Magic Johnson (Lakers guardı, 1979-91): Dr. Buss ile ilk kez, draft edildikten sonra Los Angeles'a gelişimde tanıştım. Şehre ikinci gelişimdi bu; ilk gelişimde Jack Kent Cooke, Jerry West ve Chick Hearn ile tanışmıştım. Anlaşma tamamlandıktan sonra öğle yemeği yedik, sonra tüm haftasonu birlikte zaman geçirdik. Vizyonu ve başka bir sürü şey hakkında konuştuk. İlk kez bir takım satın alıyordu. Ben de bir çaylaktım. Ama gerçekten iyi iş çıkardık. Harikaydı. Beni bazı partilere ve farklı yerlere götürdü, yeni insanlarla tanıştırdı, çok güzel zaman geçirdik. Sonra eve döndüm, tekrar geldiğimde onu kampta gördüm. Her gün, idman aralarında beraber zaman geçirirdik. Birlikte yemek yer, havuza girerdik; idmanların ardından birçok kez akşam yemeğini birlikte yerdik. İyi anlaşıyorduk. Kafamız uyuşuyordu. Takım sahibi-oyuncu ilişkisi yoktu aramızda, arkadaş gibiydik. Michigan'dan gelen, henüz 20 yaşındaki yalnız bir genç olduğumun farkındaydı ve benim için bir baba figürü oldu. Neye ihtiyacım olduğunu biliyordu -- yoksa bu koca şehirde yolumu şaşırırdım. O günden sonra her haftasonunda evindeydim. Ya da her USC maçında. Sabah 2-3'e kadar bilardo oynardık... Bilardo oynamayı severdi ve benden daha iyiydi. Birlikte dışarı çıkardık, bana dışarı çıkabileceğim zamanlarda gidebileceğim düzgün yerleri gösterirdi. Çünkü benim kazanma konusunda ciddi olduğumu çabucak anladı ve buna saygı duydu. Maçtan sonraki gecelerde benimle dalga geçerdi; çünkü Dan Tanas ya da orası gibi yerlerde yemeğe giderdik ve ben "Yarın sabah idman var, gitmeliyim" derdim. "Seni bu yüzden seviyorum. İşin ve kazanmak hususunda ciddisin" derdi. Beni anlıyordu. Onu anlıyordum, çünkü o eğlenmeyi seven biriydi ama aynı zamanda her konuda rekabetçi biriydi de. Kazanmak ikimizi de motive eden şeydi. Bu açıdan da anlaşıyorduk.
Kareem Abdul-Jabbar (Lakers pivotu, 1975-89): Bana her zaman iyi davrandı. İkimiz de madenî para koleksiyonu yapıyorduk ve Dr. Buss bazı çok önemli paralara sahipti, bunun farkındaydım. Hemen üstüne konuşacak bir şeyimiz vardı ve bundan haberim olması, hoşuna gitti. Çok arkadaş canlısıydı ve her zaman size kapısı açıktı. Kaybedebileceğimiz maçlar haricinde, üstünde konuşacak hiçbir sorunumuz olmazdı. Onunla harika bir profesyonel ilişkimiz vardı; zaman geçtikçe daha iyi tanıdım ve onunla arkadaş olduk. Özellikle emekli olmamın ardından birlikte vakit geçirdik. Çok güzel zamanlardı, büyük başarılar kazandık. İnanılmazdı.
James Worthy (Lakers forveti, 1982-94): 1982'de Lakers tarafından draft edilmemin ardından Jerry West gelip Dr. Jerry Buss dahil herkesle tanışmamı istedi. Beni havaalanından Porsche 944'üyle aldı. Daha önce hiç Porsche'ye binmemiştim. Jerry West'le birlikteydim ve beni herkesle tanıştıracaktı. O gün Dr. Buss, çalışanları için bir piknik düzenlemişti. Forum'da çalışanlar, bahçıvanları, otoparkta çalışanlar... herkes. Onunla ilgili ilk fark ettiğim şey buydu. Çevresindeki insanların gerçekten farkındaydı ve kendisi için çalışanlara saygı duyuyordu. Ama henüz onu görmemiştim. Bana sadece çalışanlar için bu pikniği düzenlediği söylendi ve bu harikaydı. Neyse, parka geldik. Jerry West ve başka yetkililerle birlikteydim ama sonra koptuk. Etrafta öylece dolaşırken, üstünde kot pantolon ve eski bir spor ceket olan bir adamın yanından geçtim. Köylü gibiydi. Bel hizasının altında bir sigara tutuyordu, arada bir ufak bir nefes çekip geri bırakıyordu. Yanından geçtim. Dr. Buss olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Güneyden gelen biri olarak, benim aklımda takım elbiseli biri vardı ve onu görür görmez takım sahibi olduğunu anlamalıydınız. Sonra beni onun olduğu tarafa götürüp "İşte Dr. Buss" diye ona takdim ettiler. Tobacco Road, Kuzey Carolina'dan gelen biri olarak "Hasiktir, harika bir adam" dedim. Bu kadar mütevazı olduğuna inanamıyordum. Gerçekten çok havalıydı. Biraz gergindim ve ne bekleyeceğimi gerçekten bilemiyordum, bu yüzden ilk izlenim beni bayağı bir rahatlattı.
Byron Scott (Lakers guardı, 1983-93): Kendisiyle ilk tanışmamızda pek rahat davranamamıştım, çünkü bir takım sahibi gibi görünmüyordu. Kendisini tanıtırken çok havalıydı, çok rahattı. Spor ceketi ve kotu, yüzünde kocaman bir gülümseme, yakası açık bir gömlek. Bu kadar para ve güce sahip olup, bu kadar kolay konuşabileceğiniz birine rastlamamıştım. Bu seviyedeki çoğu insan genelde soğuktur. Sıradan biri gibi olması beni şaşırtmıştı ve oyuncularla olan şeffaf ilişkisi, yanındayken iyi hissetmenizi sağlıyordu.
Tim Harris (Lakers işletme müdürü): Ben kariyerime devam ederken MISL, ABD'de futbolu destekliyor ve bazı pazarlarda da NBA'i geride bırakıyordu. Dr. Buss, daha sonra olacaklardan tamamen farklı bir şekilde benim patronumdu. 1985 yılında onun için oynuyordum ve kendisi bir efsaneydi. Lakers zirvedeydi. Futboldan da gerçekten keyif alıyordu. UCLA'den yeni mezun olmuş genç bir adamdım ve onunla tanışmak için soyunma odasına geldiğinizde, ardından da elini sıktığınızda, emin olun ki şehirdeki en gergin insansınız demektir. Onu ve Buss ailesini bu şekilde tanımıştım.
Stu Lantz (Lakers televizyon yorumcusu): İnanılmaz bir vizyonu vardı. Dr. Buss, Lakers'ın bir spor değerinden çok eğlence değeri olduğunu gördü ve lig de büyük ölçüde aynı zihniyeti benimsedi. Bu ligi eğlence odaklı olarak gören ilk kişiydi. Ve bu manada Magic'in draft edilmesi çok kritikti. Ligin kurtarılmasına yardımcı oldu. Nedenleri ne olursa olsun, lig 1979'dan önce iyi gitmiyordu. Yani ister Magic, ister Dr. Buss, ya da bu ikilinin ortaya çıkışlarıyla ortaya çıkan bir şeylerin kombinasyonu bu ligin kurtulmasına yardımcı oldu ve hepimizin bugün yaptığı şeyi yapmasının önünü açmaya yardımcı oldu. Bence Dr. Buss'ın bu hayatta hep bir planı vardı. Sadece Lakers ve onların ne yapacağıyla ilgili değil... ama bir planı vardı.
2. NBA'de işlerin değişmesi
İş açısından gerçek bir dahi olan Dr. Buss, gayrimenkul konusunda ustalaşarak bir servet sahibi oldu ve yıllar içinde öğrendiklerini hızla spor ve eğlence alanına uyguladı. Lakers asıl kıymetli olandı.
Jeanie Buss: Babam iş konusundaki yaklaşımlar açısından NBA'deki bakış açısını değiştirdi. Takımı aldığında salon için iki çeşit fiyat vardı: Alt kat ve üst kat. Emlak geçmişi sayesinde, insanların bir sahil evine para öder gibi para vereceklerini fark etti. Elde birinci sınıf bir gayrımenkul vardı ve tüm mesele konumla ilgiliydi. Sahaya yakın koltuk konseptini yarattı ve onları herhangi bir spor organizasyonundaki en özel bölge hâline getirdi. Bilet satışı işini baştan yaratıyordu.
Tim Harris: Dr. Buss takımı satın aldığında zemin hizasındaki koltukların fiyatına baktı ve insanlarla yaptığı konuşmalara dayanarak, Magic önderliğinde bir takım sayesinde, bu koltukları daha yüksek fiyata satabileceğini fark etti. İkincil piyasa yoktu ama masada para bıraktığını biliyordu ve belirli fiyat noktaları için çok beklentisi yoktu. Showtime döneminin ilk yıllarında Lakers'ın ne kadar kaliteli bir takım olduğunun farkındaydı ama Kings'in bilet satışları her zaman sıkıntılıydı. Bu yüzden Senato koltuk programını yarattı... Böylece Senato koltuk programını yarattı... kulüp suitleri programının bir nevi habercisi. Kısaca premium koltuk uygulamasını yarattı ve o zamanlar kimse böyle bir şey yapmıyordu.
Jeanie Buss: Forum'u satın aldığında, adı Forum'du. Staples Center'daki gibi isim hakkını satın alma yoktu. Salonun isim haklarını satma fırsatını ilk gören kişi oydu ki bu, şirket için önemli bir gelir kaynağıydı; çünkü Forum yerine Great Western Forum'a gidebiliyordunuz -- Great Western o zamanlar Güney California'daki büyük bankalardan biriydi. Bunu yapan ilk kişilerden biriydi, şimdilerde sıradan bir şey. Bana açıkladığı zamanı hatırlıyorum. Hepimiz Erigley Field'i, Cubs'ın oynadığı sahayı biliyorduk. Ancak Wrigley, aynı zamanda takımın sahibi olan ailenin adıydı ve sakızlarının adı da Wrigley's Spearmint Gum'dı. İsim haklarını satmadılar, kendi isimlerini kullandılar. Başka bir deyişle, ne kadar kötü olabilir ki? Bazıları "Nasıl cüret edersiniz, bunu nasıl ticari hâle getirebilirsiniz?" dedi. Ama evet. Yapabilirsin. Ve yaptı. Önemli bir ekonomik trenddi, yeni bir şey tanımlamıştı ve NBA'i daha fazla öne çıkarmış oldu.
Tim Harris: Dr. Buss, Hollywood Park'taki at yarışlarına gitmeyi severdi ve kazanan atları bilmekte ustaydı. Orada arkadaşlarıyla buluşurdu, onlardan bazıları da Great Western Bank'ta yöneticiydi. Bir kere sohbet ederlerken "Hey, binaya adını yazdırmak ister misin?" diye soruyor, onlar da "Nasıl olur ki?" diyor. Dr. Buss da "Bir fiyatta anlaşacağız, bana ödeme yapacaksınız ve burası Great Western Forum olacak" diye cevap veriyor. O kadar. İsim hakkı. İnanılmaz bir şey. Artık bir salon dikeceğiniz zaman yapılan ilk şey bu.
Magic Johnson: Forum Club... Bir salonda daha güzel bir gece kulübü göremezsiniz. Yeni gelir kaynakları yarattı, bu yüzden artık herkesin bir kulübü var. Bunu Dr. Buss yarattı. Bir keresinde herkesi şaşırttık. Hugh Hefner'ı tüm kızlarla birlikte getirdi ve ben de Michael Jackson'ı davet ettim. Dr. Buss'ın istediği de buydu: Nerede Disneyland gibi, büyülü olabilecek bir atmosfer yaratmak. Lakers biletlerinin, şehirdeki en havalı bilet olduğunu, sonra da NBA'deki en havalı bilet olduğunu fark etti.
Lisa Estrada (Lakers salon ve operasyonlardan sorumlu başkan yardımcısı): Dr. Buss aslında ilk sezonunda, 1979-80'de, USC ve UCLA ponpon kızları ile USC bandosunu birleştirerek başlamıştı bu işe. USC'ye gitti ve tabii bandoyu sevdi. Sonraki sezon daha fazlasını istediler, bu yüzden onlara Altın Kızlar dediler, bu kez ellerinde büyük ponponlar vardı. Üçüncü sezonda onlara artık Laker Girls denmeye başlandı ve bir dans ekibi kuruldu. Buna gerçekten eğlence olarak bakıyordu. İnsanların Forum'a gelmesini ve yalnızca sahadaki takım tarafından eğlendirilmelerini değil, aynı zamanda oradan ayrılırken "Gerçekten çok eğlendik, harika vakit geçirdik" diye düşünmelerini istedi.
Jeanie Buss: Hepimiz Dr. Buss'ın bir dans ekibi kuran ilk kişi olduğunu biliyoruz, bunun bir fırsat eşitliği olduğunu hissetti. Çünkü Lakers oynarken, sahnede olanlar erkeklerdi. Mola alındığında ise sahneye kadınlar çıkıyor. Kadınlar şovun kendisi olsun ve ilgi çeksin. Böyle şeylere, fırsat eşitliğine cidden kafa yordu; eğer erkekler yıldız olabiliyorsa, kadınlar da olabilirdi. İnsanların dans ekipleri hakkında konuştuğu bir dönemde bunun önemli olduğunu düşünüyorum ama o gerçekten bu yetenekli dansçıların seyirciyi hak ettiğini gördü ve şimdi ligdeki her takımın bir dans ekibi var.
Magic Johnson: Tam bir işbitiriciydi. Lakers markasının önemini anlamıştı; 1979'da benimle ilk kez oturup konuştuğunda "Lakers'ı herkesin bildiği bir isim yapmak istiyorum" demişti. Kısaca, Showtime'ı istiyordu. Ve biz de hep birlikte bunu yarattık. USC Bandosu. Lakers Girls. Daha sonra Dancing Barry. Tam bir olay oldu. Bu, onun vizyonuydu. Bunlara kafa yormuştu. Birden ortaya çıkmadılar. Eğlence sektöründeydi zaten, bir tesadüf değildi. bu. Ve Lakers markası patladı. Ve işleri her zaman şöyle yürütürdü: "Tüm kartlar bende. Bütün bu şirketler Lakers ile iş yapmak mı istiyor? Peki... ama sadece paranızı istemiyorum; markamızı inşa etmek için şunu, şunu ve şunu yapmanızı istiyorum." O günlerde duyulmamış anlaşmalara imza atıyordu ve biz de buna şahitlik ediyorduk.
Lisa Estrada: Dr. Buss devre arasında ve molalarda sahada bir dans ekibinin yer almasını istemekle kalmadı, aynı zamanda harika marka elçileri olan yetenekli genç bayanların da var olduğunu göstermek istedi. Ben göreve geldiğimde o kızları halkın önüne çıkarmakla ilgili konuştuk, çünkü oyuncular bunu her zaman yapamıyordu. Markanın bir uzantısıydı, Los Angeles'a ulaşmanın bir yoluydu. Ve iş zekası da devreye girdi; Laker Girls için Reebok ile anlaştı. Tüm ekipmanlarımızda Reebok logoları vardı. Daha sonra onların yerine Miller biraları geçti.
Linda Rambis: Bir tatil partisi düzenlemekten ve kurumsal müşterilerle yakın çevrelerine hediye dağıtmaktan büyük gurur duyuyordu. Kendisi, insanların gerçekten seveceğini düşündüğü anlamlı olan hediyeyi seçmek için her şeyi titizlikle gözden geçirirdi. Onun gibi birinin böyle şeylere tenezzül etmeyeceğini düşünürsünüz ama öyle değildi. Böylece işleri sıraya sokardı, ben de örnekleri alırdım, işi halletmek amacıyla konuştuk ve o da "Ah, bunu çok sevecekler! Şu çok güzel!" şeklinde hevesle ilgilenirdi. Kişisel sevgisini her kararına yedirirdi ve en azından tatillerde, onun için anlam ifade eden tüm insanlara manalı hediyeler sunardı. İnanılmaz derecede harika bir insandı, etrafındaki insanlara karşı çok özenirdi ve büyük bir kalbi vardı.
Magic Johnson: Bana her şeyi o öğretti. Akıl hocamdı benim. Birlikte olduğumuz, paylaştığımız onca zamanın ardından, sadece basketbol oyuncusu olarak kalmak istemedim. Kariyerimi bitirdikten sonraki hayalim, işadamı olmaktı. Bu yüzden çok fazla görüşürdük. Ben onun bilgeliğine başvururdum, o da her seferinde bana yardım ederdi. Çok hızlıydı. Muhteşem biriydi. Bana bilgiyi nereden alacağımı söylerdi. Tiyatro işine girmek istediğimde, beni herkesle tanıştıran oydu. İnanılmaz bağlantıları ve çok geniş bir çevresi vardı; bana düşen sadece işe koyulmaktı ve öyle de yaptım. Benim için hazırladığı planı takip edersem başarılı olacaktım ve oldum da.
Byron Scott: Magic'le çok yakın olduklarını biliyordum. Magic geldikten sonra hemen samimi oldular. Ben lige girdiğimde Magic birkaç yıldır oradaydı ve araları çok iyiydi. Magic, Bay Meraklı olduğundan, basketbolun ve genel olarak hayatın ticari yönü hakkında bilgi edinmek istiyordu. İlişkilerinin harika olduğunu düşünürdüm. Bir oyuncuyu kanatları altına alan ve kariyeri bittiğinde ona yardım etmek için basketbol haricinde de bir şeyler öğreten bir takım sahibinizin olması benzersiz bir şey. Dr. Buss vefat edene dek harika bir ilişkileri vardı.
Mychal Thompson: Ona Magic Buss ya da Earvin Buss derdik. Magic, Jimmy ve Johnny'de sonra, üçüncü oğlu gibiydi. Bunun harika bir şey olduğunu düşünürdük. Magic, aldığı her övgüye ya da ilgiye değerdi, çünkü bizi taşıyordu. Bu tür bir ilişkiye sahip olmaları kıskançlık yaratmazdı... Magic kendisini Dr. Buss ve sektörün önde gelenleriyle kuşatmıştı. Magic iş konusunda çok ilerdeydi, Kobe Bryant ve LeBron James de onun ayak izlerini takip ediyorlar.
3. Showtime
Takımın lideri, Lakers efsanesi oyun kurucu Magic Johnson'ın öncülüğünde Dr. Buss, 12 sezonda 9 kez NBA Finalleri'ne çıkıp bunların beşini kazanan, tüm zamanların en büyük spor hanedanı olan Showtime basketbolunun doğuşunu gördü.
Jerry West: Dr. Buss tüm tartışmalara açıktı. Her şeyi dinlerdi. Onunla o kadar yakın oldum ki, her pozisyonun ne kadar mühim olduğunu ve bu farklı pozisyonlardan ne beklememiz gerektiğini ve birbirlerine nasıl uyacaklarını anlatmaya çalışıyordum. Earvin'in yanında birçok ideal oyuncumuz vardı -- Kareem ve James Worthy gibi. Nihayetinde neredeyse mükemmel bir yapboz gibiydi. Hepsi rollerini bilen harika adamlardı ve dikkati üzerlerine çekmeye çalışmıyorlardı.
Tim Harris: Dr. Buss hepimizin hafife aldığı bir şeyi iyi kavramıştı: Sporcular eğlence dünyasından insanları sever, eğlence dünyasından insanlar da sporcuları. Bu, zemin koltukları programının bir parçasıydı. Dr. Buss takımının mağlubiyetten çok galibiyete ihtiyacı olduğunu, ama aynı zamanda eğlendirmesi gerektiğini de biliyordu. Magic bu açıdan biçilmiş kaftandı. Ve böyle koşan bir takım var elinizde. Pat Riley gibi, tam Hollywood tarzı bir koçunuz da var. Showtime inanılmazdı ve Hollywood, Lakers'ı görmek için akın akın geliyordu.
Jamaal Wilkes: 1980'deki şampiyonluğun ardından hızımızı almıştık.
Magic Johnson: 1980'deki ilk şampiyonluğun ardından birbirimize sarılıp şöyle dedik: "Buna inanabiliyor musunuz? Çaylak takım sahibi ve çaylak oyun kurucu ile bu işi başardık. Daha ilk yılda!" Sonra otele gittik ve tüm gece dans ettik. Dr. Buss o tip adamlardan biriydi. Oyuncularını severdi. Onların etrafında olmayı severdi. Herkesin bir arada olmasını ister, o da tam ortamızda olurdu. Böyle bir adamdı. Bu ikimiz için de büyük bir şeydi. NBA'de oynayabileceğimi kanıtlamam gerekiyordu. Onun da kanıtlaması gereken çok şey vardı: Birçok insanın gözü ondaydı, takım elbise giyip kravat takmadığı için farklı bir takım sahibi olarak lige giriş yapmıştı. Lige hızlı bir şekilde damgasını vurdu ve sonra biz de şampiyonluğu kazandık. Herkes "Kim bu adam?" dedi. Ama biz bunu birlikte başardık. Şampiyonluk kutlamalarını herkesten uzakta yapardık. İlkini Palm Springs'te kutlamıştık. Diğer tüm şampiyonluklarda Las Vegas'a gittik. Kart oyunlarını severdi, sezon hakkında konuşur ve neleri daha iyi yapabileceğimiz hakkında sohbet ederdik. Dr. Buss asla 1-2 ay boyu yerinde duramazdı. Hemen bir yerlere kaçardı. Kutlama yapardık, geçit töreni yapardık, partilerdik ve sonra o, Vegas'a giderdi. Bana da "Bir hafta içinde oraya gelmeni istiyorum" derdi. Nereye gitsek, herkes adımızı haykırırdı. Dr. Buss'ın o zamanki takım sahiplerinden farklı bir yönü vardı: O ünlü biriydi. İnsanlar onu tanırdı. Eğer Dr. Buss olmasa, Jerry Jones da olmazdı. Dr. Buss, tüm sporlardaki ilk ünlü takım sahibiydi. İnsanlar "Peki ya George Steinbrenner?" diye sorabilir. İkisi arasındaki fark, Dr. Buss'ın herkes tarafından sevilmesi. O ve Steinbrenner'ın muhtemelen isimleri kulüplerinden daha büyük hâle gelen ilk kişiler olduklarını söyleyebiliriz.
Bill Bertka (Lakers asistan koçu, scout'u ve danışmanı; 1967-74, 1981-günümüz): Philadelphia'ya karşı oynadığımız Finaller dönemiydi ve kaldığımız otelin barındaydık. Pat Riley, ben, Dr. Buss ve arkadaşlarından biri. Dr. Buss, Finaller'de olmaktan ne kadar gurur duyduğunu söylemişti; çok güzel bir andı.
Kareem Abdul-Jabbar: Michigan'da, Silver Dome'da birlikte oynadığımız ilk maçı hatırlıyorum; bir iç saha maçıydı. Dr. Buss oradaydı, Earvin'in ailesi oradaydı, bu çok özeldi. Magic'in ailesiyle o zaman tanışmıştım. Magic'in annesi Yedinci Gün Adventist Kilisesi'ne mensuptu ve onlar da Müslümanlara benzer yeme alışkanlıklarına sahiplerdi. Annesi inancımı biliyordu ve sağolsun, benim için Detroit'teki maçlara yemek yapıp getirirdi. Bunlar takım arkadaşlarımız, yönetim ve diğer unsurlar arasındaki ilişkilerin özel parçalarıydı. Her şey o noktada bir araya gelmeye başladı. Şöyle düşündüm: "Vay, bu harika. Magic'in ailesi işte böyleydi ve biz de tüm maçları kazanıyoruz." Takıma önemli bir katkı sağlayacak yeni arkadaşınızda olmasını umduğunuz her şey vardı onda. Bu birleşme çok sık olmaz; Dr. Buss ânı yakalamayı ve ânın tadını çıkarmayı çok iyi bilirdi. Vizyonu, bu anları mümkün kılmaya gerçekten yardımcı oldu. Vizyonu bize ilham verdi ve bazen de bir şeyleri yapmak için müsade etti ki bu harika bir şeydi.
Bill Bertka: O yıllarda kamp için hep Hawaii'ye giderdik ve Dr. Buss, kamp başlarken oradaki bir steakhouse'ta takım yemeği yenmesinden büyük zevk alırdı. Güzel bir etkinlikti, çünkü her oyuncudan ve koçtan bir şeyler söylemesini isterdi ve atmosfer çok hoştu.
Pat Riley: Bana kapıyı açanlar Jerry West ve Jerry Buss'tı. Özellikle de, o zamanlar duyduğum kadarıyla Dr. Buss. Çünkü geri dönüp, koç değişikliğinin açıklandığı basın toplantısına bakarsanız, basketbol kariyerimi kurtardığını görebilirsiniz. Asla hayal edemeyeceğim şekilde bugün bulunduğum yerde olmamı o sağladı. Ve böylece Jack McKinney'nin sakatlığında asistan koç olup ardından da birdenbire geçici koç olduğumda Jerry Buss muhtemelen Jerry West'e şöyle diyordu: "Hiç koçluk yapmamış bir adama, 100 milyonluk bir takımı emanet edeceğim." Jerry West ile aramız çok iyiydi ama o zaman benim takımı yönetmek için yeterli olduğumu düşündüğünü sanmıyorum. Şanslıyım ki, tecrübesizliğime rağmen ilk sezonda şampiyonluğu kazandık ve gerisi malum. Ama Jerry West ve Jerry Buss beni olgunlaştırdılar, bana akıl hocalığı yaptılar. Dr. Buss birçok maçın ardından, herkes çıktıktan sonra soyunma odasına gelirdi. Basketboldan konuşmayı severdi. İkimiz oturup rom ve kola içerken, stratejiden ve oyundan bahsederdik. Hayatın diğer taraflarından da söz açardı tabii; o kadar zekiydi ki, farklı alanlarda o kadar çok şey okumuştu ki, o zamanlar benim için gerçekten çok ilgi çekiciydi bu. Neler olup bittiğini anlamadan, bir koç ve erkek olarak, hayatımın eğitimini alıyordum.
Jerry West: Pat ve ben gerçekten iyi arkadaştık. O, radyoda Chick'le beraber çalışıyor ve basketbola geri dönmeyi kolluyordu. Sonra belirli sebeplerden Jerry Buss bizim takımı ortaklaşa yönetmemizi istedi. Üç yıldır koçluk yapıyordum ve bunu reddettim; yapmamam gereken bir şeydi bu. Benim için iyi değildi. Oyunculardan çok şey bekliyordum ve onlarla iletişimim iyi değildi; ben öyle biri değildim ve bunu yapmak istemiyordum. Pat ve bana ortaklaşa koçluk yapabilir miyiz diye sordu, ben de bir ay düşünmem gerektiğini söyledim. Basın toplantısına çıktık, Pat'le bir ay burada olacağımı, sonra takımın başına onun geçeceğini söyledim. Sanırım herkesi şaşırttı ama aslında onun için harika oldu, Lakers için harika oldu ve Los Angeles'ta şampiyon takımlar yaratmaya devam etti.
Kareem Abdul-Jabbar: Pat işini hemen öğrendi. Parkeden Chick'le birlikte çalışmaya, oradan asistan koçluğa, oradan da koçluğa. Bunlar 2.5 sene içinde falan oldu. Asla böyle bir şeyi denemek istemezdim. Pat harika bir iş çıkardı... Yüksek bir basketbol zekası vardı ve bunu başaracak iş ahlakına sahipti.
Bill Bertka: Dr. Buss, 1981-82 sezonundan itibaren, her maçın ardından soyunma odasına gelirdi. Bana nasıl oynadığımızla ve ne düşündüğümle ilgili bir sürü soru sorardı. Bu bir ritüeldi. Kullanmayı en sevdiği cümlelerden biri "Kazanmak gibisi yok!"tu. Aklımda en çok yer edenlerden birisi bu. Çoğu zaman onu soyunma odasında görmezdim, Forum'daki basın odasına çıkardık ve orada olurdu. Her zaman şöyle derdi: "Bill, devam et ve bana ne düşündüğünü söyle, sonra da söyleyeceklerimi dinle." Ve gerçekten dinlememi isterdi. Oyunla ve personeliyle ilgili iyi gözlemler yapardı. Savunmayla ilgili çok soru sorardı: Nasıl savunma yapıyoruz vs. "Savunmamız yer değiştirme, kayma, adam adama ve alan savunması prensiplerini içeriyor" demekten büyük zevk alırdım, o da gülerdi. Şöyle derdim: "Ben buna smorgasbord savunması diyorum... Her şeyden biraz var."
Byron Scott: 1985'teki şampiyonluk, Celtics'i yendiğimiz için ön plana çıkıyor ve Dr. Buss, o takımla hiç olmadığı kadar çok gurur duyuyordu. Ofisimde takımın onu omuzlarından tutup üstüne şampanya döktüğümüz ve benim onun saçlarıyla oynadığım bir fotoğraf var. Onunlayken kendimizi çok rahat hissederdik, çünkü bize insan gibi davranırdı. Bizim durumumuzu, ailelerimizin nasıl olduğunu gerçekten önemserdi. Bu tipte bir adamdı.
Bill Bertka: 1980'lerin başında Dr. Buss'ın bana "Bu sezon hangi takım en büyük gelişmeyi gösterecek?" diye sorduğu bir dönem vardı. "Bunun üzerine bir akşam yemeğine bahse gireceğiz" derdi. Ben de "Tamam, bahse gireceğiz" derdim. Her sene ikimiz de birer takım seçerdik, üç yıl boyunca ben kazandım. Ama dördüncü sezonda o kazandı. "Beni birkaç arkadaşımla birlikte lüks bir restorana akşam yemeğine götürmeni istiyorum!" dedi. "Bunun altından kalkamam. İkimizin gideceğini sanıyordum" diye cevapladım. "Valla aklımdaki buydu" dedi. Ben de "Bir grup insana yemek ısmarlayamam" diye yanıt verdim. Böylece bahis maceramız sona erdi.
Kareem Abdul-Jabbar: En güzel hatıralarımdan biriydi. İlk maçtaki bozgunun ardından, sonraki beş maçta oyunumu tekrar üst seviyeye çıkarmak harikaydı. İkinci maçtan altıncı maça dek dominant bir performans ortaya koymuştum ve bu engeli aşmayı bildik. Boston Garden'da, Celtics haricinde şampiyon olabilen tek takımdık. Bu çok özel bir şeydi. Dr. Buss orada bizimleydi. Kupayı hep birlikte kaldırdık. Gülüp eğlendik, şampanya içtik ve Beyaz Saray'a gittik. Bazı yerler bulanık ama hatırladıklarım bunlar. Dr. Buss o güzel anlarda bizimle birlikteydi. Kurt Rambis, her zamanki gibi Dr. Buss ile şakalaşıyordu. Aile gibiydik. Jerry West çok mutluydu. Sanırım taktığı tek yüzük, o zaman kazandığımız yüzüktü. Bunu grup olarak kazandık. Tüm kulüp olarak. Ve bu, Los Angeles'a dek yankılandı.
Magic Johnson: 1985'te, beşinci maçın ardından Los Angeles'tan ayrılmadan önce, takımdaki herkese yanlarına sadece birer kıyafet almalarını söylemiştim. Ortada bir yedinci maç olmayacaktı. Ve öyle yaptık. Uçağa bindiğimizde, gidip Celtics'i yeneceğimizi biliyorduk. Dr. Buss bunu söylediğinde, hepimizin aklındaki şeyi dillendirmişti. Sadece kendimiz için değil, herkes için oynuyorduk. Pat Riley bununla ilgili harika bir konuşma yaptı. Konuşmaya Dr. Buss ile başladı. Önceki sezon olanlar yüzünden hepimiz üzgündük. Şampiyonluğu çok istemiştik. 1985'te onlarla tekrar oynamayı, kendimize ve dünyaya onları yenebileceğimizi kanıtlamayı misyon edinmiştik. Konuşmasını tamamladığında hepimizin düşündüklerini dile getirmiş durumdaydı. Sonra yine gidip beraber kutlama yaptık. O başarıda payı büyüktü.
Mitch Kupchak (Lakers forvet/pivotu, 1981-86; Lakers genel menajeri, 2000-2017): Genç bir oyuncu olarak 1985 yılında o soyunma odasında bulunmak ve şampiyonluğu kutlamak güzeldi. O kadar zaman sonra 2010'da, hayatımın başka bir aşamasında, yine onunla birlikte başka bir şampiyonluğu kutlamak da öyle. İşin güzeli, yine aynı takıma karşı. Soyunma odasında söylediklerini hatırlıyorum. İngilizcedeki belli bir cümleyi ortadan kaldırmaktan söz ediyordu. Maçtan sonra Brent Musberger'le beraberdi ve kupa elindeydi: "Böylece İngilizce dilindeki en iğrenç cümle ortadan kalkmış oldu. Artık Lakers'ın Celtics'i alt edemediği söylenemez."
Boston'daki o küçücük soyunma odasında kupayı sallıyordu. Muhtemelen onu en canlı gördüğüm andı. Bariz sebeplerden ötürü, diğer kutlamalarda bu kadar neşeli görünmezdi.
Pat Riley: Bazı günlerde beni arar ve şöyle derdi: "Hey, bir koç ol! Ona koçluk yap! Sırf Kareem olduğu için, Magic olduğu için ondan korkma. Ona koçluk yap. Onlara biraz fazla saygı gösterdiğini düşünüyorum." O günlerde gerçekten oyunculara karşı sesinizi yükseltebilirdiniz ve onlar da bunu anlardı. Bugün yapamazsınız. Karım Chris ve ben, Dr Buss ile birlikte akşam yemeği yerken, Chris'e karşı çok nazik davranırdı. Yani gerçekten aileden biri gibiydi. Jeanie henüz 18-19 yaşlarındaydı. Biz gerçekten bir aileydik, ekip olarak sağlamdık ve tüm aileler fedakarlıkta bulunuyordu. Oyuncuların ve ailelerinin dikkatini dağıtacak hiçbir şey yoktu, çünkü her şey Lakers'la, maça hazırlanmakla, maçta eğlenmekle, ailece eğlenebilmekle, Los Angeles'ta eğlenmekle, Showtime'la ilgiliydi. Pek çok oyuncunun eşi, oyuncular ve Dr. Buss bir araya gelip akşam yemeği yediğimizi hatırlıyorum. Sosyal medya yok, dikkatinizi dağıtacak şeyler yok. Medyayla işin bittikten sonra, hayatına devam ediyorsun. Üstümüzdeki baskı büyüktü ama Dr. Buss bu baskının çoğunu üzerimizden alırdı. Harika bir takımımız olduğunu biliyordu, iyi sonucu da kötü sonucu da aynı şekilde karşılardı. Her sene kazanmak istiyordu ama bunun imkansızlığının da farkındaydı. John Wooden olmadığın sürece her yıl kazanamazsın; o yüzden hanedan takımlarının başına gelebilecek şeyler hakkında gerçekçi beklentilere sahipti.
A.C. Green (Lakers forveti, 1985-93 ve 1999-2000): Çaylak sezonumda bir gün Forum'dayken Dr. Buss'la buluşup bana "Bir gün beraber öğle yemeği yiyelim" demesini hatırlıyorum. Karar verene dek zaman geçiyor tabii, onu meşgul edeceğinizi düşünüyorsunuz. Sonra bir hafta ortası, antrenmanın ardından bir öğle yemeği ayarladık ve ofisine gittik. Basketbol dışındaki hayat hakkında, gerçek, samimi, birebir sohbet imkanı bulduk. Tutkuları, onu bir takım sahibi olmaya götüren zihin yapısı, bir takımdan istedikleri ve sonra da sadece Los Angeles. Benim için tamamen yeni bir ortamdı ve yeni bir ortamda olduğumu fark etmemi, bunu anladığımdan emin olmak istedi. İstediğim türden yiyeceklerin bulunmasını sağladı ve benim için rahat bir ortam sağlanması için ufak ayrıntılara gerçekten dikkat etti. Bir baba-oğul ortamı mevcuttu. Harikaydı.
Mychal Thompson: 1986 yazında San Antonio Spurs'e takas edilmek üzere olduğumu bilmiyordum. Sekiz yıldır Blazers'ta oynuyordum ve Lakers'ı alt edemeyeceğimizi neredeyse kabul etmeye başlamıştım. 4.5 aylığına Spurs'te oynadım, o sürede Lakers'ın benimle ilgilendiğini bilmiyordum. 13 Şubat 1987'de Lakers'a takas edildiğimi öğrendim. Şaka yapıyorlar sandım. Piyangoyu kazanan birisiyle tanıştınız mı hiç? Reaksiyonum tam o tarzdı. Soyunma odasındayken pek çaktırmıyor, dışarıdan "Peki o zaman" falan modundaydım. Ama içimde havai fişekler patlıyordu. Sonunda, küçükken Bahamalar'da sevdiğim takıma katılacaktım. Birkaç gün sonra, bir maçtan sonra Forum Club'da Dr. Buss ile tanıştım. Herkesin söylediği kadar alçakgönüllü ve soğukkanlıydı. Gerçekten mütevazı ve arkadaş canlısı biriydi.
Stu Lantz: Onunla ilk kez, 1987'de işe alınmamın ardından tanıştım. Şöyle demişti: "İyi bir tavsiyeyle geldiniz... Chick Hearn sizi şiddetle tavsiye etti. Daha fazla diyecek bir şey yok." Ben de böyle olması gerektiğini düşünmüştüm. Takım sahipleri bu şekilde çalışmalı. Birini işe aldıysanız ve nitelikleri istediğiniz gibiyse, bırakın işini yapsın ve ilerlesin. Bu türden bir takım sahibiydi o.
Mychal Thompson: 1987'deki takım çok iyi durumdaydı ve playofflar'daki her maçı kazanmayı umuyorduk. Soyunma odasına girdiğinizde bir tarafta Hall of Fame seviyesinde oyuncuları, bir tarafta Michael Cooper gibi gelmiş-geçmiş en iyi savunmacılardan birini, bir tarafta da harika bir koçu görüyorsunuz. Özgüvenimiz çok yüksekti. Batı playoffları sürprize pek açık değildi ve kolayca kazandık. Boston'a karşı oynadığımız final serisi zor geçmişti. Dördüncü maçı kazanmamız çok kritikti. Kendi evimizde altıncı maçı kazanmamızın ardından soyunma odasında Dr. Buss'ın da bulunduğu kutlamayı hatırlıyorum. Tıpkı bizim gibiydi. Barda oturmuş muhabbet ediyor ve etrafa bakıyordu. Çok rahat. Çok mutlu.
James Worthy: North Carolina'daki evimde draftı izliyordum ve kimse bana takastan falan bahsetmemişti, hiçbir dedikodu ya da söylenti de kulağıma çalınmamıştı. Şöyle dediler: "Şimdi Dallas geliyor." Sonra da şöyle: "Söylenen o ki, Lakers, James Worthy'yi Roy Tarpley, birkaç oyuncu daha ve bir draft hakkı karşılığında Dallas'a takas edebilir." Ve sonunda birinin Magic'le konuştuğunu ve onun takası onayladığını söylediler. Tüm duyduğum buydu. Gerçekten hayretler içinde kaldım. İnanamıyordum. İyi oynamaya ve takımla kaynaşmaya başladığımı düşünüyordum. Los Angeles Herald gazetesinden Frank Grady isimli bir spor yazarı bana ulaştı; ben hâlâ üzgün ve duygusaldım. "Bak, Lakers organizasyonundan kimseyle konuşmadım; kimse beni aramadı, doğru mu bilmiyorum" dedim. "Eh, bunun doğru olduğunu düşünüyoruz. Jerry West ile konuştuk" dedi. Ben de şöyle dedim: "Bir şey diyeyim mi, takımı kimin yönettiğini bilmiyorum. Jerry West mi, Magic mi, yoksa başkası mı; hiçbir fikrim yok." İnanamıyordum. En azından bir arama falan beklerdim. Ama "Takımı kimin yönettiğini bilmiyorum" dediğimi hatırlıyorum.
Los Angeles'a geri döndüm ve Dr. Buss beni ofisinden aradı: "Bu bir iş, nasıl yapıldığı belli; sana söylememize gerek yok." Ben de "En azından bir telefon açılsın isterdim" dedim. "Üzgün olmanı anlıyorum, öyle yapmak istenmemişti aslında" dedi. Tabii ki Magic'le de konuşmam gerekti ve o da "James Worthy'yi almak için çok daha fazlasını vermeleri gerekirdi" dedi. Bilirsiniz. Ortamı rahatlatmaya çalışıyordu. Ama unutmayacağım şey, Dr. Buss'ın iyi bir insan olduğu kadar, aynı zamanda iyi bir de takım sahibi olmasıdır. Bana bakıp şöyle demişti: "Bak, üzülmeni anlıyorum. Kendini ifade etme hakkın var." Sigarasından bir nefes çekip devam etti: "Ama sen yönetim hakkında konuştun ve... yönetim benim." Ondan sonra bir şey demedi. Ona baktım. Biliyordum, yönetim hakkında konuşmamalıydım. Takım sahibi hakkında konuşmamalısın. Dersimi almıştım.
Michael Cooper (Lakers guardı, 1978-90): Bir hikaye, Los Angeles şehri için neler yaptığını ve yaptığı işin ne kadar kıymetini bildiğini gösteriyor. Her yıl en büyük endişem, takas edilmekti. 1987'de hem tekrar şampiyon olmuştuk, hem de ben Yılın Savunmacısı ödülünü kazanmıştım. Dr. Buss'ın beni görmek istediğine dair bir telefon aldım. Şampiyonluk geçidi ve tüm o tantanadan iki gün sonrasıydı. "Hah, şimdi sıçtık" demiştim, çünkü tüm takas kararlarının ondan geçtiğini biliyordum. Oturmuş ne olduğunu merak ediyordum. Kalktım, saat 10'da Forum'daki ofisine gittim. Beklemem gerektiğini söylediler, Jerry West ile görüşüyormuş. Yarım saat sonra içeri girdim. Bir sürü süs eşyası ve bu gibi şeylerle dolu bir ofisi vardı. Başım eğik, onu dinledim: "Coop, bu sezonun bizim için çok iyi geçtiğini biliyorsun. Birçok insan bizim bittiğimizi düşünüyordu ama başardık." Ben de cevap olarak "Doc, nereye gidiyorum?" diye sordum. "Neden bahsediyorsun?" Tekrarladım: "Hangi takıma gideceğimi soruyorum." Ne dese beğenirsiniz. "Seni takas etmiyoruz, ne diyorsun?" Bunun üstüne çene çalmaya, başka şeylerden konuşmaya başladık. Sonunda şöyle dedi: "Coop biliyorsun, başka görüşmelerim var. Ama bilmeni isterim ki, tünelde senin için bir şey var." İçimden "Tamam, buraya kadarmış" dedim. Jerry ya da takas edildiğim takımdan birisi tünelde diye düşündüm. O zamanlar caddenin yanından hemen arabayla girebilirdin. Ayrılmadan önce bana bir zarf verdi ve aşağıda duran birine vermemi söyledi. Ben de oradaki kişiye verdim. Altı araba yan yana duruyordu. Dr. Buss aşağıyı aradı ve "Coop, alman gerekeni aldın mı?" diye sordu. "Neden bahsediyorsunuz?" dedim. Dr. Buss bana, Yılın Savunmacısı seçildiğim için yepyeni bir Mercedes veriyordu. İşte bu kadar kibar, bu kadar cömert biriydi ve bu oyunun gerçek sahibiydi. Bu bana onun nasıl birisi olduğunu gösterdi... Benim için en iyi takım sahibi oydu.
A.C. Green: Kurt Rambis ve benim hakkımda övgüyle konuşurdu. Bu da bizi yaptığımız şeyi sürdürmek için motive ediyordu. Onun böyle küçük şeyleri, bu eforu takdir ettiğini bilmek güzeldi. Herhangi bir sektörde, patronunuz iyi iş çıkardığınızı söylerse bu, duymak istediğiniz şeydir. Görmek istediğiniz onaylama şeklidir. Meslektaşlarınızdan gelirse güzeldir, ama patrondan gelmesi bambaşka bir şey.
Byron Scott: 1988'de ikinci kez üst üste şampiyon olmuştuk ve Pat Riley'nin şampiyonluğu tekrar kazanacağımız hakkındaki kehanetini yerine getirmek çok özeldi... Ama o sezon çok zor geçmişti. Bunu podyumda söylediğinde biz şampiyonluğu kutlama kafasındaydık ama o ne söylediğini biliyordu. Baskı altında gelişeceğimizi biliyordu. Ama fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak içinden geçtiğim en zor dönemlerden biriydi. Ve her şey sona erdiğinde Dr. Buss'ın çok gururlu olacağını biliyordum. Oğlum Thomas kollarımda zıplıyordu ama o kadar yorgundum ki, 5-6 yaşlarında olmasına karşın onu zar-zor taşıyabiliyordum. Maçlarda hep bençte olurdu ve tam bir basketbol tutkunuydu, etrafımızda olmayı çok severdi. Dr. Buss'ın kupayı kaldırdığı zamanki podyumu pek hatırlamıyorum ama Kareem'in, sonraki sezon tekrar kazanacağımızı söylememesi için Pat Riley'nin ağzına havlu teptiğini hatırlıyorum.
Pat Riley: Asistan ve koç olarak çalıştığım 11 yıl boyunca sekiz ya da dokuz kez Finaller'e yükseldik, beş kez şampiyon olduk -- muhtemelen iki tane daha kazanmalıydık. Bu takım hanedan özellikleri taşıyordu. Bu takım, zirve noktasını 1987, 88 ve 89'da gördü. Pistons tarafından elenip üçlemeyi başaramasak da, Magic ve Byron sakatlanana dek Finaller'e yenilgisiz gelmiştik. Ama 1985 yılındaki kontrat görüşmemi hatırlıyorum. O zamanlar gerçekten bir temsilcim yoktu. Sözleşmem bitmişti, finalde Celtics'i Boston'da yenip şampiyonluğa ulaşmıştık ve herkes mutluydu. Dr. Buss mutluydu. Ben mutluydum. Beni ofisine çağırmasını, orada 10 dakika konuşmamızı ve masadaki kağıdı hatırlıyorum. Üstünde bir şeyler yazılıydı ama ters çevriliydi. Konuşmanın sonunda kağıdı kenara itti ve şöyle dedi: "Pat, yapmak istediğim şey seninle ilgilenmek ve sana karşı adil olmak." Sonra kağıdı bana doğru itti, yazan rakamı gördüm. Ben de ona doğru geri çevirdim ve "Gayet adil Dr. Buss" dedim. Elimi sıktı ve 3 yıllık yeni kontrat için anlaştık. O hep böyleydi. Sizi şaşırtırdı. "Pat, gel de konuşalım." Sonra gördüğüm şey ise, hayatımda kazanmayı hayal bile edemeyeceğim bir miktar paraydı. Böyle bir adamdı. Çok, çok, çok cömert bir adamdı. Jerry West'e gidip şunu demediği için kendisine teşekkür ediyorum: "Hayır, onu istemiyorum, başka birini bulmanı istiyorum."
Jerry West: Başarılı olduğunuzda her şey farklı hâle gelir. Takım sahibinin size olan güveni artar, birlikte çalıştığınız insanlara daha bağımlı olursunuz. Bu durumda 10 kişi bile yoktu. Daha az insan vardı. Çok az. Onun ofisinde basketbol ve hayat hakkında kim bilir kaç kez konuşmuşuzdur; ayrıca, ihtiyacım olduğunda her zaman ona erişme şansı bulmuşumdur. Uzun yıllar boyunca harika bir ilişkimiz oldu.
Bill Bertka: 1989'da bana beş yıllık bir kontrat verdi ve o anda takımın başında bir koç yoktu. "80'lerdeki emeklerin adına senin için bir şeyler yapmak istiyorum" dedi. Ben sadece bir yardımcı antrenördüm. Benim ligdeki en çok para alan asistan olmamı istedi. Bu inanılmaz bir jestti, ki en hafif tabirle, bunun için ona her zaman minnettar oldum.
Stu Lantz: Yaşadığım yer olan San Diego'da bir evi vardı. Sezon öncesi kampını hemen her zaman Hawaii'de yapardık ve birkaç kez de San Diego'dan aynı uçakla gitmiştik. Bir keresinde bir hesap yaptığını hatırlıyorum, buna iş dünyası dersi de denebilir tabii. Hep merak etmiştim: "Magic ile 25 yıllığına 25 milyon dolarlık bir anlaşmayı nasıl yaptınız?" Bana bunun ne kadar kolay olduğunu, ayarlamaları nasl yaptığını, her şeyi anlattı. Her şeyi aklında tutuyor olması inanılmaz bir şeydi.
Pat Riley: Knicks'in teklifini kabul ettikten sonra Dr. Buss beni aradı ve Los Angeles'ta olup olmadığımı sordu, karım Chris ve benimle akşam yemeği yemek istedi. Ben ayrıldıktan bir yıl sonraydı ve Sunset Bulvarı'nda yemek yediğimizi hatırlıyorum. New York'ta yapacaklarımı, bana ne kadar para vereceklerini, bunu hak ettiğimi, Los Angeles'ta yaptıklarımla bunu hak ettiğimi, bununla gurur duyduğunu ve diğer her şeyi bir perspektife koymaya çalıştı. Chris ve benim oraya gidip kariyerlerimizde yeni bir sayfa açacak olmamızdan gurur duyuyordu. Lakers'ta çalışmadığım süre boyunca, ne zaman şampiyon olsalar ona bir tebrik notu yollardım. Ona Los Angeles'ta çeşitli yerlerde rastlar ve selam verirdim. Bu şekilde temasımızı sürdürdük. Miami'ye geldiğimde önümde yepyeni bir dünya duruyordu. Birbirimize karşı samimi ve saygılıydık; çünkü onun hayalleri gerçek olduğunda oradaydım ve aynı anda benim hayallerim de gerçekleşiyordu. Onun hayali Lakers'a sahip olmaktı, benim hayalimse bu kulübün bir parçası olmak ve ikimiz de kulüp tarihine geçtik. Shaq ve Kobe'yi takıma katmasının ardından bir hanedan daha kurdu. Sonra beş şampiyonluk daha gördü.
Gary Vitti (Lakers doktoru, 1984-2016): Yılda birkaç kez, özellikle de Dr. Buss takımla seyahat ederse oturur konuşurduk. Takımla ilgili bazı şeyler hakkında fikrimi sorardı, bana olan güvenini takdir ederdim. Ve özellikle uçaklarda, meraklı bir okuyucu olduğu için, bana ne okuduğumu sorardı. Bana kitaplar önerirdi. Melekler ve Şeytanlar'ı bana ilk kez o önermişti ki, sonradan büyük satış rakamlarına ulaştı. O zaman daha yeni çıkmıştı, bir şekilde eline geçmiş; İtalyan asıllı ve Katolik olduğumu bildiği için bu konudaki düşüncelerimi öğrenmek istemişti. Kitaptan rahatsız olmuş muydum, hislerim hangi doğrultudaydı? Bana hep en sevdiğim kitabı sorardı, ben de ona Izdırap ve Coşku'nun adını verirdim. "İlginç, çünkü Irving Stone'u tanıyorum" derdi. Stone'un kitabın ismine nasıl karar verdiğini anlatırdı. Yalnızca hevesli bir okuyucu değildi, bazı büyük yazarları bizzat tanırdı da.
Joey Buss (Lakers başkan yardımcısı): 80'lerin sonunda Encinitas, California'da yaşıyorduk ve babam evde bir aile dostuyla birlikteydi. Lakers-Boston maçını izlemeleri gerekiyordu, bu yüzden kendilerini onun yatak odasına kilitlemişlerdi. Maçı izlediler, odadan dışarıya gülerek çıktı. Ne olduğunu sordum, şöyle cevap verdi: "Dondurma alıyoruz!" Dondurma alacağımız için heyecanlanmıştım. Muhtemelen Lakers taraftarlığım o anda başladı.
Michael Cooper: Bizden biri gibiydi, çünkü o tamamen iyi vakit geçirmeye odaklı biriydi ve onunla nerede karşılaşsak bizi hep bir kulübe ya da mekana davet ederdi. Böyle biriydi. Birçok insanın onunla ilgili farklı anıları var. Benimkiler hep güzel anılar, çünkü size her zaman en iyi hâlini gösterirdi.
James Worthy: Buluşmayı planlamamıştık, ama bir gün işten sonra Dan Tana'da tek başıma oturuyordum. Bir Salisbury bifteği yiyeyim dedim. Oradayken Dr. Buss içeri girdi. Elbette onu karşıladım ve misafirleri gelene dek ona eşlik ettim. Birilerinin gelmesini bekliyordu. Henüz yeni emekli olmuştum ve şampiyonluklardaki katkımdan dolayı minnettar olduğundan bahsediyordu. Celtics'i yenmek hakkında konuşuyordu. Çok hayat dolu ve içtendi. Bir sözleşme için pazarlık yapıyor değildi, ya da diğer oyuncularla ilgili fikrimi merak etmiyordu. Gerçekten çok güzeldi. Bana yemek ısmarladı. Markasını geliştirmeye yardım ettiğim için bana müteşekkir olmasıyla ilgili bir şeydi. Gerçekten çok samimi bir andı.
Vlade Divac (Lakers pivotu, 1989-96, 2004-05): Çaylak sezonumda, Dr. Buss ile ilk tanışmamda İngilizce konuşamamıştım. Birbirimizi tanımamız biraz zaman aldı ama o, benim ve ailem için harika biriydi. Etrafınızda olduğunu bilmek, destek aldığınızı hissettiriyordu. Yugoslavya'dan buraya geldiğimde bir askerlik problemim vardı. Dr. Buss sağolsun, ne olursa olsun benim ve ailemin arkasında olacağını belirtmişti. Bu, o dönemde bizim için çok şey ifade ediyordu çünkü çok zor ve belirsiz bir dönemdi. Askerlik hizmeti için geri dönmem mi gerek? Dr. Buss bizim için oradaydı.
Üçüncü yılımda kontratımın uzama ihtimali vardı. O zamanlar sırt sakatlığım bulunuyordu ve Dr. Buss hoş bir jestte bulunmuştu. Sözleşmenin geçerli olması için doktorun sırtımla ilgili sorun olmadığına dair onay vermesine dair bir madde vardı ve Dr. Buss doktorları beklemiyordu bile. Şöyle der gibiydi: "Sözleşme güzel. Merak etme evlat. Sen sadece sahaya çık ve oyna."
Kareem Abdul-Jabbar: Earvin HIV+ olduğunu açıkladığında zor bir gündü. Dr. Buss'ın ve kulübün Earvin'e sahip çıkma şeklinden çok memnun oldum. Ve Earvin elinden gelenin en iyisini yaptı. Bu çok güzel bir şey.
Joey Buss: Hatırladığım en eski anılarımdan bazıları mahkemede oturmak, Magic'in HIV teşhisinden geri döndüğünü ve ilk maçlarından birinde atıldığını görmekti. Onun tekrar oynayacağını görmek için hepimiz çok heyecanlıydık ama hakemlerden biri onu bazı kararlara itiraz ettiği için erkenden oyundan attı. Magic'in dönüşünü göremeyeceğimiz için arkadaşlarımla birlikte üzüldüğümü hatırlıyorum.
4. Kobe, Shaq ve Three-Peat
Şampiyonluktan uzak kalınan yaklaşık on yıllık bir sürenin ardından Dr. Buss ve Jerry West, 1996 yazında serbest oyuncu konumundaki Shaquille O'Neal ile anlaştılar ve genç oyuncu Kobe Bryant'ı takas ettiler. Ardından yeni Lakers hanedanını kurmak üzere Phil Jackson'ı takımın başına getirdiler.
Jerry West: Muhtemelen Lakers'tayken stresli hissettiğim tek zaman aralığıydı. Sonrasında üç gün hastanede kalmam gerekti. Duygusal ve mental açıdan tükenmiştim. Noel ağacının tepesindeki yıldız, Shaquille O'Neal'dı. Ondan önce draft vardı, orada Vlade Divac'ı takas ettik ve açıkçası drafttaki en iyi oyuncu olduğunu düşündüğümüz kişiyi, yani Kobe'yi aldık. Elimizde yeni bir şey vardı; Shaq'ı alamamış olsak bile bir şeyler elde etmiştik. Eğer bir yıldızınız varsa bunun en önemli getirilerinden biri, insanların onu izlemeye gelecek olmasıdır. Eninde sonunda insanların Kobe'yi izlemeye geleceğini hissettim. Jerry Buss'ın her zaman başarmak istediği şey, takımında bu oyunculardan birine sahip olmaktı -- işin Showtime kısmı yani. Bu yalnızca bir oyun değil, aynı zamanda eğlence de. Kobe'nin de o oyunculardan birisi olacağını düşündük.
Shaquille ve ben telefonda konuşmaya başladık ve bir nevi arkadaş olduk. Arada bir beni arardı. Ona şöyle dedim: "Bence burada, Orlando'dan daha iyi oyunculara sahibiz. Buna inanmayabileceğini biliyoruz, ama bana güven, inanıyoruz. Ve olağanüstü olacağını düşündüğümiz bir oyuncuyu draft ettik." Onu LSU'da gördüğümde söylediklerimi anlattım: "Seni izlediğim gün Jerry Buss'a gittim ve senin mutlaka Lakers forması giymen gerektiğini söyledim." Bu süreçte Dr. Buss'a şöyle dedim: "Bu gerçekten pahalıya mal olacak. Daha önce ligde yapılanlarla tamamen çelişecek." Bir gün geleceğini düşünüyorsun, ertesi gün tam tersini... Nihayet Shaq şunu dedi: "Ekonomik açıdan bu işi halledebiliyorsanız, gelirim." Ben hemen Jerry Buss'ı aradım, "Jerry, bunu yapabilir miyiz?" diye sordum. "Evet" dedi. Ona Jerry'nin numarasını verdim. Jerry'yi aradı ve işlem tamamlandı.
Stu Lantz: Jerry West buna Shaq Diyeti adını verdi. Koca adamı Batı'ya gelmeye ikna edip edemeyeceği konusunda endişelenerek biraz kilo vermişti. Çünkü Lakers, Shaq'ı alabilmeyi umarak ve bekleyerek her şeyi riske etmişti. İlk 5 pivotlarını bir guard için takasladılar. Jerry West adına çok fazla endişe vardı. O zamanlar kadroyu bu kadar fazla değiştirmek çok sık görülen bir şey değildi... Bence Dr. Buss'ın zihniyeti bunda büyük rol oynadı. Bu işin peşinden gitmek için onay verdi. Vizyonu şu şekildeydi: "Koca adamı alacağım, buradan yola çıkacağız." Çok olumluydu ve hayalleri asla gerçek dışı değildi, kulübün ilerlemeye devam etmesi için tempoyu belirledi.
Jerry West: Kobe'yi draft etme şansımızın olduğunu sanmıyordum. İlk 3-4 sıradan gideceğini düşünüyordum. Bizim için işlerin değişmesinin yolu, radikal hamleler yapmaktı. Ben de bir ilk 5 oyuncusunu, Vlade Divac'ı teklif ettim. Nihayetinde Charlotte onu draft etti, biz de Kobe'nin haklarını alabildik. Bu süreçte Kobe'yi, ondan daha yukarıda seçileceği söylenen iki oyuncuya karşı denedik ama saçma bir karardı. Yakın bile değildiler. Ardından bir de Michael Cooper'a, 1-2 yıl önce emekli olan Lakers efsanesi oyuncuya karşı görmek istedik. Pek workout gibi değildi. Daha çok, 17 yaşında bir çocuğun, 30 küsur yaşındaki bir adamı dövmesini izlemek gibiydi ve bu karşılaşmanın daha dengeli geçmesini beklerdiniz. 40 dakika sonra "Tamam, yeter" dedim. Ama gerçekten, menajeri Arm Tellem ve ailesi sayesinde takımlar onu pas geçti. New Jersey onu yedinci sıradan seçecekti, ki seçmediler. Uzun ve stresli bir süreçti.
Vlade Divac: O takas benim için pek iyi olmadı tabii. Ama Dr. Buss ile her zaman iyi bir ilişkim oldu, takasın sonrasında da. Yaz boyunca birbirimizi görürdük, Las Vegas'ta oynanan sezon öncesi maçlarında karşılaştığımızda her zaman kibardı ve bir selam vermeyi es geçmezdi.
Stu Lantz: 18 yaşında da olsanız, 80 yaşında da olsanız Dr. Buss sizinle iletişim kurardı ve sizi rahat ettirirdi. Eminim o zamanlar, Kobe'nin ayaklarının yere basmasına yardımcı olan pek çok sohbet yapılmıştır. Daha 18 yaşındayken lige adım atıp yetişkin adamların dünyasına girmeyi düşünemiyorum. Açıkçası Kobe bunu kulübün yardımıyla başardı.
Joey Buss: Çocukken basketbol kartları toplamaya meraklıydık. O zamanlar, 90'ların başında Michael Jordan'ın çaylak sezonundaki kartının ne kadar değerli olduğuna hayret ederdik. Kartların değer kazanması beni büyüledi, babama her zaman bu konuda sorular sorardım. 1996 yazında Shaq'la anlaşma imzalayıp Kobe'yi takas etmiş, yeni sezona hazırlanıyorduk. Ondan önce, babamın bana geleceği parlak bir liseli çocuğun katılacağı antrenmandan bahsettiğini ve Jerry West'in ona bu çocuğun özel bir oyuncu olacağını söylediğini hatırlıyorum. Benden sadece beş-altı yaş büyük birinin NBA'de oynayacak olmasının gerçekten harika olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Bu yüzden büyük bir Kobe hayranı oldum; kart dükkanına gidip bulabildiğim kadar lisedeki Kobe kartları ve çaylak Kobe kartlarından almaya çalışırdım. Yedinci sınıftayken Kobe'nin ileride bir Hall of Fame üyesi olacağına ve Kobe-Shaq ikilisinin tüm zamanların en iyi ikililerinden biri olacağına dair bir makale bile yazdım. Öğretmen bana baktı ve "Çok fazla ümitlenme. O seviyede bir başarı çok zordur" dedi. Tüm bunlar, babamın bana Kobe'nin gerçekten iyi bir oyuncu olacağını düşündüğünü söylediği içindi. Bu tahmin doğru çıktığı için memnunum.
Sean Buss (Lakers scout'u): Joey ve Jesse küçük olduğu için, kart dükkanına gider ve onlara basketbol kartları alırdık. Dr. Buss onlara oyuncularla ilgili sorular sormayı çok severdi. Bir kart seçerlerdi ve Dr. Buss onlara falanca sezonun istatistiklerini sorardı. Jesse bu tip bilgileri ezbere bilirdi. Öyle şeylere bayılırdı, her oyuncu hakkında her istatistiği söyleyebilirdi. Küçükken maçları her zaman tüm kardeşler birlikte izlerdik. Ancak Dr. Buss taraftar olarak izlememizi istemezdi; belirli oyuncular hakkında ne düşündüğümüzü, bazı serbest oyuncuların takıma nasıl uyabileceğini sorardı. Veya bize sözleşmeler ve belli takas senaryoları hakkında soru sorardı. Hepimiz için büyümenin bir parçasıydı tüm bunlar.
Nick Van Exel (Lakers guard, 1993-98): Onunla ilk kez, Hawaii'de kamptayken kot pantolonu ve Hawaii gömleğiyle spor salonuna geldiğinde, idmanımızı izlerken tanışmıştım. Onunla daha çok başkaları ile, ona daha yakın insanlar aracılığıyla bağlantı kurdum; "Dr. Buss şunu dedi" ya da "Dr. Buss bunu dedi" gibi şeyler söylerlerdi. Ama birbirimizle konuşma şansı bulduğumuzda o samimiyeti hep hissettim. Söylediği şeyler konusunda her zaman içten olduğunu düşündüm, onun hakkında en çok takdir ettiğim şey buydu. O zamanlar oldukça iyi takımlara sahiptik, ama bir sonraki seviyeye geçmeye hazır olmadığımızı düşünüyordum. 90'ların basketbolu biraz farklıydı, kazanmak için takım olmanız gerekiyordu. Sahaya en iyi oyuncuları koymak yetmiyordu her şey takım çalışması ve kimyayla ilgiliydi ve biz de oraya doğru yaklaşıyorduk. Dr. Buss tanıdığım en havalı takım sahiplerinden biriydi. Çok samimi, dürüst bir adam -- ona çok saygı duyuyordum.
Byron Scott: 1996-97'de Kobe'nin çaylak sezonu için Lakers'a döndükten sonra Dr. Buss'ı pek göremedik. Kararların çoğunu Jerry West'in vermesine müsade etti ve kendisi sadece onaylama ya da reddetme pozisyonunda kaldı ki, genelde onaylamıştır. Bence gündelik hayatın bunda etkisi vardı; muhtemelen bu yüzden ailesiyle biraz daha fazla ve takımla daha az vakit geçiriyordu.
Jesse Buss (Lakers Yardımcı Genel Menajeri ve Oyuncu İzleme Sorumlusu): 1990'larda büyüdüm ve Batı'da en iyi takımlara, Supersonics ve Jazz gibi takımlara genelde yenildiğimizi hatırlıyorum. Ama Shaq ve Kobe'yi kadroya kattıktan sonra biz onları sıkça yenmeye başladık. 80'lerdeki takım hakkında her şeyi duymuştum tabii ama henüz o seviyede değildik. Babam, Jerry West ile birlikte bir şampiyonluk adayı değil, bir playoff takımı kurmaya çalışıyordu. Kardeşim Joey ile birlikte babamın Carlsbad'daki sahil evinde olduğumuz bir gün, her şey değişti: "Phil Jackson'ı takımın başına getiriyoruz, ama bunu kimseye söyleyemezsiniz." O zamanlar 11 yaşındaydım, Jackson'ın Bulls koçu olduğunu biliyordum ama bunun ne anlama geldiğinden haberim yoktu. Çocukken daha çok, Kobe ve Shaq gibi oyunculara odaklanıyorsunuz. "O kadar iyi mi?" diye sordum, babam da "Evet, bizi gerçekten şampiyonluk adayı hâline getirebileceğini ve bir şampiyonluk kazanmaya çalışacağını düşünüyoruz" dedi.
Gary Vitti: Liderlik tepeden başlar ve o da saygı uyandıran kişilerden biriydi. Etrafta elinde koca bir sopayla dolaşmazdı. İyi insanları işe alır ve görevlerini yapmalarına müsade ederdi, onlara güvenirdi. Eğer takım iyi oynamıyorsa sessizce antrenmana gelir, hiçbir şey söylemezdi. Sadece gelir ve izlerdi. Ve idmandaki seviye, o göründükten sonra yükselirdi. Oyuncuların onun için iyi oynamak istemeleri korkudan değil, saygıdandı. Kendilerinden mutlu olmasını istiyorlardı. Oyuncular ve Dr. Buss arasında pek sıkıntı çıkmazdı. Bence bunun sebebi insanlarda saygı uyandırmasıydı. İnsanlara saygılı davranırdı. Asla kimseyi küçük düşürmezdi. İnsanların moralini bozmazdı. Çok iyi bir adamdı.
Tim Harris: Staples Center'ın açıldığı akşam: 3 Kasım 1999. Locasına çıktım, yanına oturdum ve "Evet, Doktor. Ne düşünüyorsun?" dedim. "Harika. Bayıldım." Çok minnettardı ve çok da mutluydu. "Sana bir önerim var Tim: Burası çok aydınlık" dedi. Ben de yanıtladım: "Öyle, öyle. Dr. Buss, öyle çünkü ışıklar çok yüksekte ve ve sahayı yayın için parlak hâle getirmek adına çok ışık var." "Anlıyorum, ama bu konuya bir bakabilir misin?" dedi. Böylece 2004'te All-Star için orası seçildi ve sahada bir Broadway müzikali atmosferi yaratmak için salonu ışıklarla donattılar. Sonra onunla konuştum, "Dr. Buss, birkaç yıl önce ışıklardan bahsetmiştiniz... aklınızdaki bu muydu?" diye sordum. "Aklımdaki tam olarak buydu" dedi. Dr. Buss tam bir Broadway hayranıydı. Oyunları severdi. Basketbolda da insanların sahaya ve oyunculara odaklanmasından yanaydı. Ben de NBA ile konuştum ve şu anda uyguladığımız aydınlatma şeklini kullanma süreci başladı. Yani bu meşhur, yalnızca sahanın aydınlatıldığı uygulama, 3 Kasım 1999 tarihinde doğdu.
Joey Buss: 2000-02 arası kazanılan şampiyonluklardan önce, Lakers'ın playofflar'da kaybetmesini izlemek sinir bozucuydu. Şampiyonluk kazanmakla ilgili ilk elden yaşanmış anılarım yoktu ve asla kazanamayacağımızı hissediyordum, çünkü çok zor görünüyordu. 1999-2000'de Batı Finalleri'nde Portland'a karşı oynadık, kesinlikle heyecan verici bir seriydi. O maçları babamla birlikte izlemiştim. Seri, Staples Center'da oynanacak olan yedinci maça kaldı ve devrede .bozguna uğramış gibi hissediyorduk. Gerideydik, yine aynı şey oluyordu. Neyse ki mucizevi bir geri dönüşü başardık. Sonra Finaller'de, altıncı maçın bitimine bir dakika kala babam Jesse ve beni yakaladı ve "Gitmeliyiz!" dedi. Aşağıya indik. NBA başkanından kupayı alıp konuşma yapmak gerektiğini bilmiyordum. Sadece hayranlıkla babama bakıyordum, ne kadar inanılmaz bir adam olduğuna. Ona "Oraya çıkıp bunu nasıl yapabildin?" diye sordum. "Yaptım işte" dedi. "Ama bu konuda çok iyisin" diye karşılık verdim. Üstüne şöyle dedi: "Bundan nefret ediyorum! Fakat yapmak zorundayım."
A.C. Green: Dr. Buss, kelimenin tam anlamıyla, her ânı bizimle birlikte yaşadı. Emekli olmamın ardından bazı maçları onunla izleme şansım oldu. Geçmişte kalmış, yönünü kaybetmişti. Maçta gerçekleşen bir olay, onu eskilere sürükleyebiliyordu. Onun için oynadıktan sonra ve onunla basketboldaki ufak detaylar hakkında konuşunca, kendisinin sadece maçlar sırasında insanların eğlenmesini sağlayan birisi olmadığını görüyorsunuz. Başladığı gibi kendisini maça kaptırırdı. Onun hakkında bunları bildikten sonra, şampiyonluklar kazanmanın ardından onda gördüğünüz rahatlama... Kupayı aldığımızda, o da bizimle birlikte sahada terlemiş gibiydi. Ortak olmak isteyeceğin türden bir adam. Sadece takım sahibi-oyuncu veya işveren-işçi ilişkisi içinde kalmıyordu. Sizinle bir kardeş gibi olurdu.
Jesse Buss: Babamla ilgili en güzel şeylerden biri, ne kadar başarılı olursa olsun ve kamuoyunda ne kadar dikkat çekerse çeksin, ailesine her zaman değer vermesiydi. Gerçekten bunu gösterirdi. Pacers'a karşı kazandığımız şampiyonluğu hatırlıyorum, bizi sahaya indirmişti. Kupayı kaldırmıştık, sonra L.A. Times'tan Steve Springer, koridorda babamla birlikte içeri girerken, 1988'den bu yana ilk şampiyonluğu kazanmanın nasıl bir his olduğunu sordu. Daha bir hafta önce herhangi bir salonda birileriyle maç yapıyordum. Lakers birkaç dakika önce şampiyon olsa da babam, maçta 25 sayı-16 ribaund-5 blok ile oynadığım için çıldırmaktan kendini alamazdı. Ailesini her zaman önemli hissettirmek istedi ve bunu birçok farklı şekilde gösterdi.
Mitch Kupchak: Jerry West ayrıldıktan sonra geçiş süreci doğal bir şeydi... Jerry emekli olduğunda işler biraz garip ilerlemişti. Ne bir telefon, ne de "Jerry ayrılıyor Mitch, yerine de sen geçiyorsun" şeklinde bir bildirim almadım. Jerry West'in bana "Pekala, kim GM olacak?" diye sorduğunu hatırlıyorum. Sanırım birisi benden Dr. Buss'a ulaşmamı istemişti ve o da "Evet, Mitch; sensin tabii ki" demişti. Ona teşekkür etmiştim. Sanırım o böyle bir şeyin olacağını zaten varsayıyordu ama benim herhangi bir fikrim yoktu. Bu yüzden o birkaç gün garipti.
Mark Madsen (Lakers forvet/pivotu, 2000-03): Dr. Buss diğer insanları gerçekten önemseyen biriydi ve bence aynı vefa geleneği, çocukları tarafından da sürdürülüyor. Çünkü Buss ailesinin şimdiye dek tanıştığım her üyesi, insanlara nasıl davranılacağını biliyor. Saygılılar, sadıklar ve diğer insanlara karşı iyi davranıyorlar. Dr. Buss özelinde ise şunları söyleyebilirim: Çaylak sezonumun ardından sol bileğimden ameliyat geçirmiştim. Sezonu şampiyon bitirmiştik. Playofflar'da sadece bir maç kaybetmiştik, o da Philly'ye. Şampiyonluk geçidi bittikten sonra Gary Vitti ve kulüp, ameliyat olmama karar verdi. Tüm sezonu yırtık bir bağ ile oynamıştım. Ameliyattan çıktım ve gelen ilk telefonlardan biri Dr. Buss'tandı, beni kontrol etmek için arıyordu: "Hey Mark, dün ameliyat olduğunu biliyorum ve hızlı bir iyileşme umuduyla sadece seni düşünüyorum. Umarım iyisindir." Harika bir adam. Birçok şeye sahip, bir sürü şampiyonluklar kazanmış, tonla sorumluluğu olan birisi ama benim gibi, takımın sıradan bir oyuncusuyla da ilgilenebiliyordu.
Devean George (Lakers forveti, 1999-2006): Dr. Buss gerçekten harika bir adamdı. Benim dahil olduğum takım, hocası ve en önemli oyuncuları Hall of Fame seviyesinde olan bir takımdı ve Lakers tarihi zaten herkesin malumu. Ben bir Division III takımından geldim. Draftın en genç, en tanınmayan oyuncularından biriydim; oyuncu havuzunun dibindeydim. Takımda hademe gibi bir şeydim. Beni rahat hissettirmek için yemeğe çıkardığı zamanlarda oyunumu sevdiğimi ve biraz daha kendime güvenmemi telkin ederdi. Birkaç kötü geçen maçın ardından şoförünü bana gönderir ve "Seni yarın akşam 6 gibi bekliyorum" derdi ve birlikte akşam yemeği yerdik. Oturur sohbet ederdik. Sonra evime dönerdim. Bunu ilk kez yaptığımızda ikinci sezonumdaydım, bana şöyle demişti: "Oyununu gerçekten beğeniyorum, oyun stilini sevdim; sahaya geri dönüp kendinden emin şekilde oynamanı istiyorum ve patronun ben olduğumu bilmeni istiyorum. Seni beğendim. Bu yüzden özgüvenli şekilde oynamanı istiyorum." Sezon içinde zorlandığım zamanlarda bunu tekrar yapardık. Benimle birebir ilgilenmesi, takımdaki durumumu göz önünde bulundurarak özel muamele yapması... Kobe ya da Shaq'a göstereceği türden bir muamele. Tecrübeli oyunculara yani. Ama yılda birkaç kez bana zaman ayırırdı.
Joey Buss: O noktada rakipsiz görünüyorduk. 2001'de oynadığımız Final serisi zamanı, Philly'deki maçlardan önce cheesesteak alırdık. 2002'deki New Jersey serisi de harikaydı; oradaki maçlar esnasında New York'ta kalırdık. Babamla farklı müzikallere, şovlara ve akşam yemeklerine giderdik. Çok yönlü birisiydi. Ana düşünce, hepimizin iyi ve çok yönlü insanlar olması gerektiği üstüneydi. Hepimiz bu sporu, basketbolu seviyorduk ama hayatta zevk alacak başka şeyler de var ve bunların hepsinden de kesinlikle zevk aldı. Mutlu olmak için elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini, bizi mutlu eden şeyleri yapmamız gerektiğini öğretti; bunun basketbol olup olmadığı bize bağlıydı.
Mitch Kupchak: Neredeyse her ay onun evinde buluşup öğle yemeği yerdik ve hep aynı yemek olurdu. California Pizza Kitchen'dan sipariş verir ve o pizzaları yerken birkaç saat birlikte otururduk. İlk saat standart muhabbetlerle geçerdi. Ama sonra iş konuşmaya başlardık, her zaman fikirleri olurdu. Tartışmayı her zaman şöyle bitirirdi: "Mitch, bu benim görüşüm ama uzman olan sensin ve kararlarına güveneceğim." Onunla ilgili benzersiz olan tek bir şey varsa, o da şudur: Eğer sayılarla ilgili bir şey varsa, onun hesap makinesi ya da benzer bir şey kullandığını hiç görmedim. Her şeyi kafasından yapardı. Matematiği kavrayışı, sayıları hesaplama ve denkleme yerleştirme yeteneği -- hepsini kafasından yapardı. İş yapmanın çok benzersiz bir yoluydu bu. Neredeyse hiçbir zaman, onu önünde bir defter ya da elinde kalemle gördüğümü hatırlamıyorum. Boş bir masaya oturur, işi hallederdik ve nadiren "Bunu bir düşüneyim ve sana geri döneyim" derdi. Neredeyse her zaman o sırada bir fikri ya da kararı olurdu. Ve açıkçası, kötü karar verdiği bir zamanı hatırlamıyorum. Bu kadar hızlı düşünen bir adam nasıl hiç hata yapmaz İnanılmaz.
Tim Harris: Staples Center'a taşınmaya karar verdiğimizde binayı fiyatlandırmak zorunda kaldık. Dr. Buss'ın sezgileri çok gelişmişti ve iş açısından taraftarlarla kontakt hâlindeydi. İş insanları olarak bizim olayımız kâr elde etmektir, ancak bunu da müşterilerinizle ilgilenerek yaparsınız. Jeanie, Dr. Buss ve ben fiyat duyarlılığı hakkında konuşmak için çok zaman harcadık. Sekiz ya da dokuz farklı fiyat kodu vardı ve her birinin --zemindekileri saymazsak-- binlerce koltuğu vardı. 2000 yılındaki şampiyonluktan sonra, güncellenmiş fiyat kodlarının onayını istemek için Dr. Buss'a geri döndüm ve 2000-01 sezonu için önerdiğimle önceki sezonun fiyat kodlarını karşılaştıran bir belgem vardı. Sonra hepsini toplar ve bir kâr potansiyeli verirdim. O bir fiyat kodunu 0.75 ya da 1.25 dolar ile değiştirirdi, ben de onun kâr potansiyelini bilmek isteyeceğini göz önünde bulundurduğumdan hemen hesap makinesini elime alırdım. Ama ben sayıları girmeden önce o bana kâr potansiyelini söylerdi bile. Hesabı zaten kafasında yapmıştı. O kadar hızlıydı. Her zaman haklıydı. Fiyat duyarlılığı ve değeri konusunda inanılmaz bir hissi vardı. Bu adamın dehasını anlıyorsunuz, çünkü başka seviyedeki biriyle muhatap oluyorsunuz. Ben iyi bir çalışan olmaya ve onu bilgilendirmeye çalışıyorum ama o yine de yapmak istediği değişiklikleri bana bildiriyor. Onu bu kadar özel yapan şey, iş bilgisine, sağduyusuna ve insan faktörünü ona uygulayabildiği için doğru müzakere anlayışına sahip bu analitik, matematiksel zekaydı.
Joey Buss: Nereye gitsek zaman hesapları yapardı. Yer bulmamızın ne kadar süre alacağını ve vaktinde varmak için ne zaman yola çıkmamız gerektiğini hesaplamayı severdi. Bir keresinde İtalya'da, Venedik'te otelden bir tekneye binip tren istasyonuna gitmemiz, sonra bir trene atlayıp öğle yemeği için küçük bir kasabaya, diyelim ki öğlen 12'de gitmemiz gerekiyordu. Bu yüzden tam olarak ne zaman yola çıkacağını bilmek için her bir etabın ne kadar süreceği konusunda 12'den geriye doğru sayacaktı. O zamanlar akıllı telefonlar yok, o yüzden hile yapmak da mümkün değil. Her şeyi kafasından, ezberden yapıyordu. Teknelerin ve trenlerin ne sıklıkta geleceğini biliyordu, tüm aileyi işin gerçekleştiğinden ve doğru-düzgün yürütüldüğünden emin olmaya zorluyordu. Bizi verimli olmaya motive etmenin bir yoluydu. Tüm yol boyunca saatine bakardı, 12'de orada olmamız gerekiyordu. Ve her seferinde doğru bildi. Kıkırdıyor ve bundan büyük haz duyuyordu.
Başka bir şey daha: Şoförlerini hız sınırından 15-16 km daha yavaş gitmeye zorlardı. Hızlı gitmek istemezdi. Eğer hız limitini 7-8 km aşarlarsa hemen "N'apıyorsun? Çok hızlısın, yavaşla biraz" derdi. Çok sabırlıydı, işleri ertelemeyi de severdi ama bir yerlere yetişmek zorunda değildi.
Vlade Divac: Emekli olduğum 2004-05 sezonunun başında serbest oyuncu konumundaydım ve bir telefon aldım: "Lakers ile başladın, Lakers ile bırakmalısın." Bu cümleler kararımı kolaylaştırdı. O adama güvenmek benim kararımdı ve onun için oynamak bir zevkti.
Kobe Bryant: Pistons'a yenildikten sonra tüm takım ve medyayla birlikte bir akşam yemeği yedik. İçeri girince Dr. Buss çağırdı, yanına oturdum. Arkamızda bıraktığımız seneler hakkında konuşmaya başladık. İki arkadaş arasındaki muhabbetti. Geleceğin ne getireceğini bilmiyordu, ben de bilmiyordum. Shaq da, ben de, tüm ekip de bilmiyordu. Orada oturmuş muhabbet ediyorduk ve çok özel bir andı.
Stu Lantz: Shaq ve Kobe arasındaki savaşa rağmen üçleme yılları harikaydı. Sahaya çıktıklarında tüm olan-biteni arkada bırakabilecek ve yapmaları gerekeni yapabilecek gibi görünüyorlardı. Dr. Buss, bu ikiliyle birlikte o ekibin bir süre daha devam etmesini, belki 1-2 yüzük daha kazanmasını isterdi ama o devrin bitmesine izin verdi. Onun bu oyunculara gerçekten müdahale ettiğini ya da bir çeşit kırmızı çizgi çektiğini hatırlamıyorum. Bence Buss yönetim, genel menajer ve koçun, bu ikisinin önlerine bakmalarını ve kulüp ile şehir için en iyi olanı görmelerini sağlayacak bir yol bulacağını fark etti.
5. İki Şampiyonluk Daha ve Aileye Ayrılan Zaman
Dr. Buss, Lakers'la hâlâ çok ilgileniyor olsa da, Kobe-Shaq yıllarından Kobe-Gasol-Odom dönemine geçildiği için Mitch Kupchak, Phil Jackson, Jim Buss, Jeanie Buss ve Magic Johnson'dan oluşan ekibe güvenmeye devam etti. Ayrıca küçük oğulları Jesse ve Joey'i de işlere daha fazla dahil etmeye başladı.
Magic Johnson: Vegas'ı, Hawaii'yi, Palm Springs'i her zaman hatırlayacağım... en sevdiği yerleri yani. İtalyan yemeklerini çok severdi. Ne zaman buluşsak bir İtalyan restoranında olurdu. Sonraları da bir aylığına İtalya'ya gitmeye başladı. Bu, sonraları yapmayı en çok sevdiği şeylerden biriydi, çünkü önceden bir aylığına Hawaii'ye giderdi. En sonunda da tüm yaz aylarını İtalya'da geçirmeye başladı.
Joey Buss: İtalya'ya sıkça giderdik ve Shaq'ı takas etmemiz gerektiğinde Venedik'teki Lido Adası'nda, Hotel Le Boulevard'da kalıyorduk. O zamanlar sadece çevirmeli internet vardı ve faks makinesini kullanabilmeleri için yetkililerden babama birçok verinin sunulması gerekiyordu. Shaq takası için ellerinde bulunan her senaryoyu fakslayacaklardı. Yatak odasına girdiğimi ve her senaryoyu veya seçeneği analiz ederken yatağın her tarafına yayılmış 20-30 adet faks kağıdı gördüğümü hatırlıyorum. Üçünü seçerdiniz ve aynı takas birden çok kez incelenirdi. Bir takasın en ufak detayını görmek için ne kadar uğraştığına şahit olmak gerçekten şaşırtıcıydı.
Gary Vitti: Dr. Buss dürüstlük, nezaket ve sadakat gibi benim açımdan en yüksek üç insanî değere de sahipti ve bence bunun en iyi görüldüğü örnek, Ronny Turiaf olayıydı. Ronny'yi draft ettik, onunla imzalayacaktık ama önce tabii sağlık kontrolüne yolladık. İşte genişlemiş aort kökünü o zaman öğrendik. Onu birkaç uzmana gösterdik, sonra Stanford Üniversitesi'nden aradılar ve şöyle dediler: "Ronny'nin basketbol sahasında ölmesinden endişe etmiyorum, sokakta yürürken öleceğinden endişeleniyorum." O noktada Ronny artık bir Gonzaga oyuncusu değildi, o yüzden sağlık sigortası bulunmuyordu. Onunla henüz anlaşma imzalamadığımız için bizim sağlığından sorumlu değildik ve kişisel sağlık sigortası da yoktu. Dr. Buss hayatının geri kalanında basketbol oynayıp oynamayacağını bilmeden bu çocuk için bir milyon dolarlık ameliyat masrafını kendi cebinden ödedi. İşte o zaman öğrendim ki, kendisi için bir şey yapmamış insanlara yardım eden kişiler de var. Dr. Buss'ın yaptığı da buydu. Ronny'nin hayatını kurtarmıştı ve bunu yapmak zorunda falan da değildi.
Kareem Abdul-Jabbar: 2006 ile 2011 arasında koçluk yaparken onu görürdüm ve anılara dalardık. Ron Chernow'un Alexander Hamilton hakkında yazdığı bir biyografiyi okumuştum ve bu sayede altın para toplamaya başlamıştım; Dr. Buss ile koleksiyonu hakkında konuşmak ilginçti. Bu konuda epey yatırım yaptım. O kitap, kurucu babalar hakkında koca bir dünyanın kapılarını açtı bana. Para sistemimizi, Sahil Güvenlik'i, gümrükleri nasıl çözdüğünü... İnanılmazdı. Ailem adalardan, o yüzden onun geçmişinin Karayipler'de geçen kısmı beni etkilemişti. Büyüleyici bir adam.
Jesse Buss: 2006'da onunla birlikte yaşamak için Playa Vista'ya taşınmıştım. Bir gece, maçın ardından şarap içiyordu. Saat 2'ye dek basketbol konuştuk ve ona yetenek değerlendirme konumunda olmaktan duyduğum memnuniyetten bahsettim. Lig çapında birçok oyuncuyu izliyordum. 4-5 saat sonra bana şöyle dedi: "O kadar sessizsin ki, bu iş hakkında hiçbir şey bilmediğini düşünürdüm. Ama şimdi fark ettim ki, işine gayet hakimsin!" Sonra bazı konularda benim görüşlerimi sordu. Sonrasında üniversite oyuncuları hakkında onun gözü-kulağı oldum. Genelde Doğu'daki maçların başlamasıyla izlemeye otururduk ama draft hakkında falan pek bir şey bilmezdi. Bu yüzden o tarafta işlerin nasıl yürüdüğüyle ilgili takıntılı hâle geldim. Maaş boşluğunuz var ve büyük yıldızların peşindesiniz, fakat bu ancak babamın planını yapabileceği bir şeydi. Ama nasıl katkı verebilirdim? Onlara hangi takası yapacaklarını söyleyecek değilim. Ancak maaş sınırı çok değerli ve yıldızlar çok önemli olduğu için drafta baktım ve ilk turun sonlarına doğru yapılan tercihlerin çok maaş almadığını gördüm. Spurs gibi takımlar, takıma katkı verecek oyuncuları oralardan topluyorlardı. Bu yüzden kendimi kolej basketboluna verdim, bunu babam için yapmak istedim; böylece çok fazla maaş vermeden değerli rol oyuncularını alabilirdik. Mid-level exception harcamak zorunda kalmazdık; daha düşük fiyata o seviyede adamları bulmaya çalışabilirdik.
2007 yazında Kobe Bryant, Lakers'tan takasını istedi. O anda İtalya'da bulunan Dr. Buss ona bir telgraf yollayarak cevap verdi.
Kobe Bryant: Sadece işi bitireceğini söyledi. Bu kadardı. Söylediği kısaca buydu. Ne pahasına olursa olsun, şampiyonluğa oynayacak bir takım kuracaktı. Kulüp olarak bizim için gerçekten sıkıntılı zamanlardı ve kazanmak için ne gerekiyorsa yapıldığını düşünmüyordum; bazı çok iyi oyuncularla anlaşma imkanını kaçırmışlardı. Şampiyonluklar kazanma ve bu süreçte sabırlı olup doğru parçaların bir araya gelmesini bekleme konusundaki vaatlerinin asla değişmediği hususunda beni temin etmek istedi. Kendisinden bunları duyduktan sonra ona güvenmeye karar verdim ve yoluma devam ettim. Kısa süre sonra Pau Gasol kadromuza katıldı ve, gerisini biliyorsunuz.
Stu Lantz: Sanırım Kobe'ye mesajındaki sözler şunlardı: "Güven bana... Bu hayatta bir şeyler başarmışlığım var. Bunu çözeceğimi söylediysem, inan bana, çözeceğiz demektir." "Bana güven" kısmının Pau'yu takıma eklemekle sonuçlanacağını hiç düşünmemiştim. Diğer takımların gerçekten birimle uğraşmak istediklerini sanmıyordum.
Kobe Bryant: Takımda kalma kararım tamamen Dr. Buss ile alakalı. Bir oyuncu olarak, organizasyona güvenmelisiniz... Ve günümüzde bazı organizasyonlarda karar alma pozisyonunda birçok hissedar, yönetim kurulu üyesi falan var. Lakers'ta ise tek bir kişi var. Ve bu yüzden, ona güvenmek zorundaydım. Ondan haber aldım, sadece telegram üzerinden değil, Barcelona'da da yüz yüze oturup konuştuk. Yaklaşık 1.5-2 saat konuştuk ve ona inanmaya karar verdim, o da bana inandı. Sadece onun ve benim bildiğimiz bir konuşmaydı. Mitch'e bir şey söylemedik, kimseye bir şey demedik. Sadece Dr. Buss ve benim aramda geçen bir sohbetti. Herhangi bir sorun yoktu. Biz ailece tatildeydik, Dr. Buss da İtalya'daydı ve benimle oturup konuşmak için uçağa atladı. Tesadüfen, ertesi sabah çalışmaya gidecektim ve orada spor salonu arıyordum. Otel bir salon tavsiye etti, sabah oraya gittim, Pau da oradaydı. Bu pek görülmeyecek bir şeydir, çünkü Pau asla sabahları idman için kalkmaz! Memphis'ten ayrılmak hakkında falan konuşuyordu, ben de "Dostum, birlikte oynayabilirsek harika olur" dedim. Ona her zaman saygı duydum, ailesiyle de tanıştım. Ve aylar sonra takım arkadaşı olacağımızdan haberimiz bile yoktu... İnanılmaz bir tesadüf.
Pau Gasol (Lakers forvet/pivotu, 2008-14): Garip bir zamanlamaydı, çünkü Kobe de o sırada mutsuzdu ve takas edilebileceğine ya da L.A.'den ayrılıp farklı bir ihtimal arayabileceğine dair söylentiler vardı. Ben de Grizzlies'in o dönemki sahibi Michael Heisley'nin takımı satmaya çalışması ve sürekli bir yeniden yapılanma ile zor süreçlerden geçtiği için farklı bir durumda ilerlemeye ve ortam değiştirmeye ihtiyacım olduğunu hissettiğim bir konumdaydım. Takım, olması gerektiği kadar iyiye gidemiyordu. O yüzden ailesiyle birlikte Barcelona'da olduğu sırada rastlamamız ve spor salonunda çalıştığım otele gelmesi ilginç oldu. Birlikte oynamanın ne kadar güzel olacağından konuştuk ama ben üstüne pek kafa yormadım çünkü beni Lakers'a takas etmelerinin yolu olmadığını düşündüm. Aklımdan bile geçirmedim yani. Ve tahmin edin, ne oldu: Birkaç ay sonra Lakers'a takas edildim, yollarımız kesişti ve inanılmaz bir serüvenin sonucunda iki şampiyonluk kazanmayı başardık. Hayat çok tuhaf. Kobe beni takıma istediği, Dr. Buss da beni desteklediği ve takıma katılmam adına gerekeni yaptığı için ikisine de minnettarım. Bu takasta yer alan tüm taraflara daha fazla müteşekkir olamazdım çünkü bu, kariyerimi tamamen değiştirdi ve bana yeniden hayat verdi.
Jesse Buss: Andrew Bynum'ı da Kobe ve Lamar Odom'un bulunduğu kadroya dahil ettik, takımın kalitesini artırmaya çalışıyorduk. Babam beni arayıp da Pau Gasol'ü kadroya kattığımızı söylediğinde scout olarak çalışıyordum. "Kobe ne düşünüyor?" diye sormuştum. Onunla telefonda konuşmuştu ve Kobe ona "Bu adamla birlikte kazanabilirim" demişti. O sezon Andrew ve Trevor Ariza'nın sakatlıklarına rağmen Finaller'e yükselmiştik ancak önceki yıla göre büyük gelişme göstermiştik ve bu sayede sonraki iki sezonun şampiyon olmuştuk. Babam 34 yıllık takım sahipliği süresince takımının sadece iki kez playoff'u kaçırdığına şahitlik etti. Şampiyonluk adayı hâline dönmek için bir takımın nasıl hızlıca yeniden yapılanmaya gidebileceğini ondan gördüm. Los Angeles şehrine kazanan bir oyuncu getirmek ve takımın şampiyonluğa ulaşması için ne gerekiyorsa yapmaya hazır biriydi. Onu izleyip bir şeyler öğrenmek harikaydı.
Joey Buss: Orlando'ya gelmesi gerekiyordu. Ben eşimle oradaydım; evleneli bir yıl olmuştu. Seride 3-1 öndeydik ve hava atışından 2-3 saat öncesini hatırlıyorum, onu arayıp "Neredesin, neden buraya gelmiyorsun?" dedim. Şöyle cevap verdi: "Ben gelmeyeceğim, kaleyi sen korumak zorundasın... Eğer kazanırsaki kupayı sen kabul edeceksin." Ona "Neden başkası almıyor ki?" dedim. O da "Hayır, sen takım sahibisin; senin yapmanı istiyorum" dedi. "Peki, tamam... Herhangi bir tavsiyen var mı?" diye sordum. O da "Ah, her şey güzel olacak. Merak etme" dedi ve kapadı. Tüm maç boyunca gergindim. Maçı kazandık ve ben de elimden gelenin en iyisini yaptım. İnsanları zorlamayı severdi. Bizi iteklemeyi severdi. O gün ona bunu yaptıran şeyin ne olduğundan hâlâ emin değilim.
Mitch Kupchak: Lamar Odom'un serbest kaldığı zamanları hatırlıyorum ve o sırada mali durumumuzun nasıl olduğundan emin değilim ama zorlu bir müzakere süreciydi çünkü 2009 şampiyonluğunu daha yeni kazanmıştık. Aslında bir teklifte bulunduk ama sonra geri çektik çünkü kabul edilebilir değildi. Sonunda geri döndük ve başka bir teklifte bulunduk, Lamar da kabul etti. Şampiyonluğa ulaşmamızın ardından Lamar'ı elde tutmasaydık, işimiz zor olurdu. 2010 Finalleri'nin yedinci maçının ardından, sahadaki tüm o tantananın arasında Dr. Buss ve ben bir araya geldik ve gülüştük. Konuyu kim açtı bilmiyorum ama, Lamar konusu gündeme geldi ve o görüşmeler ne kadar zor geçse de, bir şampiyonluğa daha erişmiş olmak, o anda dünyadaki en güzel duyguydu. Bir şeyi taahhüt ettiğinizde, sonunda ne olacağını bilemezsiniz. Lamar ne kadar para aldıysa buna değdi. Eşsiz bir yetenek. Dramatik bir şekilde yeniden kazanmıştık ve Dr. Buss'ın yüzündeki o ifadeyi hatırlıyorum: "Doğru kararı verdik."
Kobe Bryant: 2008'de Celtics'e kaybettikten sonra Dr. Buss ile konuştuk ve ona şöyle dedim: "Çok kötü hissediyorum, Celtics'e yenildik; bir daha asla bu kulübü ve sizi üzmek istemiyorum." O da "Hayır, 'onlara' yenilmek berbat bir şey" dedi. Ben de şöyle yanıtladım: "Size söz veriyorum, bir daha asla onlara kaybetmeyeceğiz." Ve iki yıl sonra onları yendik; bu arada onları yedinci maçın sonunda mağlup ederken de bundan büyük keyif aldık.
Magic Johnson: İnsanların fark etmediği şey, Phil ve diğerlerinin, takım Lamar Odom'u kaybetmek üzereyken beni arayıp "Dr. Buss'ın dinleyeceği tek kişi sensin" demeleri. O zaman Hawaii'deydi, kendisini aradım. Şöyle dedim: "Üst üste şampiyon olmaya çalışıyoruz, şampiyonluk kazanmayı sevdiğinizi biliyorum ve bunu yapacak olan takımın önemli bir parçası da Lamar Odom. Onun ayrılmasına izin veremeyiz." Şu yanıtı verdi: "Biliyorum Earvin. Herkes arıyor, ama beklediğim arama buydu. Sen ne düşünüyorsun? Aklındakini doğrudan söyleyeceğini biliyorum." Jerry'yi ve Phil'i de dinlerdi... ama sonra benden onay alırdı.
Stu Lantz: O seneki şampiyonlukta, yedinci maçın ardından kupa verilirken Dr. Buss'ın gözlerine baktığımı hatırlıyorum. Bunu görebilirdiniz. Sırtından büyük bir yük kalkmıştı. Büyük Lakers-Boston rekabeti ve bu kez kazanan Lakers. 2008'deki mağlubiyetten sonra 2010'da intikamı almamız, bu şampiyonluğu daha da özel kıldı. O gün Dr. Buss'taki neşenin sebebi, büyük ölçüde buydu. Kobe'yi düşünüyordu. Kariyeri boyunca Boston'ı yenememiş tek Lakers süperyıldızının Kobe olmasını istemiyordu. Tüm bunları topladığınızda, o serinin ve o şampiyonluğun neden bu kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Hepsi çok şey ifade ediyor, ama bazıları diğerlerinden biraz daha fazla şey ifade ediyor.
Jesse Buss: Babam, 2009 ve 2010'daki arka arkaya şampiyonluklardan sonra Joey ve beni daha fazla işe dahil etmeye başladı ve yaz aylarında mid-level exception kullanma hakkımız vardı. Biz Steve Blake ve Matt Barnes isimlerini verdik. Babam bunu tamamen destekledi, Mitch ve Jim ile anlaştık, sonra da onlara imzayı attırdık. İlk defa gerçekten bir şeyin parçası olduğumuzu hissetmiştik. Her zaman saatlerce basketbol konuşurduk ve beni daha büyük bir role hazırlamaya çalışıyordu. Sanırım hep birlikte çalışılan bir aile şirketi oluşturmak istiyordu. Şöyle dediğini hatırlıyorum: "100 yıl boyunca Lakers'a sahip olmak, Buss ailesi için ne kadar harika olurdu, biliyor musun? Benim için harika olurdu bu. İnanılmaz olurdu."
6. Hakkını Vermek
Dr. Buss, arkasında, kendisine yakın kişiler aracılığıyla ifade edilen kalıcı bir miras bıraktı.
Derek Fisher: Dr. Buss her zaman muazzam bir alçakgönüllülük sahibiydi. Bana göre bu, onun kim olduğunu ve oyuncularının kendisi ve markası hakkında her zaman iyi hissetmesini istemeyi ne kadar önemsediğini özetliyor -- özellikle de benim gibi uzun yıllar Lakers'ta oynayan birisi için. Sonsuza dek hatırlayacağım, olağanüstü bir deneyimdi.
Kobe Bryant: Son günlerine doğru sadece muhabbet ediyor ve eski günleri yad ediyorduk. Onu görmek güzeldi ya. Harika bir ruh halindeydi; onunla konuşmak çok güzeldi, mizah anlayışı hâlâ yerindeydi. Bu kulübün iki evladı olduğundan bahsetti: Magic ve ben. Bunu duymak çok özeldi.
Magic Johnson: Benim hiç böyle bir ilişkim olmadı; onun da. İlişimiz 30 yılı aşkın süredir devam ediyordu ve her hareketimde, her kararımda ona danışırdım. Daima yaptığım bir işi neden yaptığımı ve bu işin nasıl yürüyeceğinden bahsederdik. Hayatının hangi safhasında olduğunu konuşurduk... Lakers'ı konuşurduk... Her şeyi ele alırdık. Yani aynı kişinin hem akıl hocan, he baba figürün, hem de en iyi arkadaşın olması garip... Jeanie'den haberi aldıktan sonra o gün, hayatımın en zor günlerinden biri oldu. Düşünün ki birisi sizi veda etmeniz için arıyor -- o gün ikimiz de kaç saat ağladık, bilmiyorum.
Lisa Estrada: Dr. Buss'ın vefat ettiği sabah, Tim Harris'ten bir telefon aldım. Çünkü şampiyonluk geçidi gibi etkinliklerde çalışmıştım ve böylece planlama başladı. Jeanie ve Linda ile bir yer bulmaya, mümkün olduğunca içerik yaratmaya ve töreni nasıl daha hoş hâle getireceğimizi tartıştık. Hüznün ortasında bir kasırga gibiydi ve aniden kendimizi Nokia Tiyatrosu'nda bulduk: Dışarıda insanların mesaj yazabileceği pankartlar, eski NBA oyuncuları, çok güzel bir sahne ve daha bir sürü şey... Gerçekten onun hayatı için harika bir kutlamaydı ve bundan büyük gurur duydum. Birçok harika insan onun hakkında konuştu. Umarım bundan mutlu olmuştur; Buss ailesinin her şeyden mutlu olmasını umduk.
Pat Riley: Onun hakkında bir şeyler söylememin istenmesi benim için bir onurdur. Benim için çok özel bir adamdı o. Gerçekten öyleydi. Bu tip şeyleri, benim yaşıma gelmeden fark edemiyorsunuz; bu tip insanlara sahip olduğunuzu ve onların sadece patronunuz olmadığını. Birçok yönden bana akıl hocalığı yaptı. Benimleyken her zaman kibardı. Bana asla bağırıp çağırmadı. Benden bir şeyler istemedi. Kazanmak istediğini biliyordum ve bence kurduğu takımla oradayken yaptıklarımdan memnun kaldı. İş hayatında, hayatta ve basketbolda gerçekten birçok açıdan akıl hocalığı yaptı. Muhtemelen NBA tarihindeki en iyi takım sahiplerinden biri. Jerry Buss'ı asla unutmayacağım. Asla. Onu ve ailesini seviyorum; o fırsat için kendisine bugün bile teşekkür ediyorum.
Kobe Bryant: Zor bir yıl, zor bir gündü. Lakers kulübü jenerasyonlar boyunca onun başında olduğu bir organizasyon tarafından yönetildi ve o sıralarda sahip olduğumuz takım, kulüp tarihi hakkında pek bilgili değildi. Dr. Buss'ın vefatıyla birlikte, bu formayı giymenin ne demek olduğunu anlamaları gerektiğini hissettim. Oraya çıkıp oynamaktan daha fazlası. Ligdeki herhangi bir takım değil bu. Bu adam sebebiyle çok daha fazla şey ifade ediyor ve her şey oradan geliyor. Bu konuşmayı sadece hatırasını ve mirasını onurlandırmak için değil, aynı zamanda mirasını ileriye taşıyacak şekilde onurlandığımızdan emin olmak için yapmam da gerçekten önemliydi.
Pau Gasol: Anma töreninde Buss ailesinin benim de konuşmamı istemesi çok dokunaklı ve anlamlıydı. Dr. Buss'ın Lakers ve basketbol için ne anlama geldiği hakkında konuşmak... Girişimci. Doktor. Bu oyunu ve bu ligi seven herkes için çok anlamlı ve tarihî bir şahsiyet.
Mychal Thompson: Dr. Buss, adına oynamak isteyeceğiniz bir takım sahibiydi. Sizi değerli ve aileden hissettirirdi. Sadece para getiren biri değildiniz onun gözünde. Bazı takım sahipleri bu konulara yalnızca iş olarak bakar. O ise çok kişisel bakardı. Gelmiş-geçmiş en iyi takım sahibiydi. On şampiyonluk. Showtime Lakers'ı ve tüm o iş bağlantıları... Zamanının ötesindeydi, tüm öteki takım sahiplerinden daha fazlasına sahipti. Beni Lakers ailesine kabul ederek hayallerimin gerçek olmasını sağladı. Bu hâlâ oğullarıma bahsettiğim ve övündüğüm bir şey.
Shaquille O'Neal: Onun için oynamak, hayatımın en önemli anlarından biriydi. Takas edilmemin ardından sonra bile iletişim hâlinde kaldık. Los Angeles'a gelişlerimde de görüşürdük. Dr. Buss daima kalbimde olacak. Bu yüzden o formayı tasarlarken insanların bunun görmesini istedim. Adı zaten hatırlanacak, ancak orada isminin yer alması da mühim bir olay.
Jamaal Wilkes: Dr. Buss takım sahibi olarak harika biriydi. Onunla ilgili olarak beni en çok etkileyen şey, otopark görevlisiyle, personelle herhangi biriyle konuşmaktan kaçınmamasıydı... İnsanları çok severdi ve siz de bunu hissederdiniz. Ona normalden daha iyi davranmak isterdiniz. Onun patron olduğunu daima bilirdik -- beni yanlış anlamayın ama, oyun şeklimizden memnun olduğunu biliyorduk fakat o kadar iyi bir adamdı ki, onun için biraz daha kendimizi verirdik. Ve geriye dönüp baktığımızda sonucu görebiliriz. İnsan ilişkilerinde ustaydı, dâhi bir iş adamıydı ve iyi bir işadamı olduğu kadar da iyi bir insandı. Bence insanlar bu yüzden onu bu kadar çok seviyor.
Vlade Divac: Onu çok özlüyorum. NBA büyük bir adamı kaybetti. Profesyonel sporlarda yaşadığım bu kadar deneyim içerisinde, daha iyi bir takım sahibiyle çalışmadım. Onun dünyadaki takım sahipleri arasında en iyisi olduğunu söylemek zor bir şey değil. Vizyonu ve herkesi ailenin bir parçası gibi hissettirmesi sayesinde hepimiz için onun çok önemli olduğumuzu hissettik. Sadece takım sahibi-sporcu ilişkisi seviyesinde kalmazdı, çalışanlarına aileden biri gibi davranırdı. Bize destek olmak için oradaydı. Dr. Buss gibi bir lideri olan bir organizasyonda oynamak harika bir duygu. Organizasyonu emin ellere bıraktı -- Jeanie de harika bir takım sahibi. Babasının yaptıklarını yapmaya çalışıyor, ki bu harika bir şey.
Jesse Buss: Bana en iyi öğrettiği şey, bir günden azami verim almaktı. Ben de bu şekilde yaşamaya çalışıyorum. Kişi olarak kendinizi tek bir alana odaklamanız gerekmediğini gösterdi. Çok yönlü olabilirsiniz. Harika bir baba ve aile reisi olarak büyük başarılara erişebilir, çok paralar kazanabilirsiniz, ama yine de sosyal bir hayatınız olabilir. Gerçekten zamanını çok iyi kullanırdı ve bunu çok verimli şekilde yapardı; daha sonra bu kadar vakti olmayacağını bilirdi. Ayrıca bana nasıl lider olunacağını ve alanında en iyi insanları işe alıp, onlara işlerini yapmaya izin vermeyi öğretti. Tam olarak neyi başarmak istediğinize dair bir vizyon ortaya koyarken, herkese saygılı ve onurlu davranmak. Asıl odaklandığı iki şey, şampiyonluklar kazanmak, Lakers'ı tekrar şampiyonluğa oynayan bir takım yapmak ve bir aile reisi olup çocuklarına babalık yapmaktı.
Jeanie Buss: Dr. Buss gerçekten bir öğretmen olmaktan mutlu olurdu. Hayatta yapmak istediği şey buydu. Parlak bir zekası vardı ve emlak alanında bir servet kazandı çünkü fırsatı görüyor, her şeyi bir araya getirebiliyordu -- servetini böyle inşa etti. Karşısındakine bağırıp-çağıran birisi ya da bir tiran değildi; bir çeşit öğretmendi ve insanları nasıl motive edeceğini bilirdi. Öğretmen, ses tonuyla öğrencisinin hevesini kırmaz. Bu, her insandan en iyi performansı almakla ilgili. Babam yeteneği görebiliyordu, insanlara nasıl yaklaşılacağını ve herkesten en yüksek verimi nasıl alacağını biliyordu.
Kareem Abdul-Jabbar: Bence bir takım sahibi arkasına yaslanıp "Evet, bu şekilde yılda şu kadar para kazanacağız" şeklinde düşünmemeli. Dr. Buss bu konuda tutkuluydu. Ve o, çok derin bilgisi olmayan konularda Bill Sharman, Jerry West ve Pete Newell'e önemli kararlar verme kabiliyetine sahipti. Diğer kulüplerin böyle işleri böyle yürütmesi biraz daha zaman aldı. Bence sahip olduğu fırsatla harika bir iş çıkardı ve vizyonuyla bu oyuna çok büyük fayda sağladı. Onun için çalışmak güzeldi.
Stu Lantz: Ölümle aram pek iyi değildir. Sevilen birinin ölümüyle alakalı iyi cevap vermek zordur. Hayatın içinde bir arkadaştan daha fazlası, bir patrondan daha fazlası olan insanlarla karşılaşırsınız. Onlara bir baba figürü gibi bakarsınız. Onun yakınında olduğum için ona güvenmek zorunda değildim elbette ama onun etrafında olduğunuzda... gerçekten kendinizi iyi hissederdiniz.
Jerry West: Gerçekten hayattaki eğlenceli şeylerden zevk alan, çok iyi bir adamdı. Nereden geldiğimizi, hayatlarımızın nasıl olduğunu konuşurduk -- birçok açıdan hayatlarımız benziyordu. Yanlış hatırlamıyorsam babası bir madenciymiş; birbirimizle, yakın insanlarla paylaşacağınız türden şeyler paylaşırdık. Jerry tatlı dilli, fazlasıyla çekici, kendine has bir adamdı. Bana uzun süre inanmıştı ve hayatımda onun kadar dürüst birine rastladığımı sanmıyorum. Bence başarısı, taraftarların ve diğer insanların sevgisini ona yönlendirdi. Sıradan, ortalama insanlara çekici gelen birisi, geriye dönüp baktığımda bunu düşünüyorum. Beni bu işe dahil ettiği için ve daha da önemlisi, onun gibi kendisinden çok şey öğrendiğim biriyle çalışma fırsatı verdiği için minnettardım. Onun hayatının aşkları Lakers ve çocuklarıydı. Harika bir adamdı ve gerçekten benim değer verdiğim biriydi.
Magic Johnson: Bugün bile ESPN'de "Spor tarihinin en büyük takım sahipleri" hakkında konuştuklarında... yapmayın, manyak mısınız! Elbette o! Neyi tartışıyoruz? Tam on şampiyonluk? Sayısız kez Batı Konferansı Finalleri... ama hayır, onun ismini kirişlere asamıyoruz. Ve her şey onun kontrolündeydi. Beyin oydu. Bugün herkes ona teşekkür etmeli. Bugün herkesin kazandığı tonla para... olaya daha geniş bakan ilk kişi oydu, NBA'e seviye atlatan kişi. Bir asi gibiydi ama iyi manada. Türünün tek örneğiydi.
Jeanie Buss: Dr. Buss çok düşünceli biriydi. Bir sorunla ilgilendiğinde asla paniklemezdi, sızlanmazdı; olaya metodik yaklaşırdı. Kendisi için çalışan insanları güçlendirirdi ve problemleri çözerdi. Sesini hiç yükseltmezdi ve bu yaklaşımı insanları etkilerdi. Babamın birçok evladı ama onun bebeği Lakers'tı. Lakers ile kazanarak yarattığı şeyin ve insanlar için ifade ettiği anlamın devam etmesini istedi. Bu yüzden de bir karar verdiğinde, bunun arkasındaki düşünce sürecini açıklamak için zaman ayırırdı; o sebepten de bu kararın sebebini ve neden buna inandığının bilirdim. Los Angeles'ta doğmamıştı ama burası onun eviydi ve çok seviyordu. Şehirde nereye gitse insanların Lakers'a olan sevgisiyle karşılaştığından bahsederdi. Herhangi bir yaş grubu, herhangi bir etnik grup. Şöyle derdi: "Jeanie, Lakers insanları birbirine bağlayan bir şeydir ve kazanamadıklarında topluluğun bir parçası olmayacağız." Sanki Lakers, taraftarların malıymış gibi. Bu, her yıl kazanacağınız anlamına gelmez ama onlara gurur duydukları ve bağ kurabilecekleri bir şey vermelisiniz. İnsanlar bunun bir süperstarınız olması gerektiği anlamına geldiğini düşündüler ama mesele bu değildi; kazanmakla ilgiliydi biz kazandığımız için insanlar süperstarları göreceklerdi. Bu yüzden bir kazanma formülünüz olması önemlidir, bir kazanma formülü bulmaya çalışmak ve takımın kazanmaya odaklanmasını sağlamak önemlidir -- ben de bunu yapmaya çalışıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder